Durumu: Medine No : 21422 Üyelik T.:
08 Kasım 2012 Arkadaşları:35 Cinsiyet: Mesaj:
3.297 Konular:
784 Beğenildi:132 Beğendi:34 Takdirleri:141 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Atauzem felsefe tarihi özetleri 1-14 6.ÜNiTE
ORTA STOA VE ŞÜPHECİLİK
1. Poseidonios (M. Ö. 135-51)
Atina‟da bulunduğu sıralarda Orta Stoa‟ya mensup Panaitios‟un en meşhur öğrencilerinden biridir. bilgi sahibi olduğu alanlar arasında astronomi, fizik, coğrafya ve tarih de bulunmaktadır. Coğrafya konusundaki bilgisine dayanarak dünyanın yüzölçümünü hesaplamışsa da sonradan bu hesaplamanın yanlış olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu yanlışlığa rağmen onun bu araştırması dünya tarihi bakımından oldukça önemli bir sonuç doğurmuştur. Uzun yıllar sonra bu hesaplamayı dikkate alan Christoph Colomb, bir dünya yolculuğuna çıkmış ve tesadüfen de olsa Amerika kıtasını keşfetmiştir. 1.1. Poseidonius‟ un Evren GörüŞü
Poseidonius‟nun en dikkate değer yönlerinden birisi, bilimsel çalışmalarının yanında mistik eğilimlerinin de bulunması, bilimsel düşüncelerini mitoslar ve halk inançlarıyla uzlaştırma çabasında olmasıdır. Poseidonius, Tanrı ile insan arasındaki alanın insanüstü varlıklar olarak düşündüğü daimon‟larla dolu olduğunu düşünmüştür. Daimonlar Tanrı ile insan arasında ruhani varlıklar olup, insanın Tanrı‟yla olan bağını sağlarlar.ONA GÖRE: Evren büyük bir organizmadır.
1.2. Poseidonius‟ un insan Görüşü ve Psikolojisi
Poseidonius, psikoloji ve insan öğretisinde kendi ekolü olan Eski Stoa‟dan ayrılarak, Platon-Aristoteles çizgisinde bir düşünce geliştirmiştir. İnsanın akla dayalı bir Tanrısal yönü, bir de duyusal güçlerine dayalı hayvani (diğer canlılarla ortak) yönü bulunmaktadır. Bu iki güç arasında bir mücadele vardır. beden Poseidonius‟a göre değersizdir. Poseidonius,ruhun bedene bağlı olmadığını, sonradan bedene girdiği gibi, bedenin ölümüyle de yaşamaya devam edeceğini, başka bir ifadeyle ezeli ve ebedi olduğunu kabul etmektedir. Hatta Poseidonius, dünyanın yok olup tekrar kurulacağını, bu süreçte ruhun kaybolmayacağını, dünyanın yok olmasından sonra bir temizlik sürecinden geçip, Tanrısal olana yükselip burada her şeyin tam bilgisini öğrenip, sonsuza değin mutlu bir şekilde yaşayacağını savunmaktadır. 1.3. Poseidonius‟un Ahlak Görüşü: Ruhun akıllı yönünün, duygusal yönüne hakim olamaması durumunda insan yanlışa
düşer ve mutsuz olur. Aklın duygulara egemen olması durumunda ise insan bilge ve mutlu olur. 2. Yeni Stoa (Romalı Stoalılar)
Orta Stoa‟nın önemli düşünürü olan Panaitios‟un etkisi, Yeni Stoa dönemi filozofları olan Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius üzerinde görülmüştür. Seneca bir eğitimci olup İmparator Neron‟un eğitiminde oldukça önemli bir rol oynamıştır. Ancak sonuçta Neron tarafından öldürülmüştür. Epiktetos, azatlı bir köledir. Aurelius ise Roma İmparatoru‟dur. Görülüyor ki Yeni Stoa dönemi olarak adlandırılan Romalı Stoalılar, farklı sosyal tabakalara mensupturlar. 2.1. Seneca ( 3-65)
İspanya‟da doğup Roma‟da ölmüştür. Bilgisi ve etkili konuşmaları nedeniyle Roma‟da büyük şöhret sağlayınca kıskançlık yüzünden takibata maruz kalıp Korsika‟ ya sürülmüştür. Ona göre doğa olaylarının kaynağında Tanrı vardır. Bu nedenle gözlemle anlaşılabilen bu olayların aslında yalnızca birer görüntü olabileceği de unutulmamalıdır. Tanrı‟ya bağlılığın aracı ise sevgidir. Bu sevgi doğaya egemen olan tanrısal yasayı kavramayı, bütün olayların arkasında tanrısal erkin bulunduğunu görmeyi sağlar. Seneca felsefeyi mantık, ahlak ve fizik olmak üzere üçe ayırmaktadır. Seneca‟ya göre ruh, diğer bazı filozofların düşündükleri gibi soyut değil çok ince atomlardan oluşan bir maddedir. Ölüm ise yok olmak değil, ölümsüzlüğe ulaşmaktır. Çünkü ölen, Tanrısal boyutu olan ruh değil sadece bedendir. Bu yüzden insan, ölüm korkusu duyarak mutsuz olmamalıdır.
Seneca‟ya göre ahlak, insana nasıl mutlu olunacağını gösteren, pratik bir yaşama öğretisidir. Eserlerinde birçok ahlaki içerikli özdeyiş bulunan Seneca‟dan bir özdeyiş almak gerekirse, Tanrım, Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmem için metanet, Her ikisi arasındaki farkı bilmek için de akıl ver ... 2.2. Epiktetos (50- 130)
Azad edilmiş bir köle olan Epiktetos‟un felsefesi özgürlük, ilahi inayet, insanlık ve ahlak düşüncesine dayanır. Epiktetos‟a göre, bir insana başka bir insan zarar veremez, ona yalnızca kendisi zarar verebilir. Epiktetos‟a göre insanlar, toplumlarını ve yaşamlarını Tanrı‟nın iradesine göre yönetmeye çalışmalıdır. Epiktetos, ahlak anlayışında iki temel kural belirlemiştir. Ona göre, iradenin dışında kendinde iyi veya kötü yoktur. Bu yüzden olayları belirlemeye ve yönetmeye çalışmak yerine onları bilgece, olduğu gibi kabul etmek gerekmektedir.
Epiktetos bilgeliğe çok önem vermekte ve felsefesini aslında bunun üzerine kurmaktadır. Ona göre bilgelik, insanın doğaya uygun yaşaması, doğal olana uyum sağlamasıyla elde edilir. Epiktetos‟un bu anlayışına göre, insan bir sahnedeki aktöre benzemektedir. Dünya ve dünyanın tarihiyle ilgili bu dramda, insan yalnızca bir oyuncudur.insan hiçbir şeyi değiştiremez. Onun kontrol edebileceği tek bir şey vardır: Kendi tavrı ve tutkuları.O, mutlu olmak için verilenle yetinmeli, başkalarının elindekilerden dolayı kıskançlık duymamalı, Tanrı‟nın kendisi için takdir ettiği şeylerden dolayı şikâyetçi olmamalıdır. Öyleyse, yapılması gereken, insanın tutkularına hakim olması ve onlar karşısında yenilmeyerek bağımsızlaşmasıdır. Bu ise bilgelikle mümkündür. 2.3. Marcus Aurelius (121-180)
Marcus Aurelius Roma İmparatorluğu‟nu 161 yılından 180 yılına kadar yönetmiş olan en etkili Stoacı filozoflardan biridir. Katılmış olduğu savaşlar sırasında “Kendi Kendine Düşünceler” isimli eserini yazmıştır. Aurelius‟a göre her birey kendini görev başında olan bir asker gibi, yani komutanından aldığı emri yerine getirmesi gereken bir asker gibi anlamalı ve kendisine verilen her türlü görevi layıkıyla yerine getirmelidir. Kendisine verilen görevin doğru olup olmadığını tartışmaya hakkı yoktur. 2.4. Septikler (şüpheciler)
Şüpheci felsefe, bilginin imkanı sorusunun bir sonucudur. Neyi ne kadar bilebiliriz? Bu soruya çeşitli ekoller net cevap verirken, kesin cevap veremeyen septikler, bilgi konusunda yeni bir ekolün ortaya çıkışına neden olmuşlardır. Bu ekolün ana hatlarını çizen düşünür, Pyrrhon‟dur.
Şüpheci felsefe üç kısımda değerlendirilebilir. Bunlar eski şüpheciler, akademi şüpheciliği ve duyumcu şüpheciliktir. 2.4.1. Eski şüpheciler 2.4.1.1. Pyrrhon (M. Ö. 360- 270)
Aristoteles‟in çağdaşı olan Pyrrhon, bilgi teorisini bilim ve felsefenin esası olarak göz önünde tutar. Fakat bilgi konusunda agnostik bir tavır takınır. Ona göre, varlıkların özünü hiçbir şekilde bilemeyiz. Bilgi konusunda her sorunun birbiriyle zıt olan iki cevabı olabilir. örneğin ruhun var olduğu da söylenebilir, olmadığı da. Öyleyse doğrusu hangisidir? Pyrrhon‟a göre bu iki farklı düşünceden hangisinin doğru olduğu konusunda kesin bir cevap verilemez.Çünkü Pyrrhon‟a göre bilge kişi „ataraxie‟ya‟ya ulaşmış kişidir. Bu ise ruh dinginliği anlamına gelmektedir. Pyrrhon‟dan itibaren kesin hükümden kaçınmaya „epoche‟ adı verilmektedir. Epoche insanın evrende olup biten şeyler karşısında olduğu gibi, kendi kaderi karşısında da sarsılmaması demektir. 2.4.1.2. Timon (M. Ö. 320-230)
Pyrrhon‟un öğrencisi olan Timon da aslında insanı mutlu kılacak ve onu mutluluğa götürecek yolu aramıştır. Ona göre mutluluğa ulaşmak isteyen kişi, varlık karşısında şu üç hususu göz önünde bulundurmak zorundadır:
1- Nesnelerin gerçek yapısı nedir? Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz (akatlepsia).
2- Nesneler karşısındaki durumumuz ne olmalıdır? Nesneler karşısında yargıdan kaçınmak gerekir (epoche).
3- Nesneler karşısında doğru bir duruştan ne kazanırız? Sarsılmazlığı kazanırız (ataraxia). 2.4.2. Akademi şüpheciliği
Timon‟un felsefesinden etkilenen Arkesilaos‟la (M. Ö. 316-241) birlikte şüphecilik akademi çevresinde geniş bir tesir uyandırmıştır. Arkesilaos da gerek duyularla gerek akılla elde edilen bilgilerin doğruluğundan şüphe eder ve hakikate ulaşmak için hiçbir kriterin bulunmadığını ileri sürer. Sokrates‟in “bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünden hareketle, Arkesilaos“bilmediğimi bile kesin olarak bilmiyorum” demiştir.
Bu okulun diğer önemli temsilcisi olan Karneades (M. Ö. 214-129) ise Sofistler gibi her tür konuyu tartışmaya açabilecek bir yapıdadır. Karneades güvenilecek doğru bir bilginin bulunmadığını, duyu algılarının bile rölatif olduğunu, bu bakımdan akla hiç güvenilemeyeceğini, çünkü aklın çeşitli çelişkilere ve safsatalara götürdüğünü iddia etmiştir. Karneades benzer düşünceleri ahlak alanında da ileri sürer. Mutlak bir iyinin ve mutlak bir kötünün bulunmadığını, iyi, kötü, haklı, haksız gibi değerlerin milletlere göre değişkenlik gösterdiğini savunarak, pozitif bir ahlakı tenkit eder. Eğer mutlak bir iyi veya kötü bulunsaydı, dünya yüzünde farklı milletlerin farklı iyi ya da kötülerine rastlanmazdı. 2.4.3. Duyumcu şüphecilik
Arkesilaos ve Karneades‟ten iki yüzyıl sonra doğan bu akımın en önemli temsilcileri Ainesidemos (miladi ilk yıllar) ve Sextus Empricus‟tur. Ainesidemos göre bilgimiz ya algı ya da akıldan meydana gelir. Sextus Emprikus da bilgi felsefesini:
a- Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler oluşturur,
b- duyu bakımından insanların yaratılışları farklıdır,
c- içinde bulunulan şartlara göre algılar değişkenlik gösterir. demiştir. 3.1. Philon (M. Ö. 25- M. S. 50)
İnanç olarak Yahudiliği benimsemiş olan Philon, Yunan felsefesi ve özellikle Platon‟un görüşleri ile Yahudi inançlarını uzlaştırmayı deneyerek Tevrat‟ı ve Yahudi ilahiyatını Platon felsefesine göre yorumlamaya çalışmıştır. Philon, Platon‟un tüm varlıkların asılları olarak kabul ettiği, gerçekliklerine inandığı idelerin, Tanrı‟nın düşünceleri olduğunu ve onun ruhunda saklı olarak bulunduğunu kabul eder. Tanrı‟nın yaratıcı olduğuna inanan Philon, ideleri, Tanrı‟nın düşünmesi sonucunda belirlediğini kabul eder. Dolayısıyla hem ideler Tanrı‟nın yaratmalarıdır, hem de evren, idelere göre Tanrı tarafından yaratılmıştır. Böylece felsefe tarihindeki ilk ciddi din-felsefe uzlaştırması Philon tarafından uygulanmıştır.
alıntıdır |