Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Fizilalil Kuran Hicr Suresi Tefsiri "O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla." Şu halde kalbinde kin ve öfkeye yer verme. Çünkü gerçek kesinlikle gerçekleşecektir: "Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Rabbindir." Yaratan O'dur, neyi ve kimi yarattığını bilir. Yaratma olayı bütünüyle onun eseridir. Bu yüzden yaratılışın özünde gerçeğin yeralması kaçınılmazdır. Ayrıca her şeyin başlangıcı ve dayanağı olan gerçeğe varmalıdır her şey. Varlıklar aleminde gerçeğin dışındaki her şey batıldır, sahtedir, yabancıdır ve çekip gitmeye mahkûmdur. Varlıklar aleminin özünde sağlam bir şekilde yereden büyük ve evrensel gerçeğin dışında hiçbir şey kalmayacaktır. 'İşte Hz. Peygamberin getirdiği mesaj, kendisine verilen bu Kur'an, bu büyük gerçekle bağlantılıdır: 87- Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresini ve yüce Kur'an'ı verdik. Tekrarlanan yedi ile Fatiha suresinin yedi ayeti kastedildiği görüşü genel kabul görmüştür. Nitekim hadislerde buna işaret edilmektedir. Çünkü Fatiha suresi namazda herzaman tekrarlanmaktadır. Ayrıca bu surede Allah övgüyle anılmaktadır. (Bazı yaygın tefsirler, 'tekrarlanan yedi' ile yedi uzun surenin kastedildiğini belirtmektedirler: Bunlar Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide, En'am, A'raf ile bu sure olarak değerlendirilen Enfal ve Tevbe sureleridir. Bu sureler Medine'de indikleri için, bu tefsirler bu ayetin de Medine'de indiğini söylemektedirler. oysa surenin akışı gözönünde bulundurulduğunda ayetin Mekke'de indiği ve Fatiha suresinin yedi ayetine işaret ettiği anlaşılmaktadır.) Ayette geçen yüce Kur'an deyimi ise, Fatihanın dışındaki sureleri ifade etmektedir. Önemli olan, bu ayetin gerçeğe dayalı olarak yaratılan gökler yer ve ikisi arasındaki varlıklarda ve geleceğinden kuşku duyulmayan kıyamet anında bulunan ayetlere bağlanmasıdır. Dikkat edilecek nokta, bu ayettir. Kur'an ile varlıklar aleminin ve kıyamet olayının dayanağı olan köklü gerçek arsındaki ilgiye işaret etmesidir. Çünkü bu Kur'an'da evrenin dayanağı, yaratılış gerekçesi olan gerçeğin bir unsurudur. Yüce yaratıcının evrene yerleştirdiği yasalar sistemini gözler önüne serip, kalpleri bu yasaları algılamak üzere yönlendirmektedir. Yüce Allah'ın dış alemde ve iç alemde yarattığı mucizeleri ortaya koyup kalpleri bu mucizeleri kavramak için harekete geçirmektedir. Hidayet ve sapıklığın nedenlerini, hak ve batılın akıbetini, iyilik, kötülük, doğruluk ve eğriliğin sonucunu açıklamaktadır. Çünkü Kur'an'la evrenin yaratılış gerekçesi ve dayanağı olan gerçek, aynı özden kaynaklanmaktadırlar. Kur'an bu gerçeğin ortaya çıkışının, açıklanışının araçlarından biridir. Kur'an'da göklerin ve yerin dayanağı ve yaratılış gerekçesi olan gerçek kadar köklüdür. Varlıklara hükmeden yasalar sistemi gibi değişmezdir. Bu yasalarla doğrudan bağlantılıdır. Gelip geçici bir şey değildir Kur'an. Hayatın yönlendirilmesi, idaresi ve değiştirilmesi noktasında etkinliğini her zaman koruyacak ve kalıcılığını sürdürecektir. Yalanlayanlar istedikleri kadar yalanlasınlar, alaycılar durmadan alay etsinler, varlık bütünü içinde geçici ve yabancı bir unsur olan batıla dayanan batıl taraftarları istedikleri kadar saldırsınlar, bu gerçeği değiştiremezler. Bu yüzden kendisine sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresi ile bu büyük gerçekten kaynaklanan ve bu büyük gerçekle bağlantılı olan yüce Kur'an verilmiş biri, şu dünyanın geçici nimetlerinden herhangi bir şeye göz dikmemelidir, kalbini kaptırmamalıdır. Sapıkların gidişine bakmamalıdır. Az veya çok durumları onu ilgilendirmemelidir. Köklü gerçeğe dayanan yolunu izlemelidir: 88- Erkek-kadın bazı kâfirlere verdiğimiz kimi dünya nimetlerine göz. dikme ve (iman etmiyorlar diye) onlar için üzülme, mü'minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir. 89- Ben açık sözlü bir uyarıcıyım de. "Erkek-kadın bazı kâfirleri verdiğimiz kimi dünya nimetlerine göz dikme." Göz dikilmez, sadece bakış dikilir, yani yöneltilir. Ne var ki, tasvirli ifade tarzı, gözleri dünya nimetlerine dikilmiş bir tabloda tasvir etmektedir. Düşünüldüğünde gerçekten eşsiz bir tablodur bu. Bunun ötesindeki anlam; Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- yüce Allah'ın bir deneme, bir sınama aracı olarak kadın-erkek bazı insanlara bahşettiği nimetlere aldırış etmemesidir. İlgiyle bakmamasıdır. Ya da imrenir gibi bakmamasıdır. Bunlara sahip olmak için yanıp tutuşmamasıdır. Bunlar geçici ve batıl şeylerdir. Kendisinin yanında ise, tekrarlanan yedi ayetli Fatiha ve yüce Kur'an'dan oluşan her zaman kalıcı gerçek vardır. Bu uyarı, varlıkların yaratılış gerekçesi olan büyük gerçek ile, Hz. Peygambere yapılan büyük bağış, bir de basit, değersiz dünya nimetlerini karşılaştırmak için yeterlidir. Bunun arkasından dünya nimetlerine dalan kavmi bir yana bırakıp, mü'minleri gözetmesine ilişkin Hz. Peygambere yönelik bir direktif yeralıyor. Çünkü mü'minler, onun getirdiği, ayrıca göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların da dayanağı olan gerçeğe uymaktadırlar. Onlar ise; varlıklar aleminin yaratılış planına yabancı bir unsur olan geçici batıla uymaktadırlar. "Onlar için üzülme." Uğrayacakları kötü akıbeti dert etme. Biliyorsun ki, yüce Allah'ın adaleti bu akıbeti gerektirmektedir. Kıyamet olayın dayanağı olan gerçek, bu akıbeti belirler. O halde onları gerçek akıbetleri ile başbaşa bırak. "Mü'minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir." Yumuşaklığı, sevgiyi ve şefkati ifade etmek için kanatların indirilmesi deyiminin seçilmiş olması, tasvirli ifade tarzının gereğidir. Kur'an'ın edebi ifade tarzı uyarınca somut bir tabloda Peygamberimizle mü'minler arasındaki gözetim lütfu, güzel ilişki ve karşılıklı beslenen ince duygular temsil edilmektedir. "Ben açık sözlü bir uyarıcıyım de." İşte davetin asıl yolu budur. Burada tek başına uyarıdan söz ediliyor ve müjdeleme gündeme getirilmiyor. Çünkü yalanlayan ve alaya alan bir toplum, öncelikle uyarıyı hak etmektedir. Dünyanın geçici nimetlerinden yararlanan, daldıkları eğlenceden uyanmayan, İslâma davetin, kıyamet anının ve şu büyük evrenin dayanağı gerçeği düşünmeyen bir toplum, en çok uyarıyı hak etmektedir. "Ben açık sözlü bir uyarıcıyım de." Bu sözü gelmiş geçmiş tüm peygamberler kavimlerine söylemişler. Senin kendi kavmine getirdiğin apaçık uyarının aynısını getiren peygamberlerin gelip hitap ettiği kavimlerin bir kısmı halen yaşamaktadırlar. Arap Yarımadası'nda yaşayan yahudi ve hristiyanlar bu toplumlardandır. Ne var ki bu toplumlar, bu Kur'an'ı bütünüyle kabul etmiyorlar. Bir kısmını kabul ederken; bir kısmını reddediyorlar. Bunu yaparken arzularına, ihtiraslarına uyuyorlar. İşte bunları yüce Allah şu şekilde nitelendirmektedir: 90- Kutsal kitaplarının ayetleri arasında ayırım gözeten bölücülere de mesaj indirdik. 91- Onlar ki, Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler. 92- Rabbin hakkı için, onların tümünü kesinlikle sorguya çekeceğiz. 93- Yaptıkları işler konusunda. Bu sure Mekke'de inmiştir. Fakat Kur'an tüm insanlara hitap etmektedir. Kur'an'ın ayetleri arasında ayırım gözeten bölücüler de yaptıkları bu ayırımdan sorumludur.("Gızzatün" parça demektir. Bir koyunu tutup parçalara bölen için kullanılır) Daha önceki kutsal kitapları gibi Kur'an-ı Kerim'de açık uyarılarla geldi onlara. Ne Kur'an'ın indirilişi, ne de peygamberin gelişi bilmedikleri, ilk defa karşılaştıkları bir olay değildir. Daha önce yüce Allah buna benzer kitaplar indirmişti kendilerine. Bu yüzden Allah'ın gönderdiği bu yeni kitabı eksiksiz ve içtenlikle kabul etmeleri gerekiyor. Surenin akışı bu noktaya ulaşınca, Hz. Peygambere yöneliyor ve yoluna devam etmesi, yüce Allah'ın duyurmak üzere kendisine verdiği mesajı haykırması direktifini veriyor. Bu haykırış ayette "sadaa" kelimesi ile ifade edilmektedir. Ve bu kelime "yarmak" anlamındadır. Kelimede güç ve etkinlik anlamı vardır. Dolayısıyla müşriklerin şirki onu bu mesajı haykırmaktan alıkoymamalıdır. Çünkü ilerde müşrikler yaptıklarının akıbetini öğrenecekler. Alaycıların alaya almalarına da aldırmadan mesajını duyurmalıdır. Allah onu alaycıların kötülüğünden korur. |