Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Ekim 2008, 12:12   Mesaj No:3

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Fizilalil Kuran Saffat Suresi Tefsiri

Eğer onların ileri sürdükleri gibi kızlar daha düşük bir mertebede ise, kızları Rabb'lerine veriyorlar ve kendilerine oğulları mı alıkoyuyorlar? Veya Allah kızları tercih etmekte ve oğulları onlara mı bırakmaktadır? Birinci de ikinci de tutarlı değildir. Şimdi bu sakat ve tutarsız görüşü sor onlara. Ve yine sor onlara, bütün masalları... Meleklerin dişi olduklarını nereden biliyorlar. Melekler yaratıldıkları zaman onlar da mevcutlardı da onların cinsiyetlerini oradan mı öğrenmişler? "Yoksa biz melekleri kız olarak yaratırken onlar yanında mıydı?" Ve yüce Allah, kendisine yalan ve iftira atarak söyledikleri sözü sergiliyor. "Dikkat edin onlar iftiraları yüzünden diyorlar ki: "Allah doğurdu' onlar elbette yalancıdırlar." Onlar "Oğlanların kızlara tercih edilmesi" şeklinde yaygın olan adetleri ve mantıklarına göre bile yalancıdırlar. Peki o halde Allah neden kızları oğlanlara tercih etsin? "Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş?" Ve yüce Allah onların kendi mantıklarını unutarak verdikleri hükmün tuhaflığını ortaya koymakta ve "Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz? Hiç mi düşünmüyorsunuz?" buyurmaktadır. Bu zanna dayanan hükmünüze delil ve dayanağı nereden elde ettiniz? "Yoksa sizin açık deliliniz mi var? Eğer doğru iseniz kitabınızı getirin." Öteki masal, yüce Allah ile cinlerin arasında akrabalık olduğu düzmece ise:
158- Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilir.


159- Naşa, Allah, onların taktıkları sıfatlardan münezzehtir.


160- .4llah'a gönülden bağlı kullar, bunların dışındadır.

Cahiliye Arapları, meleklerin Allah'ın kızları olduklarını söylüyorlar ve onları Allah'ın çocukları olarak cinlerin doğurduğuna inanıyorlardı. Bu hısımlık ve akrabalıktı. Oysa cinler, kendilerinin Allah'ın yaratıklarından biri olduklarını ve kıyamet günü Allah'ın izni ile huzuruna çıkarılacaklarını biliyorlardı. O halde akrabalık ve hısımlık muamelesi böyle olmazdı.
Burada, yüce Allah kendi zatını bu tutarsız iftiradan uzak kılmaktadır. "Haşa, Allah onların taktıkları sıfatlardan münezzehtir." Yüce Allah azap için zorla getirilecek olan cinler zümresinden, mü'min olanlarını ayırmaktadır. Çünkü cinlerin arasında inananlar vardır.
Sonra ilahi sözler, müşriklere, onların taptıkları düzmece ilahlara ve taşıdıkları bozuk inançlarına yönelmekte ve ifade tarzından ortaya çıktığı gibi, onlara bu hitap meleklerden yöneltilmektedir.

161- Ey inkârcılar! Ne siz ne de taptıklarınız.


162- Kimseyi Allah'a karşı kandırıp yoldan çıkaramazsınız.


163- Ancak cehenneme girecek olanları kandırırsınız.


164- Melekler: "Bizim içimizden herkesin belli makamı vardır. "


165- "Şüphesiz biz sıra sıra duranlarız. "


166-"Allah'ı tesbih edenleriz. "

Yani siz ve taptıklarınız, Allah'a karşı kullarının aklını çelemez, cehenneme girmesi takdir olunan cehennemliklerden sayılanlar hariç, kimseyi saptıramazsınız. Sizler, mü'min olarak yaratılmış ve boyun eğenler zümresinden olan bir kalbi saptıramazsınız. Cehennemin bilinen türden bir yakıtı vardır. O "yakıt''ın fitneye düşmeye ve fitnecilere kulak vermeye uygun bir mizacı vardır.
Melekler o masala şöyle cevap verir: İçlerinden her birinin daha ilerisine geçemeyeceği bir makamı vardır. Kendileri Allah'ın kullarından olup Allah'a itaatle görevlidirler. Namaz için saf saf dizilip Allah'a hamd ile tesbih etmektedirler. Her biri yine bir derecededirler. Ve hadlerini aşmazlar. Allah yine O Allah'dır.
İfadenin akışı bundan sonra, bu masalları öne süren müşriklerden söz etmeye başlar. Onların vaad ve sözlerini yüzlerine vurur. "İbrahim ve ondan sonra gelenlerden, öncekilerden bizim de yanımızda bir zikir olsaydı, bizler de imandan bir hayli derece elde eder ve o imanımız sayesinde Allah bizi seçer ve tercih ederdi" demişlerdi.

167- Putperestler şöyle diyorlardı.


168- Eğer yanımızda evvelkilere gelen bir uyarı kitabı olsaydı.


169- Elbette biz Allah'ın temiz kulları olurduk. ·


170- Ancak o uyarıyı inkâr ettiler, yakında inkârlarının sonucunu bileceklerdir.

Nihayet kendilerine kitap gelince hem de şu yeryüzüne inen kitapların en büyüğü inince, daha önce söylemiş oldukları sözlere sahip çıkmadılar. "İnkârlarının akıbetini ileride bilecekler" sözündeki gizli tehdit, temenni etmelerinden ve verdikleri sözden sonra inkârlarına uygundur. Bu tehdit münasebeti ile, yüce Allah peygamberlerine zafer ve galibiyet müjdesi vermektedir:

171- Andolsun ki, peygamber kullarımıza şu sözleri vermişizdir.


172-Mutlaka kendilerine yardım edilecektir.


173- Ve galip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur.

Verilen bu ilahi vaad gerçekleşmiş ve yüce Allah'ın sözü üstün gelmiştir. Tüm engellere, yalanlayanların olanca yalanlamalarına rağmen, akide yeryüzüne kök salmıştır. Kâfir ve müşriklerin inançları yeryüzünden silinmiş, galibiyet ve üstünlükleri gitmiştir. Peygamberlerin getirmiş oldukları inanç sistemi ayakta kalmış ve bu sistem, insanların gönül ve kalplerini ele geçirmiş, onların düşünce ve zihinlerine şekil verir olmuştur. Ve halâ her türlü engele rağmen, yeryüzünde insanoğluna egemen olan inanç sistemleri içinde bu ilahi sistem en üstünü ve en kalıcı olanıdır. Peygamberlerin getirmiş olduğu ilahi inanç sistemi (akaid)in ortadan kaldırmak ve başka fikir ve felsefeyi üstün kılmak girişimlerinin tümü başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Evet bu girişimler hatta doğduğu yerde bile yapılmaya fırsat bulamadan başarısızlığa uğramıştır. Yüce Allah'ın peygamberlerine vermiş olduğu söz gerçekleşmiştir. Onlar galip gelmişler ve yüce Allah'ın ordusu üstün olmuştur.
Bu söylediklerimiz, genel olarak, tüm yeryüzünde ve bütün çağlarda ortaya çıkan manzara ve kaidedir.
Ve bu, Allah'a yapılan çağrılarda; gönül erleri o çağrıda samimi olurlar ve davetçiler o dava için kendilerini verirlerse, yine gerçekleşecek bir görüntüdür. Bu ilahi inanç sistemi, (akaid) yoluna ne kadar set çekilirse çekilsin, önüne ne kadar engel çıkarsa çıksın, batıl güçler demir ve ateş gücü ile propaganda ve iftira gücü ile, savaş ve karşı mukavemet gücü ile ne kadar pusu kurarsa kursunlar, bu ilahi inanç sistemi üstün ve galip geleceklerdir. Bu savaş, sonuçları her zaman aynı olmayan bir savaştır. Fakat sonunda bu savaşlar Allah'ın peygamberlerine vaadinin gerçekleşmesi ile son bulur. Bu öyle bir vaaddir ki, yeryüzünün bütün güçleri yoluna dikilse, yine bozulmaz. Bu vaad üstünlük, zafer ve yardım vaadidir.
Bu vaad, Allah'ın kâinatta uyguladığı bir kanundur. Şu yıldızlar ve gezegenler nasıl yörüngelerinde hiç şaşmadan dönüyorlarsa, yeryüzünde zaman gece, ile gündüz nasıl birbirini izliyorsa, yağmur alan ölü topraktan hayat nasıl fışkırıyorsa, bu da böylesine devam eden ilahi bir kanundur. Fakat gerçekleşmesi yüce Allah'ın takdirine bağlıdır. Onu Allah dilediği zaman gerçekleştirir. Fakat açık neticeleri, insanoğlunun sınırlı ömrüne kıyasla yavaştır. Fakat asla bozulmaz, geri kalmaz, bazen de insanoğlunun hissedemeyeceği bir şekilde gerçekleşir. Çünkü insanoğlu, zafer ve galibiyeti kendi alışmış olduğu şekilde ister. Yüce Allah'ın kanununun yeni biçimi ile gerçekleşmiş olduğunu ancak bir süre sonra fark eder.
İnsanoğlu, Allah'ın erlerinin ve peygamberlerin izinden gidenlerin zafer ve galibiyetlerinin belli bir zafer biçimi ile gerçekleşmesini ister. Oysa yüce Allah, başka bir biçim, daha mükemmel, daha kalıcı olmasını ister. Bu, orduda bekledikleri daha çok çileye ve uzun bir zamana mal olmuş olsa bile, sonunda ardım Allah'ın dilediği şekilde gerçekleşir. Müslümanlar, Bedir savaşından hemen önce, Kureyş'in kervanını ele geçirmek istemişti. Oysa yüce Allah bu karlı ve kolay kafileyi kaçırmalarını ve güçlü kuvvetli zümre ile savaşmalarını dilemişti
Allah'ın onlar için dilemiş olduğu kendileri ve İslam için daha hayırlı idi. Yüce Allah'ın peygamberi için, onun ordusu ve çağrısı için, uzun vadede dilemiş olduğu şey "zafer" idi.
Allah erleri herhangi bir savaşta yenilebilir. Mağlup olabilirler. İmtihanları sert olabilir. Çünkü yüce Allah, kendilerine daha büyük bir savaşta zafer vaad etmiştir. Çünkü yüce Allah, çevrelerinde "zafer" meyvesini, daha geniş bir alanda, daha sürekli bir nasip içinde ve daha kalıcı bir neticede versin diye hazırlamıştır. Allah'ın vaadi önceden gerçekleşmiş, yüce iradesi vaadine yönelmiş, bozulmayan ve şaşmayan ilahi adeti sabit olmuştur. "Andolsun ki, peygamber kullarımıza şu sözleri vermişizdir. Mutlaka kendilerine yardım edilecektir. Ve galip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur." Bu kesin vaadin, bu daha önce geçmiş olan kelimenin ilanı esnasında yüce Allah peygamberine onlardan yüz çevirmesini, onları kendi vaadi ve sözü ile baş başa bırakmasını, onların akıbetlerini görmek için, onları gözetlemesini, akıbetleri nasıl olacakmış, ayan beyan kendileri de görsünler diye onları bırakmasını emretmektedir.

174- Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir. ·


175- Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir. ·


176- Azabımıza uğramakta acéle mi ediyorlar?


177- Fakat o azap yurtlarına indiği vakit uyarılmış olanların hali ne kötü olur! ·


178- Bir süreye kadar onları kendi hallerine bırak.


179- Ve bekle de gör, onlar da göreceklerdir.

Sen onlardan yüz çevir. Yüz çevir onlarâ aldırma. Allah'ın senin hakkında ve onların hakkındaki vaadi nasıl sonuçlanacakmış, sen ve onlar göreceğiniz güne kadar bırak onları. Eğer onlar bizim azabımızın çarçabuk gelmesini istiyorlarsa, azabımız başlarına gelince vay onların haline. Çünkü azabımız bir kavmin üzerine indi mi, sabahları acı olacaklar. Çünkü kendilerine daha önce bir korkutucu gelmişti.
Ve yüce Allah, onlardan yüz çevirmeyi ve onları kendileri ile baş başa bırakmayı yeniden emretmekte, bu korkunç emirde gizli olan tehdidi tekrarlamaktadır. "Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir." Nitekim olacak şeylerin korkunçluğuna işaret de tekrar edilmektedir. "Onlara inecek azabı gözetle, onlar da göreceklerdir." Ve onları korkunç bir musibet ima eden kısa bir ifade ile baş başa bırakmaktadır.
Bu sure, yüce Allah'ın tenzihi ile kuvvet ve üstünlüğü O'na has kılarak, Allah'dan peygamberlerine selâm ile, hamd'in bir olan, ortağı olmayan alemlerin Rabbi olan Allah'a ilanı ile son bulmaktadır.

180- Kudret ve şeref sahibi Rabb'in, onların taktıkları sıfatlardan münezzehtir, yücedir.


181- Selâm gönderilen peygamberlere.


182- Hamd, alemlerin Rabb'i Allah'a!

Bu bitiş, surenin konularına uygun ve ele almış olduğu konuları özetleyen bir bitiştir.
Alıntı ile Cevapla