Durumu: Medine No : 21422 Üyelik T.:
08 Kasım 2012 Arkadaşları:35 Cinsiyet: Mesaj:
3.297 Konular:
784 Beğenildi:132 Beğendi:34 Takdirleri:141 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: Atauzem felsefe tarihi özetleri 1-14 7.ÜNİTE
1. Yeni Platonculuk
1.1. Plotinus (203-270)
Doğu mistisizmi ile Pythagoras mistisizmini bir araya getiren Yeni Platonculuk, İlkçağ‟ın sonlarının en önemli fikir akımıdır. Yeni Eflatunculuğun kurucusu Plotinus, Ammonius Saccas‟ın öğrencisidir. Hem isimlerdeki benzerlikten, hem de Plotinus‟un fikirlerini Platon‟a dayandırarak oluşturmasından dolayı, bu akım New Platonizm yani Yeni Platonculuk (Yeni Eflatunculuk) olarak tanınmış ve bu adla şöhret bulmuştur. Plotinus hakkındaki en sağlıklı bilgiler öğrencisi Porphyrius tarafından aktarılmaktadır. Buna göre Plotinus Mısır‟da doğmuştur. 28 yaşında iken felsefeye merak sarmış ve İskenderiye‟ye giderek Ammonius Saccas‟tan dersler alıp, onun öğrencisi olmuştur. Her biri dokuz bölümden oluşan ve altı ayrı kitaptan
ibaret olan Enneades (Dokuzlar), onun başlıca eseridir. Plotinus‟un eserleri incelendiğinde görülen, onun materyalizme karşı olduğu ve idealist bir tavır sergilediğidir. Stoa okulunun genel karakteristiği olan maddeci anlayış Plotinus tarafından reddedilmiş, buna karşılık Platon tarafından ortaya konulan ruhçu ve idealist yaklaşım kabul görmüştür.
1.1.1. Plotinus‟un Tanrı Anlayışı
Tanrı‟nın mutlak ve değişmez bir birlik olduğunu, çokluk ve değişikliğin ise Tanrı‟nın etkisiyle ortaya çıktığını kabul etmiştir. Plotinus‟a göre Tanrı ilk varlıktır ve bir olandır. Bu yüce varlık bütün zıtlıkların ve sınırlı belirlemelerin üstünde olandır ve O kavramlarla anlatılamaz. O, tam olarak belirlenemediği için, bilinmesi de bilinen bilgi yollarıyla değil, sezgiyle mümkündür. Bu da ancak bir vecd halinde söz konusu olabilir. 1.1.2. Plotinus‟ un Varlık Anlayışı
Plotinus‟a göre, varlığın kaynağı Tanrı‟dır. Bütün evren bu en üstün kuvvetten meydana gelir. Fakat bu meydana gelme Tanrı‟nın bölünmesi veya kısımlara ayrılmasıyla değil, Tanrı‟dan bir taşma (sudur) yoluyla olmaktadır. Sudur ise zorunlulukla olmaktadır. Plotinus, evrenin Tanrı‟dan taşmasını, ışığın güneşten çıkmasına benzetmektedir. Plotinus‟a göre varlıklar Tanrı‟dan hiyerarşik olarak taşmaktadır. “Bir‟den yalnız bir sudur eder”. Tanrı‟dan taşan bu ilk varlıktan meydana gelir ki bu ilk taşan varlık, „Nus‟ ya da „geist‟ olarak isimlendirilir. Nus karşısında ruh pasiftir. Düşünme, bir yaratma gibi anlaşılmalıdır. Yani Tanrı‟nın kendini düşünmesi, kendisinden başka varlıklar meydana getirmesi anlamını taşır. 1.1.3. Plotinus‟ un Ruh ve Madde Görüşü
Plotinus‟a göre önce bir evren ruhu vardır. Çünkü ona göre ruh ne bir cisim ne de bir kuvvettir; o varlığını Tanrı‟dan alan özel bir cevher ve özdür. Bu bakımdan ruh cisimden tamamen farklı bir yapıda olup bedeni düzenleyen, ona kişilik kazandıran ve bedendeki bütünlüğü sağlayan bir güçtür. Ruh olmasaydı bedende ne bir hareket ne de oluş söz konusu olurdu; beden dağılıp giderdi. Beden ölümlüdür buna karşılık ruh ölümsüzdür ve kendiliğinden bir birliktir. Plotinus ruhun ölümsüzlüğünü reenkarnasyon teorisiyle açıklar. Bir bedenden ayrılan ruh, varlığını devam ettirmek için başka bir beden arar, girdiği yeni bedende tekrar dünyaya gelir ve varlığını devam ettirir. Ancak ruhun asıl hedefi bedenden tamamen kurtulup, tümel ruha dönmek, saf ruh haline gelmektir. Alem ruhunun bir parçası olan ruhun bedene girmesi, aslında bir cezalandırmadır. BPlotinus, varlığı iyi olarak nitelemekte, maddeyi ise kötü olarak kabul etmektedir. Buradaki kötülük, iyinin eksikliği veya iyinin olmayışıdır. Plotinus‟a göre, „Tanrı‟, „varlık‟ ve „iyi‟ aynı şey demek olduğu için madde,iyi‟nin bulunmayışıdır. Madde, iyinin yokluğu demektir, yani madde, kötüdür; varlığın yokluğu demektir. 1.1.4. Plotinus‟ un Bilgi Görüşü
Plotinus‟ a göre insanda, her varlık tabakasını anlayabilecek bilgi melekeleri vardır. insan, cisimler dünyasını, duyularıyla algılayarak, ruh alemini, kendi ruhuyla, ideler alemini ise aklıyla bilir. 1.1.5. Plotinus‟ un Estetik Anlayışı
Plotinus felsefesinde güzellik kavramının dolayısıyla da estetiğin önemli bir yeri vardır. Onun felsefesi, metafizik bir estetik üzerine kurulmuştur. Plotinus‟un estetiği Platon estetiği gibi idealist yapılıdır. Plotinus‟a göre, „kendinde‟ güzel olan tek şey ruhtur. 2. Ortaçağ Felsefesi
2.1. Genel Özellikleri
Ortaçağ felsefesi mutluluğu bu dünyada değil, öbür dünyada öngörmektedir. Çünkü Hıristiyanlıkta asli günah anlayışı bulunmaktadır. Bu günahtan arınmak için vaftiz yoluyla başlayan ve ahiretteki mutluluğu hedefleyen bir din anlayışı geliştirilmiştir. Ortaçağ filozoflarının tamamı rahip, piskopos, papaz gibi din adamlarından meydana gelmiştir. Dolayısıyla da kiliseyi hem bir dini kurum hem de bu dini kurumun öğretilerini şekillendiren bir felsefi merkez gibi düşünmüşlerdir. Ortaçağ felsefesinin temel kavramı Tanrı‟dır. Üretilen bütün düşünceler ise bu kavramla ilişkilidir. Bu dönemde felsefe daha çok Hıristiyan tezlerini temellendirmek ve açıklamak için bir araç olarak düşünülmüştür ve dinsel olanın dışına çıkılmasına ya da Hıristiyanlığa uygun olmadığı düşünülen bir felsefi üretime izin verilmemiştir. Ortaçağ felsefesinin buna bağlı olarak önemli bir özelliği de dini otoritelerin ortaya koyduğu düşünceler aşılamayacağına veya değiştirilemeyeceğine göre, felsefenin görevi bu düşünceleri aktarmaktan ibarettir ki buna Skolastik felsefe veya okul felsefesi denmektedir. Bu felsefeyi oluşturanlar, din adamları olduğu için de aynı zamanda Patristik felsefe olarak da isimlendirilmiştir. Bütün bunlara rağmen Ortaçağ felsefesinin beslendiği kaynak, büyük ölçüde İlkçağ düşüncesi, özellikle de Aristoteles ve Platon‟dur.
Gnosis, eski Yunancada sezgi veya irfan yoluyla edinilen bilgi anlamında olup Gnostisizm ise Tanrısal, mutlak bilgiye bir anlık aydınlanmayla, sezgiyle ulaşılabileceğini ileri süren bir dinsel bir akımdır. Gnostik filozoflara göre dinler mutlak bilgiyi sağlamada yetersizdirler. Bu akımın temsilcilerine göre, Hıristiyanlığın Tanrı‟nın oğlu olarak kabul ettiği İsa peygamber yalnızca bir insandır, çarmıha gerilmemiştir ve insanüstü bir özelliğe de sahip değildir. Bu yüzden Hıristiyanlar tarafından sapkın bir dini akım olarak kabul edilirler. Gnostiklerde de beden ruhun hapishanesidir. Dünya yaşamı ise insanın iyilikle kötülük, ruh ile beden arasındaki sıkışma durumunu ifade eden düalist bir yapıya sahiptir. 2.2. Ortaçağ‟ ın Bazı Önemli Filozofları
2.2.1. Saint Augustinus (354-430)
Kuzey Afrika‟da doğmuş, önceleri Maniheizme inanmasına rağmen, sonradan Hıristiyanlığı benimseyerek, gelebileceği en üst dini makam olan piskoposluğa ulaşmıştır. Düşüncelerini „itiraflar‟ isimli eserde toplayan filozof, Hıristiyanlık inanç esaslarının belirlenmesi ve kurumsallaşmasında önemli bir rol oynamıştır. “anlamak için inanıyorum” düşüncesini hareket noktası olarak kabul etmiştir.ona göre akıl insana Tanrı tarafından, bizzat Tanrı‟yı bilmek için verilmiştir. Augustinus, Tanrı‟yı bilmek önce inanmayı gerektirdiğinden ötürü, yukarıda bahsedilen „anlamak için inanıyorum‟ demektedir. Augustinus‟a göre, her şeyi yaratan Tanrı‟yı anlamak mümkün değildir. Bu yüzden böyle bir çaba boşunadır.insan kötülük yapar onu kurtaran yanlızca tanrı nın lütfudur. Ancak Tanrı, yalnızca seçtiklerini kurtuluşa erdirir.Evren de zaman da Tanrı tarafından aynı anda yaratılmıştır. 2.2.2. Saint Anselmus (1033-1109)
anrı‟nın varlığının delillendirilmesinde ontolojik delili geliştiren Anselmus, Augustinus gibi „anlamak için inanıyorum‟ demektedir.Anselmus‟un Tanrı‟nın varlığına ilişkin en önemli delili, yukarıda da belirttiğimiz gibi ontolojik delildir. Ontolojik delilin hareket noktası „en mükemmel varlık‟ olan Tanrı kavramıdır. „Tanrı hem zihinde bir kavram olarak hem de zihin dışında bir hakikat olarak mevcuttur‟ demek, mantıksal bir zorunluluktur. Anselmus, ilk günah konusunda Augustinus‟la aynı kanaati paylaşarak, ilk günahın ilk insandan bu yana sürüp geldiğini kabul etmektedir. Tanrı, insanı ilk günahtan kurtarmak istemiş bunun için ise, insan şeklindeki Tanrı olan İsa çarmıha gerilmiştir. Anselmus‟a göre Tanrı, en üstün ve yüce hakikat olarak, yaratılmış nesnelerdeki hakikatin de nedenidir. Tanrı her şeyi gören, bilen, her şeye gücü yeten ve mutlak kudret sahibi olarak her şeyi yapabilendir. 2.2.3. Thomas Aquinas (Aquinalı Thomas-Saint Thomas 1225-1274)
Katolikliği savunduğu Summa Contra Gentiles, Skolastik öğretiyi biçimlendirdiği Summa Theologica isimli eserleri meşhurdur. Aquinalı Thomas, Aristoculuğuyla tanınmasına rağmen, din ile aklın uzlaştığı anlayışından hareket eden İbni Rüştçülüğe cephe almıştır. St. Thomas, “anlamak -bilmek- için inanıyorum”un yerine “inanayım diye biliyorum” ilkesini getirmiştir. St. Thomas‟ya göre bilgi insana vahyi anlaması için ancak gerekli ön koşulları hazırlar, ancak buradan itibaren dini anlamak için vahiy gereklidir. St. Thomas‟nın meşhur örneğiyle söylenecek olursa: Bilgi, inanç tapınağının sadece giriş kısmını aydınlatır. Tapınağın asıl iç kısmını aydınlatan, vahiydir. St. Thomas‟ya göre bilgi, deneyle başlar. Genel kavramlara ulaşabilmek için, duyu verilerini zihnin işlemesi gerekir. Thomas‟ya göre insan aklının, soyutlamalar ve genellemelerle varacağı en yüksek kavram “varlık”tır. O, aklın temel ilkelerini kabul ettiği için çelişmezlik ilkesi gereğince “var olan bir şey, aynı zamanda yok olamaz.” Yani bir şey hem var hem de yok olamaz. Bütün var olanlar, belli bir „şey‟dirler belli bir „ne‟dirler. Her varlığın „öz‟ü ile varoluşu‟ ayrıdır. Yalnız Tanrı‟da „öz‟ ile „varoluş‟ aynıdır.
St. Thomas, evrenin bir varlık hiyerarşisi içerisinde yaratıldığını kabul etmiştir. En altta cansız cisimler, onun üstünde bitkiler, sonra hayvanlar, sonra da insanlar bulunmaktadır. Daha yüksek bir mevkide melekler, en üstte ise Tanrı bulunmaktadır. O‟nda düşünce ile varlık aynı şeydir
St. Thomas‟nın ahlak öğretisinde akıl, ruh yetilerinin en üstünde yer alırken ondan sonra irade gelir. O, İlkçağ felsefesinde benimsenmiş erdemler olan yiğitlik, ölçülülük, bilgelik ve adalet‟e ilave olarak Hıristiyanlıktaki iman, sevgi ve umut erdemlerini de katmıştır. St. Thomas‟ya göre insan, sonsuz mutluluğa ancak Tanrı‟nın lütuf ve inayeti ile ulaşabilir. 2.2.4. Ockhamlı William (1285-1347)
Skolastik felsefenin son dönem filozofu olan William, İngiltere‟de Ockham‟da doğduğu için bu isimle tanınmıştır.oxford ünv. okudu ve orada hocalık yaptı. “Summa Totius Logicae” ve “Philosophia Naturalis” adında iki kitabı bulunmaktadır. Ockhamlı William, nominalizmin kurucusudur.
O. William, tüm varlıklardaki bireylerin, tek nesnelerin gerçekliğini kabul ederek bilgi anlayışını da bu temel üzerine kurmuş ve bilginin kaynağının deney olduğunu kabul etmiştir. Ockhamlı William da St. Thomas gibi inanç ile bilgi arasındaki ayrılığı kabul etmekte, hatta William bu konuda daha katı bir tutum göstermektedir. Çünkü O. William‟a göre hakikat, çift yönlüdür. Bilgi hakikatlerine deneyle, ilahi hakikatlere ise imanla ulaşabiliriz. Bu, bir anlamda Reneissance yolunda atılan ilk adımların da habercisi gibidir.
alıntıdır |