Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 Arkadaşları:60 Cinsiyet:Bayan Mesaj:
9.475 Konular:
1144 Beğenildi:4423 Beğendi:3685 Takdirleri:11319 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cevap: İlmihal Bilgiler ve İbadetler Niçin Bütün Müslümanlar Kâ'be'ye Yöneliyoruz?
Müslümanların namaz kılarken yeryüzünde mâbedlerin en eskisi ve en mukaddesi olan Kâ'be'ye yönelmeleri; aralarında birlik ruhunu canlı tutmak, gönülleri müşterek bir ibâdetin İlâhî neşvesi ve nuruyla aydınlatmak gibi hikmetlere dayanmaktadır. Aynı kıbleye yönelerek ibâdet etmek, aynı zamanda dil, renk, ırk farkını ortadan kaldırarak, tam bir sevgi ve cihanşümûl bir kardeşliğin te'sîsine de vesîledir. Vakit Nedir?
Beş vakit namazı, kendi vakitleri içinde kılmak demektir. Vakit girmeden namaz kılmak câiz değildir. Vakit geçtikten sonra kılınan namaz da artık edâ değil, kazâ olmuş olur (Geniş bilgi için Namaz Vakitleri bahsine bak). Niyet Ne Demektir?
Niyet, kalbin bir şey'e karar vermesi, o işin ne için yapıldığını düşünmeksizin bilmesi demektir.
Namaz hususunda niyet ise, sırf Allah rızası için namaz kılmayı dilemek ve kılınacak namazın hangi namaz olduğunu bilmek, içinden geçirmek demektir.
Niyet kalbe ait bir iştir. Bununla beraber dil ile de söylenmesi efdal görülmüştür. Namaza Niyette Vakit Tâyini Gerekir mi?
Nâfile namazlar için vakit tayin etmek gerekmez. "Allah rızası için namaz kılmaya niyet ettim demek" veya kalbinden geçirmek kâfidir.
Farz namazlarda ise, namazın hangi vakit namazı olduğunu tayin etmek şarttır. "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim" gibi...
Cuma, bayram, cenaze ve vitir namazlarında da farz namazlar gibi vakit tayini gerekir.
Kaza namazlarında, hangi vakit kaza edilecekse söylenmelidir. Bilinemiyorsa, "en son kazaya kalan öğle ve ikindi namazı..." tarzında bir niyet yapılabilir. Ne Zaman Niyet Etmelidir?
Niyetin iftitah tekbirine yakın olması efdaldir. Daha önce de niyet edilebilir. Yeter ki niyet ile tekbir arasında yemek - içmek, konuşmak gibi namaza yabancı bir iş yapılmasın. Tekbir aldıktan sonra yapılan niyetle namaz sahih olmaz. Muhtâr olan görüş budur. Diğer bir görüşe göre ise, tekbirden sonra Sübhâneke'den ve Eûzü'den evvel yapılacak niyet ile de namaz câiz olur.
İmam-ı Şâfiî'ye göre, niyetin tekbire yakın olması şarttır.
* Edâ niyeti ile kaza, kaza niyeti ile de edâ câizdir. Meselâ, bir kimse öğle vakti çıkmamıştır diye öğle namazını edâya niyet edip kılsa, sonradan vaktin çıktığı anlaşılsa, kıldığı namaz öğlenin kazası yerine geçer.
* Bir kimse bir vakit için iki farz namaza niyet etse, meselâ öğle vakti içinde öğle ile ikindi namazına niyette bulunsa, bu niyeti vakti girmiş namaz için muteber olur.
* Bir kimse bir vaktin farzına niyet ederek namaza başlasa da sonra nâfile kılıyormuş gibi bir zan ile namazı bitirse, bu namazı farz yerine geçer. Çünkü niyetin namazın sonuna kadar hatırlanması şart değildir.
* Cemaatle namaz halinde imama uyanın, namaza niyetle beraber, imama uymaya da niyet etmesi lâzımdır. Meselâ: "Bugünkü öğle namazının farzını kılmaya niyet ettim. Uydum şu imama" denir.
* Cemaatin imama uyma niyeti, imamın Allâhu Ekber diye namaza başlamasından sonra olmalıdır. Bu, İmameyn'e göredir. İmam-ı A'zam'a göre, cemaatın tekbirleri imamın tekbirine yakın olmalıdır. O halde, niyetin imamın tekbirinden önce yapılması lâzım gelir.
Bununla beraber imam daha Fâtiha-i şerîfeyi bitirmeden tekbir alıp imama uyan kimse, iftitah tekbirinin sevabına kavuşmuş olur.
* İmam olan zâtın imamlığa niyet etmesi lâzım değildir. Ancak kendisine kadınlar da uyuyorsa, imamete niyet etmek lâzım gelir. Böyle bir imamın Ene imâmün limenittebeanî yani, "ben bana uyanlara imamım" demesi, kâfidir? Namazın Rükünleri
1 - İftitah tekbiri,
2 - Kıyam,
3 - Kırâet,
4 - Rükû',
5 - Sücûd,
6 - Ka'de-i âhire. İftitah Tekbîri Neye Denir?
Namaza tekbir ile, yani Allâhü Ekber denilerek başlanır. Bu sebeble bu tekbire iftitah (yani namaza başlama) tekbîri denir. Bu tekbire Tahrime de denir.
* Tahrime, bir şey'i haram kılmaya denir. Namaza Allâhü Ekber sözüyle başlandığı ve bundan sonra namazdan çıkana kadar yeme, içme, dünyevî konuşma ve çalışmalar haram olduğu için, iftitah tekbirine bu isim verilmiştir.
* Hanefîlerin çoğuna göre, iftitah tekbiri, namazın bir rüknü değil, bir şartıdır ve namazın dışındadır. Ancak namazın rükünlerine iyice bitişik olması sebebiyle, rükün kabul edilmesi daha uygun bulunmuştur.
Diğer üç mezheb imamları da iftitah tekbîrini rükün kabûl ederler.
* Tekbir sözü Allâhü Ekber'dir. Bununla beraber, ta'zim ifade eden şu sözlerle de namaza başlamak mümkündür.
Allahü'l-azîm Tebârekâllah, Elhamdülillâh, Lâ ilâhe illâllah, Allahümme, Allah...
Bismillâh, Estağfirullah, Eûzü billâh, İnnâ lillâh, v.s. gibi ifadelerle ise namaza başlanılmaz. Çünkü bu ifadelerde ta'zim mânâsı yoktur. Bunlar birer duâ kelimesidir.
* İmama uymak üzere alınan iftitah tekbîrinin ayakta olması, eğilmeden alınması şarttır.
* İmama uyacak kimse, tekbîrini imamdan önce almamalıdır. İmamın tekbîrine yakın veya onu tâkib ederek tekbir alınmalıdır. İmamdan önce alınan tekbirle imama uyulmuş olmaz.
* Niyet ile iftitah tekbîri arası yemek, içmek, konuşmak gibi namaza yabancı şeylerle ayrılmaz. Niyetten hemen sonra Allâhü Ekber denilerek namaza durulur. Kıyâm Nedir?
Namazda ayakta durmak demektir. Farz ve vâcib namazlarda ayakta durmak farzdır.
* Özür olmaksızın yalnızca bir ayak üzerinde durmak mekruhtur. Fakat böyle kılınan bir namazı iade etmek de gerekmez.
* Bir özür olmadıkça, farz namazlar hayvan üstünde kılınmaz. Yürümekte olan bir araba da, yürümekte olan bir hayvan hükmündedir. Binaenaleyh zaruret bulunmadıkça, farz ve vâcib namazlar, hareket hâlindeki araba içinde kılınmazlar.
* Hareket hâlindeki bir gemi içinde, bütün namazlar oturarak kılınabilir. Fakat ayakta kılınması efdaldir.
* Uçuş hâlindeki bir yolcu uçağı da, hareket hâlindeki gemi mesâbesindedir.
* Ayakta durmaya mâni ciddî bir özür ve hastalığı olan kimse, namazı oturarak kılabilir. Bir müddet ayakta durmaya gücü yeten kimse, o miktar ayakta durmalı, sonra oturmalıdır. Hattâ sadece iftitah tekbîrini ayakta almaya iktidarı olan, tekbîri ayakta alır ve sonra oturur.
* Sünnet ve müstehab namazları, bir özür olsun olmasın oturarak kılmak câizdir. (Efdal olan ise ayakta kılmaktır). Bundan sadece sabahın sünneti müstesnadır. Teravih namazı da, sabahın sünneti gibi, bir özür olmaksızın oturarak kılınmaz.
* Bir kimse ayakta başladığı nâfile namazı oturarak; oturarak başladığı nâfileyi de sonradan kalkarak ayakta tamamlayabilir. Kırâet Nedir?
Namazda, kıyam hâlinde, yani, ayakta iken Kur'an-ı Kerîm'den bir veya birden fazla âyet okumaktır.
* Namazda en az bir âyet miktarı Kur'an okumak farzdır. Ancak âyet iki veya daha çok kelimeli olmalıdır. Tek kelimeli âyetle namaz sahih olmaz. (Fâtiha sûresini ve en az 3 âyet okumak ise, vâcibdir).
* Bir âyet-i celîleden başkasını okumağa gücü yetmeyen kimse o âyet-i kerîmeyi İmam-ı A'zam'a göre bir kere okur. Bir rek'atta üç kere tekrar etmez. İmameyn'e göre ise tekrarlar. Fakat üç âyet bilen kimsenin aynı âyeti 3 kere tekrar etmesi, İmameyn'e göre de câiz olmaz.
Âyete'l-Kürsî gibi uzun bir âyetin bir kısmını bir rek'atta, diğer kısmını da diğer rek'atta okumak, sahih olan görüşe göre câizdir.
Fakat yapmamak daha efdaldir. Kırâat Nasıl Yapılmalıdır?
Okunan Kur'an, namaz kılanın kendisi işitecek derecede hafif bir sesle telâffuz edilerek okunmalıdır. Buna hafî kırâet denir. Tamamen kalbden geçirilerek yapılan bir okuma ise, kırâat sayılmaz. Böyle bir okuyuşla kılınan namaz sahih olmaz.
İmama uyan kimseden kırâet sâkıt olur. Yani o kimse Kur'an okumadan imamı dinler, imam gizli okuyorsa, sükût edip bekler.
* Şâfiîlerce imama uyan kimseden kırâet sâkıt olmaz. Onlar, imam namazı gerek cehrî, gerekse hafî kırâetle kıldırsın, Fâtiha'yı okurlar. Rek'atı kaçırma korkusu bundan istisnadır. Mâlikîler ve Hanbelîler ise, yalnız hafî namazlarda imama uyan kimsenin okumasını gerekli görürler.
* Kur'an'dan namaz câiz olacak kadarını ezberlemek, her müslümana farz-ı ayndır. Fâtiha ve bir sûre hıfzı vâcib, tüm Kur'an'ın ezberlenmesi ise, farz-ı kifâyedir.
* Farz namazların sadece ilk iki rek'atında kırâat farzdır. Üç ve dördüncü rek'atlarda kırâat farz değildir. Nâfileler ile vitrin ise, her rek'atında kırâat yapılır. Rükû' Ne Demektir?
Avuç içlerini diz kapaklarına yapıştıracak şekilde iki büklüm olmak demektir.
* Yapılışı Nasıldır?
Rükû'un en alt derecesi, elleri dizlere yapıştıracak şekilde eğilmektir. Sünnete uygun rükû' ise şöyle yapılır:
Vücudun yukarı kısmı, baş dik olarak yere paralel şekilde öne doğru eğilir. Ayaklar kırılmaksızın dik tutularak eller de dizlere konur ve parmaklarla kavranır. Bu arada baş ile arka düz halde bulunmalıdır.
Hanımların tam rükû'a varmaları gerekmez. Rükû'a yakın bir şekilde eğilmeleri kâfidir.
Oturarak namaz kılan kimse ise, rükû' ederken, alnı dizlere paralel olacak kadar sırtını eğer.
Sırtları yere paralel şekilde kanbur kimselerin ise, sadece başlarını eğmeleri kâfidir.
* İmama rükû'da iken yetişip tekbir alarak rükû'a varan kimse, o rek'atı imam ile kılmış sayılır.
Fakat imam rükû'da iken tekbir alıp da imam rükû'dan kalkarken rükû'a giden kimse ise, o rek'ata
yetişmiş sayılmaz. Namazın sonunda o rek'atı yalnız başına kılar.
* İmama rükû'da yetişen kimse, iki tekbir getirmek zorunda değildir. Allâhü Ekber diyerek namaza girer ve hemen rükû'a eğilir. Bu tekbir ile hem iftitah, hem de rükû' tekbirini almış olur. Sücûd Ne Demektir?
Burnu, alnı, elleri, dizleri ve ayakları yere koymak ve dokundurmak suretiyle secde etmek demektir. Secde, lügatte baş eğmek, tevazu' göstermek demektir. Her rek'atte iki kere secde etmek farzdır.
* Secde ve rükû' hâlinde durmanın en az miktarı, üçer kere tesbih okunacak miktardır. Ortası 5, ekmeli 7'şer tesbih okuyacak kadar durmaktır.
* Tek başına namaz kılan, daha fazla tesbihte bulunabilir. Fakat imam olan zat, cemaatın rızası bulunmadan 3'ten fazla tesbihte bulunamaz. Cemaati usandırmak câiz değildir.
Rükû'daki tesbih:
Sübhâne Rabbiye'l-Azîm'dir.
Secdedeki tesbih de:
Sübhâne Rabbiye'l-A'lâ'dır.
* Yapılışı Nasıldır?
Rükû'dan kalktıktan sonra secdeye giden kimse, alınla beraber burnunu da yere koyar. Özür olmaksızın sadece alnı yere koyup burnu koymamak câiz olmaz. Bu şekilde yapılan secde sahih değildir. Yanak ve çeneleri yere koymakla secde olmaz.
Secde hâlindeyken ayrıca eller ile dizler de yere konur. Bu sünnettir. İmam-ı Şâfiî, Ahmed bin Hanbel ve İmam-ı Züfer'e göre ise, farzdır.
İki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konmadıkça secde câiz olmaz.
Peygamber Efendimiz:
"Ben yedi kemik üzerine secde etmekle emrolundum: Alın, iki el, iki diz ve iki ayağın parmak uçları üzerine" buyurmuşlardır.
Yalnız bir el ile bir dizi yere koymak, ayak parmaklarından sadece bir kısmını değdirmek kerahetle câizdir. Alnı yere koyarken iki ayağı birden geriden kaldırmak ise, câiz değildir, secdeye mâni olur. Nereye Secde Edilir?
Secde yer üzerine veya yere bitişik bir şey üzerine yapılır. Secdede alın, yerin veya yer hükmünde olan şey'in katılığını hissedecektir. Buna binaen, ot, saman, yün, pamuk, kar gibi yumuşak şeyler üzerine secde yapan kimse, yüzü bu maddeler içinde kaybolup da yerin sertliğini hissetmezse secdesi sahih olmaz.
Yerin sıcak oluşu veya temiz olmayışı gibi bir özürden dolayı avuç içlerine, elbisenin bir tarafına secde edilmesi sahihtir.
Secde edilen kısım, aynı zamanda ayak koyulan yerden bir karıştan fazla yüksekte olmamalıdır.
Ancak kalabalık veya başka bir özre binaen, kendi dizleri üstüne veya öndekinin sırtına da secde yapılabilir. Secdenin Mânâ ve Ehemmiyeti Nedir?
Secde, namazın en mühim rüknüdür.
Secde, Allah Teâlâ'ya gösterilen ta'zimin en üst noktasıdır. Namazda kıyâm ve rükû' mertebelerinden geçerek gittikçe artan mahviyet ve hürmet, secde ile son dereceye varır.
Secde, her türlü yabancı duygulardan uzak, mutlak bir teslimiyet ve sâf bir kulluğun ifâdesidir.
İslâm ma'bedlerine secde edilecek yer demek olan mescid isminin verilmesi de secdenin önemini göstermektedir.
Secde kulun kulluğunu tam mânasıyla duyduğu ve bu duyguyu izhâr ettiği bir andır. Bu sebeble hadîs-i şerîf'te:
"Kulun Allah'a en yakın olduğu an, secdedeki hâlidir" buyurulmuştur.
Secde mü'minin Allah'a ilticâsının en güzel şeklidir. Benlikten kurtulup mâsivadan sıyrılıp Bâkî-i Hakikîye ulaşmanın sırrıdır. Secdenin Ehemmiyetini Gösteren Bâzı Hâdis Meâlleri:
Hz. Peygamber'in (asm) âzadlısı Sevban Hazretleri, Resûl-i Ekrem Efendimize bir gün şu suâli sorarlar:
- Yâ Resûlâllah, bana öyle bir amelden haber ver ki onu işlediğimde Allah Teâlâ beni Cennetine koysun...
Resûlüllah Efendimiz ise, bu suâle cevaben şöyle buyururlar:
"Çok secde etmeye bak. Her secdeden dolayı, Allah bir dereceni yükseltir, bir hatânı afveder..."
Bunu te'yid eder mâhiyette Hz. Râbia bin Kâ'b diyor ki:
"Ben zaman zaman Cenâb-ı Peygamber ile beraber gecelerdim. Bir gece kendilerine abdest suyu ve bâzı ihtiyaçlarını hazırlayıp getirdim. Memnun kaldılar ve:
- Benden isteyin! buyurdular.
- Cennette sizinle olmak isterim, dedim.
- Bundan başka iste, buyurdular.
- Hayır, isteğim sadece budur, dedim.
Buyurdular ki:
- Öyleyse çok secde etmekle bana yardımcı ol."
Alıntı...
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |