Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Ağustos 2015, 01:39   Mesaj No:4

nurşen35

Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4423
Beğendi:3685
Takdirleri:11319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İlmihal Bilgiler ve İbadetler

Ka'de-i Âhire Nedir?

Namazın son rek'atında, secdelerden sonra oturmak demektir.
Namaz kılarken ikinci ve dördüncü rek'attan sonra oturmaya ka'de denir. Üç rek'atlı olan akşam ve vitir namazlarında ise, ikinci ve üçüncü rek'atlardan sonra oturulur. İkinci rek'attan sonraki oturuşa ka'de-i ûlâ (ilk oturuş), üçüncü veya dördüncü rek'attan sonraki oturuşa da ka'de-i âhire (son oturuş) denir.
İlk oturuş vâcib, son oturuş ise farzdır. İki rek'atlı namazlarda ise, ikinci rek'atın sonundaki oturma, son oturuştur. Bunlarda ilk oturuş yoktur.
Ne Miktar Oturulur?

Oturuşun farz olan miktarı, teşehhüd miktarı oturmaktır. Teşehhüd miktarından kasıd ise, namazın sonunda Tahiyyâti okuyacak kadarki müddettir.
Oturuş Şekli Nasıldır?

İlk veya son oturuşlarda, sol ayak yan yatırılıp üstüne oturulur. Sağ ayak ise, parmakları üzerine dikilerek, parmaklar kıbleye doğru yöneltilir. Ellerin parmakları tabiî şekilde uyluklar üzerine konur. Dizler tutulmaz. Vücud dik tutularak kucağa doğru bakılır.
Kadınlar ise, her iki ayağını da sağa doğru yatırarak otururlar.
Tahiyyât Nedir?

Tahiyyât, mi'rac gecesinde, Cenâb-ı Hak ile, sevgili Habîbi, son Peygamberi Hz. Muhammed (asm) arasında geçen konuşmayı ifade eden; senâ, duâ, selâm ve şehâdet mânalarını içine alan bir cümledir. Sözleri ve kısaca meâli şudur:
Ettahıyyâtü lillâhi ve's-salâvâtü ve't-tayyibât. Esselâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtüh. Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihıyn. Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.
"Mal, beden, lisan ile olan bütün ibâdetler Allah'a mahsustur. Ey Nebî! Allah'ın rahmet ve bereketi üzerine olsun. Allah'ın selâmı üzerimize ve sâlih kulların üzerine olsun. Şehâdet ederim ki, Allah'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed (asm) Allah'ın kulu ve Resûlüdür."

Namazda Tâdil-İ Erkân Nedir?


Ta'dîl-i Erkân, rükünleri doğru yapmak demektir. Namazda ta'dîl-i erkân ise, namazın kıyâm, rükû', sücûd gibi her bir rüknünün sükûnet, vekar ve itmi'nân içinde yerine getirilmesi, acelecilik ve çabukluk gösterilmemesi demektir. Meselâ rükû'dan kalktığında vücud dimdik hâle gelmeli, en az bir kere "sübhâne rabbiye'l-azîm" diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle bir tesbih miktarı durmalıdır. Yoksa rükû'dan tam doğrulmadan secdeye varmak, birinci secdeden sonra tam doğrulmadan ikinci secdeye gitmek ta'dîl-i erkân'a zıddır.
Tâ'dîl-i Erkânın Hükmü Nedir?

Namazda ta'dîl-i erkâna dikkat etmek, Ebû Yûsuf'a göre, namazın bir rüknüdür. Bu sebeble farzdır. Riayet edilmemesi hâlinde namaz fâsid olur, yeniden kılınması gerekir.
İmam-ı A'zam ve İmam-ı Muhammed'e göre ise, vâcibdir. Buna göre, namazda ta'dîl-i erkâna riayet edilmemesi hâlinde sehiv secdesi gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha evlâdır, daha iyidir. Böylece ihtilâftan da kurtulunmuş olur.
* Nitekim, herhangi bir rüknü yapılırken kerâhet işlenen bir namazı, her zaman yeniden kılmak en iyisidir. Namazın bir rüknünde birden fazla kerâhet işlenmişse, bu namazın yeniden kılınmasının vâcib olduğu kanaatında olan âlimler de vardır.
Ta'dîl-i Erkâna Riayetin Lüzumu:

Namazı mümkün olduğu kadar itidal üzere kılmak, acele etmekten sakınmak gerekir. Çünkü acele ederek, rükünlerini tam yerine getirmemek, ta'zîme ve âdâba aykırıdır.
Namaz mü'minin mi'râcı, gözünün nûru, kalb ve ruhunun sürûrudur. İnsanın Allah'a en yakın olduğu böyle bir ibâdet hâlini bir yük kabûl edip onu acele ile, âdâb ve erkânına tam dikkat etmeden bir an evvel bitirmeye çalışması, namazın mânâsını anlamaması, mânevî ve ruhanî zevkine erememesi demektir.
Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:
"İnsan namazını güzelce kılar, rükû' ve secdelerini tam ve itidâl üzere yaparsa namaz ona şöyle der: "Sen beni nasıl koruduysan, Allah da seni korusun." Şâyet namazı kötü kılar, rükû' ve secdelerini eksik ve noksan yaparsa, bu sefer şöyle der: "Sen beni nasıl zâyi ettin ise Allah da sana öyle yapsın."
Diğer bir hadîs-i şerîfte ise, namazda huzur ve huşû'a kavuşma, ta'dîl-i erkâna riayet hususunda şu ölçü nazara verilir:
"Sizden biriniz namaz kıldığı zaman vedâ eder gibi [yani, kıldığı o namaz sanki son namazı imiş, bir daha namaz kılmaya ömrü yetmeyecekmiş gibi, ta'dîl-i erkânına riayet ederek] kılsın."
Müslüman, namazını, bu duygu içinde kılarsa, kolayca ta'dîl-i erkâna riayet edebilir. Kıldığı o namazdan büyük bir huzur duyar, mânevî feyz alır.
Namazı eksik ve bilgisiz kılan, ta'dîl-i erkâna riâyet etmeyen kimselere namaz hırsızı denmektedir. Bunlar, farzına, vâcibine riayet etmeden acele ile kıldıkları namazlarının ucundan bucağından hırsızlık yapmış sayılmaktadırlar. Nitekim Ebu Hüreyre, Resûlüllah Efendimizden şu hadîsi nakletmektedir:
"Size namaz hırsızından haber vereyim mi?"
"Ver, yâ Resûlâllah!"
"Namaz hırsızı, namazın rükû'unu, sücûdunu noksan yapan, hakkıyle yerine getirmeyen kimsedir..."

Namazın Vâcibleri


Namazda Vâcibin Hükmü Nedir?
Namazın farzları olduğu gibi bâzı vâcibleri de vardır. Bu vâcibleri yerine getirmekle namazın farzları tamamlanmış, noksanları ikmâl edilmiş olur.
Vâcibleren biri veya birkaçı unutularak terkedilirse, namaz sahihtir, fakat sevabı noksandır. Bu noksanı tamamlamak için namazın sonunda sehiv secdesi yapılır. Böylece namaz tamamlanmış, sevabından da eksilme olmamış olur. Eğer vâcibler kasden terkedilirse, böyle bir namazın iadesi gerekir, sehiv secdesi namazın tamam olmasına kâfi gelmez.
Namazın Vâcibleri Nelerdir?

Namazın belli başlı vâcibleri şunlardır:
1 - Namazlarda Fâtiha-i şerîfe'yi okumak. Diğer üç mezhebde Fâtiha okumak farzdır.
2 - Farz olan iftitah tekbîrini Allâhü Ekber şeklinde tam olarak söylemek yalnız Allah demekle yetinmemek.
3 - Fâtiha'ya ilâveten kısa bir sûre veya buna denk üç kısa âyet yahut da uzun bir tek âyet okumak. Buna zamm-ı sûre denir. Zamm-ı sûre, farz namazların sadece ilk iki rek'atinde olur.
Nâfile namazlarda ise, bütün rek'atlarda Fâtiha'ya ilâveten sûre okunur.
Diğer mezheblerde zamm-ı sûre sünnettir.
4 - Fâtiha'yı zamm-ı sûreden önce okumak.
5 - Namaz içindeki rükünlerden herhangi birini, meşrû miktarından fazla yapmamak. Meselâ 2 yerine 3 secde yapmamak. Yapılırsa vâcib terkedilmiş olur.
6 - Secdede alınla beraber burnu da yere koymak.
7 - Üç veya dört rek'atlı namazlarda ikinci rek'attan sonra ilk oturuşu yapmak.
8 - Üç veya dört rek'atlı namazlar ile vitir ve öğle namazının sünnetlerinde ikinci rek'attan sonra
Tahiyyat'ı our okumaz vakit geçirmeden üçüncü rek'ata kalkmak.
Tahiyyattan sonra kalkılmayıp salâvat ve dualar da okunursa, vâcib terkedilmiş olur, dolayısıyla sehiv secdesi gerekir.
9 - Namazların ilk ve son oturuşlarında teşehhüdde bulunmak, yani Tahiyyât'ı okumak.
10 - Namazın vâciblerinden herbirini yerinde yapıp terk ve te'hire (gecikmeye) uğratmamak. Farzları da te'hir etmemek. Meselâ, kırâet bittikten sonra ayakta gecikmeden hemen rükû'a gitmek gibi...
Farzın te'hiri, yani, geciktirilmesi; vâcibin ise terk ve te'hîri, sehiv secdesini gerektirir. Farzın terkedilmesi ise, namazı bozar.
11 - Tek başına namaz kılan kimsenin öğle ve ikindi namazlarında hafî (kendi işitecek kadar) okuması vâcibdir. Gündüz kılınacak nâfile namazlarda da bu şekilde okunmalıdır. Sabah, akşam, yatsı namazları ile gece kılınan nâfile namazlarda hafî de, cehrî (sesli) de okunabilir.
12 - İmamın, cemaatla kılınan namazlardan sabah, bayram, cuma, teravih ve vitir namazlarının her rek'atında cehren; öğle ile ikindinin bütün rek'atlarıyla akşamın 3. ve yatsının 3 ve 4. rek'atlarında ise, hafî kırâette bulunması vâcibdir. Akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atında ise, cehren okur.
13 - Vitir namazlarında kunut duası okumak ve kunut tekbiri almak.
NAMAZIN SÜNNETLERİ

Her ibâdetin olduğu gibi namazın da sünnetleri vardır. Bunlar vâcibleri tamamlar, sevabın artmasına vesile olurlar.
Sünnetlere riayet, Resûlüllah'a muhabbet ve sevginin nişânesidir. Bununla beraber sünnetleri terketmek, namazın bozulmasını ve iâdesini icabettirmez. Ancak tenbellik ve lâkaydlıkla sünnetleri terk etmeyi âdet hâline getirmek, Resûlüllah'ın şefâatinden mahrum kalmayı netice verebilir.
Namazın Sünnetleri Nelerdir?

Namazın belli başlı sünnetleri şunlardır:
1 - Beş vakit namaz ile Cuma namazı için ezan ve kamet getirilmesi.
Cemaatle kılınacak kaza namazları için de, ezan ve kamet okunması sünnettir.
Kendi evlerinde tek başına namaz kılan erkekler için, ezan ve kamet müstehabdır. Kadınların ise, ezan ve kamet getirmeleri gerekmez.
2 - İftitah tekbîrini alırken elleri yukarıya kaldırmak.
Erkekler, ellerini, başparmakları kulak yumuşaklarına değecek kadar, kadınlarsa ellerini parmak uçları omuzlarına kavuşacak şekilde göğüslerinin hizasına kadar kaldırıp o vaziyette Allâhü Ekber derler. Bu esnada parmakların normal şekilde açık bulunması ve avuç içlerinin de Kâ'be'ye dönük bulunması gerekir.
* Ellerin kaldırılması hususunda, bâzı âlimler, tevhide işarettir demiştir. Bâzıları, dünya işlerini arkaya atıp bütün varlığıyla kıbleye ve namaza yönelmek içindir demiştir.
İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edilir ki: "Namaza başlarken el kaldırmak, namazın zinetidir (süsüdür). Her kaldırışta 10 sevap vardır. Her parmağa bir sevab düşer."
3 - İftitah tekbirini alır almaz el bağlamak.
Erkekler göbek altına, kadınlarsa göğüs üstüne el bağlarlar.
Erkekler sağ elin baş parmağı ile serçe parmağını halka şeklinde bulundurarak, bununla sol bileklerini üstten tutup diğer üç parmaklarını sol kol üzerine uzatırlar. Kadınlar ise, halka yapmaz, sağ ellerini tam sol elleri üzerine korlar.
4 - Eller bağlandıktan sonra birinci rek'atta Sübhâneke'yi okumak, sonra da Fâtiha'ya başlamadan evvel Eûzü-Besmele çekmek. Diğer rek'atların başında da Besmele çekmek sünnettir.
5 - Sübhâneke ve Eûzü-Besmele'yi sessizce okumak.
Zamm-ı sûreden evvel Besmele çekilmez. Yalnız İmam-ı Muhammed, hafî kırâetle kılınan namazlarda Fâtiha'dan sonra okunacak sûre başında Besmele çekilmesini caiz görür.
* Sabah ve öğle namazlarında uzun mufassal, ikindi ve yatsı namazında orta mufassal, akşam namazında kısa mufassal okumak da sünnettir. Mufassal, Kur'ân-ı Kerîm'in son 7 de 1 kısmıdır. Üçe ayrılır. Uzun mufassal, Hücürât sûresinden Bürûc sûresine kadar olan kısımdır. Orta mufassal, Bürûc sûresinden Beyyine sûresine kadar olan kısımdır. Kısa mufassal da, Beyyine sûresinden aşağı olan kısımdır. Bu okuyuş, ikâmet ve vaktin genişliği durumunda söz konusudur. Yolculukta, vakit darlığında veya herhangi bir zaruret durumunda ne okunursa olur. Nitekim Resûl-i Zîşân Efendimiz, bir sabah namazını Muavvizeteyn (Felâk ve Nas sûreleri) ile kıldırmışlar, ashabın "namazı kısalttınız" suâline cevaben: "Bir çocuğun ağlamasını işittim. Annesinin telâşlanmasından korktum" buyurmuşlardır. Yolculuk sırasında sabah namazını Kâfirûn ve İhlâs sûreleri ile kıldırdıkları da rivayet edilmektedir.
* Sabah namazının birinci rek'atını, ikinci rek'atından 2 misli uzatmak da sünnettir.
6 - Fâtiha'nın sonunda okuyan ve işiten içinden Âmin demek.
"Âmin"in mânası "duâlarımızı kabûl buyur" demektir.
7 - Rükû'a eğilirken Allâhü Ekber demek.
8 - Rükû'da, üç kere
Sübhâneke rabbîye'l-azîm demek. Beş veya yedi kere de denebilir. Tesbihi tamamen terk veya eksik söylemek tenzihen mekruhtur.
9 - Rükû'dan kalkarken
Semiallahü limen hamideh demek.
10 - Bunun ardından Rabbena leke'l-hamd demek.
11 - Kıyamda iken bir özür bulunmadıkça ayakların arasını 4 parmak kadar açık tutmak. Şişmanlık, fıtık gibi bir özür hâli varsa, ayakların arası daha fazla açılabilir.
12 - Rükû'da parmaklar açık olarak dizleri eller ile tutmak.
Kadınlar dizlerini elle tutmazlar, sadece ellerini dizler üzerine koyarlar.
13 - Rükû'da dizleri dik tutup bükmemek.
14 - Rükû'da arkayı dümdüz tutmak. Başla sırtı aynı hizada bulundurmak.
Kadınlar rükû'da dizleri bükük ve arkaları biraz yukarıya meyilli dururlar.
15 - Secdeye varırken, yere önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü koymak.
16 - Secdeden kalkarken evvelâ yüzü, sonra elleri, sonra dizleri yerden kaldırmak.
17 - Secdelere varırken secdelerden kalkarken Allâhü Ekber demek.
Rükû'a giderken ve rükû'dan kalkarken, secdeye varırken ve secdeden doğrulurken alınan tekbirlere intikal tekbirleri denir. Bu tekbirlerin yerinde olmasına çok dikkat edilmelidir.
Meselâ, rükû'a giderken Allahü Ekber diyerek eğilmeye başlanacak ve rükû'a varışta tekbir de bitmiş olacaktır. Rükûa vardıktan sonra tekbir alınması doğru değildir. Diğer intikal tekbirleri için de durum aynıdır.
18 - Secdelerde yüzünü iki elin arasına almak ve eller yüzden geri ve uzakta bulunmak. El ayası yere ve parmaklar da birbirine bitişik olmalıdır.
19 - Secdelerde üç kere
Sübhâne rabbiye'l-a'lâ demek.
20 - Secdede iken karnını uyluklarından, dirsekleri böğründen ve kollarını yerden uzak tutmak. Yani kolunu yere ve böğrüne yapıştırmamak.
Kadınlar ise, secdede kol ve dirseklerini yere koydukları gibi böğürlerine de yanaştırırlar. Karınlarını da uyluklarına yapıştırırlar.
* Kollarını böğründen ayırmak, cemaatın izdihamında, başkalarına eziyyetten sakınmak için terk olunur.
21 - İlk ve son oturuşlarda ve secde aralarındaki oturmalarda, elleri kıbleye karşı bir halde, uyluklar üzerine koyarak oturmak.
22 - Otururken sol ayağını yere yayıp üstüne oturmak, sağ ayağını ise, parmakları Kâ'be'ye dönük şekilde içe kıvırarak dikmek.
Kadınlar ise, ayaklarını sağa doğru yatırarak otururlar.
23 - Tahiyyât'ı sessizce içinden okumak.
24 - Son oturuşta Tahiyyât'dan sonra Salâvat ve diğer namaz duâlarını okumak.
25 - Gayr-i müekkede sünnetlerin (ikindi ile yatsının ilk sünnetleri) ilk oturuşunda Tahiyyât'dan sonra Salâvatları okumak. Terâvihin de her oturuşunda Tahiyyât ile beraber Salâvatlar okunur.
26 - Selâm verirken yüzünü önce sağa, sonra da sola çevirerek selâm vermek.
Yalnız kılan selâm verirken Kirâmen Kâtibîn meleklerini düşünür, cemaatle kılan ise melekleri, cemaati ve imamı düşünür, böylece onlara selâm vermiş olur.
27 - Cemaatle namaz kılarken bir veya daha fazla rek'ata yetişememiş kimsenin yetişemediği rek'atları tamamlamak için, imamın sola da selâm vermesini beklemesi.
28 - Önü açık bir yerde namaz kılındığında sütre edinilmesi de sünnettir.
29 - İlk ve son oturuşlarda Tahiyyât okunurken lâ ilâhe denince sağ elin şehâdet parmağını kaldırıp, illâllah derken de indirilmesi sünnettir.
Bunu yaparken de baş parmak ile orta parmak halka edilmeli; diğer iki parmak da içe bükülmelidir. Bir çok kimseler bu sünneti yapamazlar. Bu yüzden terki daha uygun bulunmuştur.
30 - Son oturuşta salâvatlardan sonra ve selâmdan önce dua edilmesi de sünnettir. Bu dua, Kur'an'daki duâ âyetlerinden biriyle yapılmalı veya bunlara benzer bir dua olmalıdır. Kullardan istenebilecek şeyler hakkında namazda dua edilmesi (meselâ, "Ya rabbi! Bana şu kadar para ver" denilmesi) câiz görülmemektedir.
Namazların sonunda mu'tâd olan Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr.
Rabbenağfirlî ve li-vâlideyye ve li'l-mü'minîne yevme yekûmü'l-hısâb ayetlerinin okunmasıdır.
31 - Namazın sonunda sağa ve sola Esselâmü aleyküm ve rahmetullah diye selâm vermek. İmam selâmında, tüm cemaati ve hafaza meleklerini niyet etmelidir. Muktedî, selâmında, cemaatle beraber imamı da niyete almalıdır. Kendi başına namaz kılan ise, selâmında melekleri niyet etmelidir.
* Sübhâneke:
Sübhânekellâhümme ve bihamdik ve tebârekesmük ve teâlâ ceddük (ve celle senâük) ve lâ ilâhe ğayrük.
Allahım, seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sana hamd ederim. Senin ismin mübârek, saltanat ve azametin yücedir. Senden başka ilâh yoktur.
* Salâvatlar:
Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahiyme ve alâ âli İbrâhim. İnneke hamidün mecid.
Allahümme bârik alâ Muhammedi ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ brâhime ve alâ âli İbrâhîm inneke hamîdün mecîd.
Namazda Sütre Edinmek

Sütre, önü açık bir yerde namaz kılan kimsenin gelip geçene siper olmak üzere ön tarafına koyduğu şeydir.
Sütre, en az bir arşın (70 cm. kadar) bir yükseklikte olmalıdır. Namaza durmuşsa, sütre kullanması sünnettir. Sütre edinilen şey bir sütun, bir ağaç veya yere dikilmiş bir değnek, sandalye v.s. gibi yüksekliği olan herhangi bir şey olabilir. Hadîs-i şerîf'te bir ok ile de olsa sütre yapılması emredilmiştir.
Yer sert olup değneği dikmek mümkün değilse, uzunluğuna bırakılır. Sütre olarak kullanacak hiçbir şey bulunamadığı takdirde ise, namaz kılan kimse, önüne, uzunlamasına bir çizgi çizer. Hilâl gibi kavisli de çizilebilir. Maksad onun arkasında olan şeylere bakıp da kalbini meşgul etmemektir.
Yere serilen seccade, yere çizilmiş olan çizgiden daha fazla önünden geçmeğe mâni olduğu için, sütre yerine de geçer. İbn-i Âbidîn, önüne elbise veya kitabını koymayı da kâfi görür. Sütreyi dikmek, yatık koymaktan; yatık koymak da çizgiden evlâdır.
Erkek kısmı önünden geçeni ikaz için okurken sesini yükseltebilir. Sadece Sübhânallah da diyebilir.
Namaz kılanın önünden geçilmesi, onun namazına zarar vermez. Ancak geçen kimse günahkâr olmuş olur.
Cemaatle kılınan namazlarda, yalnız imamın önünde sütrenin bulunması kâfidir.
Namazın Âdâbı

Sünnetlerin dışında, namazın edeblerine de riâyet etmek gerekir. Zira âdâbını yerine getirmemek namazı bozmasa da, sevab ve fazîletini azaltır.
Namazın belli başlı edebleri şunlardır:
1 - Namazda, bedenen ve rûhen huzur, sükûnet ve haşyet içinde bulunmak.
Şuurlu bir Müslüman, namazın ne büyük bir ibâdet olduğunu bilir, namaz sâyesinde Hâlik-ı Zülcelâlinin mânevî huzurunda olduğunu anlar, O'nun her an kendisini görüp bildiğini düşünerek mütevâzi bir vaziyet alır. Kalbini mümkün mertebe bâtıl ve kötü düşüncelerden, mâsivâdan, dünyevî alâkalardan korumaya çalışır. Bunun içindir ki "Namazın kemâli, ancak kalb huzuruyladır" buyurulmuştur.
Namazda böyle huşû' ve huzûr içinde bulunan bir mü'minin, ebedî saadete ve kurtuluşa ereceği, Kur'ân-ı Kerîm'de şu şekilde müjdelenmiştir:
"Mü'minler felâh bulmuştur, ki onlar, namazlarında haşyet içinde bulunurlar." (el-Mü'minûn, 1,2).
Zeyne'l-âbidîn Hazretlerinin ev iyanıyordu. Bağırışanların çığlıkları ise mahalleyi altüst ediyordu. Fakat Zeyne'l-âbidîn'de hareket yoktu. Yangını söndürdükten sonra içeriye girenler onu namazda buldular. Selâm verip de namazı bitirince hayretle sordular:
- Evin bir köşesi tutuştu, yanıyordun, feryadlarımızı duymadın mı?
O da şöyle cevab verdi:
- Duydum duymasına da, öteki tarafın ateşi, bu ateşin heyecanını bastırdı. Onun için mühimsemedim...
Ashab-ı Kirâm'dan Said bin Hayseme'nin atını çalıyorlardı. Görenler atın çalındığını bağırarak duyurdular. Ama Said bin Hayseme'de bir hareket yoktu. Ona:
- Neden atının peşinden gitmedin, dediler.
Şöyle karşılık verdi:
- Namazdaki hazzım ve zevkım, bana atımdan çok daha değerli geldi de ondan...
Evet mâneviyat büyüklerinin ve şuurlu dindarların namazları böyledir.
Burada şu mühim hususa da temas edelim:
İnsan "benim namazım nerede, şu mâneviyat büyüklerinin kıldıkları namaz nerede? Benim kıldığım namazlarda feyiz ve hayır yok," gibi bir hisse kapılmamalıdır. Zira, bizim gibi âmilerin namazının da -şuûrumuz taallûk etmese bile- büyük bir velinin ibâdeti gibi, namazın bu yüksek feyiz ve nuranî hakikatinden bir hissesi vardır. Ancak kişilerin ruhî tekâmül ve kalbî saffet derecelerine göre, o feyiz ve nûrun inkişâfı farklı olur. Bir çekirdekten ağaca kadar nasıl pek çok mertebe ve inkişaflar varsa, öyle de kılınan namazlarda da ondan daha fazla
dereceler ve mertebeler bulunabilir. Fakat en alttan, en üst mertebeye kadar her mertebede namazdaki nuranî hakikatın ve yüksek kemâlâtın esası mevcuttur. Tıpkı çekirdekte ağacın esası mevcut olduğu gibi... Onun için üzüntüye ve ümidsizliğe kapılmaya hiç gerek yoktur. Bununla beraber,ruhen daha fazla inkişâf etmeye, kılınan namazlardan daha çok feyiz ve huzûr almaya çalışmak da lâzımdır.
Namazda huşû ve huzûr içinde olmak kadar, şuurlu olmak da mühimdir. Bu yüzden uykulu
vaziyette namaz kılmayı Peygamber Efendimiz hoş karşılamamıştır. Bu hususta şöyle buyurur:
"Birinize namazda uyku gelirse uykusu geçene kadar uyusun. Zira uykulu uykulu namaz kılarsa, tevbe edeceği yerde bilmeden sövmüş olabilir."
"Biriniz namazda uyuklarsa, okuduğunu iyice bilinceye kadar uyusun."
Resûlüllah Efendimiz uykulu halde namaz kılmayı hoş karşılamadığı gibi, yorulmuş, usanmış halde namaz kılmayı da hoş görmemiştir.
2 - Üste giyilmiş elbiseyi önü açık bulundurmamak, varsa düğmelerini iliklemek.
Normal olarak insanlar arasına çıkılamayacak elbiselerle namaza durmamalıdır. Namazda giyilen elbiselerin kirli olmamasına dikkat etmelidir.
İşçi kimseler iş elbisesiyle namaz kılabilirler. Yeter ki elbise kirli paslı olmasın.
3 - Namaz kılarken kıyamda, secde yerine; rükû'da ayakların üzerine; secdede burnun ucuna; oturuşlarda kucağa ve selâmda da sağ ve sol omuz başlarına bakılmalıdır.
4 - Namazda iken öksürük ve geğirme gibi davranışları mümkün mertebe gidermeye çalışmalıdır.
5 - Namazda esnerken ağzını tutmak da âdâbdandır. Ağzını tutmak, dişleri dudakları arasında sıkmakla olur. Bu şekilde esnemeyi engellemek mümkün değilse kıyamda sağ elin tersini, sair rükünlerde de sol elini ağzına kor. Esnemeyi gizlemeğe çalışır. Hadîs-i şerîfte: "Cenâb-ı Hak aksırmayı sever, esnemeyi ise kerih görür. Esneyen kimse elinden geldiğince ona mâni olmaya çalışsın, hah hah diye ses çıkarmasın." Diğer bir rivayette de: "Elini ağzına koysun" buyurulmuştur.
6 - Rükû' ve secdede okunan tesbihleri, tek başına namaz kılan kimsenin 3'ten fazla söylemesi.
7 - Kâmet getirilirken hayye ale'l-felâh denilince imam ile birlikte ayağa kalkmak. İmam-ı Züfer'e göre, hayye ale's-salâh'da ayağa kalkılır.
8 - İmamın, kad kâmeti's-salâh denirken namaza başlaması. İmam bu hareketiyle müezzini tasdik etmiş olur. Bununla beraber kâmet bittikten sonra namaza durmakta da, bir beis yoktur. İmam Ebû Yûsuf ile diğer üç mezheb imamına göre, böylesi daha muvafıktır.
9 - Bir namazdan sonra öbürünü beklemek, kollamak.
10 - Namazdan sonra tesbihlere, cemaatle yapılan duaya devam etmek, bunları terketmemek.
11 - Her namazdan sonra Kur'ân-ı Kerîm okumak.
12 - Evde, işyerinde namazı kolayca edâ edecek tedbirleri önceden almak.
Namazın Mekruhları

Namazın vâciblerinden herhangi birini bilerek yapmamak, tahrîmen (harama yakın) bir mekruhtur. Sünnet veyahut âdâbından birini yapmamak mekruh ise de, harama yakın değildir.
Bu genel kaideden sonra, namazın belli başlı mekruhlarını görelim:
1 - Namazda bedeni ve elbisesiyle oynamak. Serinlemek maksadıyla eliyle yelpazelenmek.
Namazın kemâli, ruhen ve bedenen huşû' ve sükûnet bulmak ve dünyevî işlerden kalben alâkayı kesmek ile olduğundan bu gibi işler mekruh görülmüştür. Hadîs-i şerîf'te de: "Allah Teâlâ sizin namazda oynamanızı hoş görmez" buyurulmuştur.
2 - Abdesti sıkışık bir vaziyette veya iştah çekici bir yemek sofraya konmuş iken namaza durmak... Bunlar da, namazda kalb ve zihni meşgul ederek huzura engel olduklarından mekruh sayılmışlardır.
3 - Namazda parmak çıtlatmak veya parmakları birbirine geçirmek (teşbik).
İbn-i Âbidin'in beyanına göre, parmak çıtlatmak namazın haricinde de mekruhtur. Teşbik ise, ancak mafsallara masaj için yapılıyorsa mekruh olmaz.
4 - Namazda iken esnemek, gerinmek, eli böğrüne koymak.
5 - Göğsünü kıbleden çevirmeden boynunu döndürüp bir yere bakmak. Göğsü kıbleden döndürmek ise namazı bozar.
6 - Kollarını yere sermek. Kadınların sermesi mekruh değildir.
7 - İşâretle selâm almak.
8 - Secdeye varırken elbisesini önden veya arkadan eliyle tutup kaldırmak.
9 - Ceket ve paltosunu giymeyip omuzuna veya başına alarak namaz kılmak. Bu, kibir ve namaza önem vermemek gibi duygularla olursa, mekruhtur. Bir özürden dolayı olursa mekruh sayılmaz.
10 - Kılıksız bir halde, kirli iş elbisesi içinde veya başkasının yanına çıkamayacağı bir kıyafetle namaza durmak. Hz. Ömer (ra) kirden sakınılmayan hizmet elbisesi ile namaz kılmakta olan bir kimseyi görünce ona hitaben: "Seni bâzı kimselere göndersem bu elbise ile gider misin?" diye sormuş; o da, "Hayır" deyince: "Cenâb-ı Hak, kendisi için süslenilmeğe en lâyık olandır" buyurmuştur.
Namazda müstehab olan mu'tad elbisedir. Yani başkasının yanına da giyilerek çıkılabilen elbisedir. Gecelik ve pijamalar, evde giyilen mu'tad elbiseler olduğuna göre, onunla namaz câiz olur. Fakat evlâ olan pijama ve geceliklerle namaz kılmamaktır. Çünkü temiz olmama ihtimali mevcuttur.
11 - Kısa kollu elbise ile namaza durmak. Kolları dirseklere kadar sıvalı, lâubali bir vaziyette namaza durmak da mekruhtur.
12 - Kırâeti tam bitirmeden rükû'a eğilmek.
13 - İkinci rek'atta, ilk rek'atta okuduğu sûre ve âyetin üstündeki sûre ve âyeti okumak.
14 - Birinci ve ikinci rek'atta okuduğu iki sûre arasını, sadece bir sûre ile ayırmak. Meselâ birinci rek'atta Fîl sûresini, ikinci rek'atte de Mâûn sûresini okumak gibi. Arada Îlâf sûresi atlanmıştır.
Kerahetten kurtulmak için, arada en az iki sûre bırakmalıdır.
15 - Her namazın ikinci rek'ati birinciden, dördüncü rek'ati de üçüncüden uzun olmamalıdır.
16 - İki rek'atta da aynı sûreyi tekrar etmek. Eğer ezberinde başka sûre yoksa mekruh olmaz.
Nafile namazlarda tekrarda bir kerahet yoktur.
17 - Bilerek aynı sûrede bir veya birkaç âyet atlamak.
18 - Namazda gözlerini yummak veya göğe dikmek. Namazda secde yerine bakmak âdâbdandır. Gözleri yummak, bu edebi terk etmektir. Ancak huşûu giderici ve dikkati dağıtıcı bir şey'i görmemek için göz yumulması bakmaktan evlâdır.
19 - Vücudundan kıl koparmak gibi namaza uygun düşmeyen bir amel-i kalîlde bulunmak.
20 - Namazda kaşınmak, terini silmek. Kaşınmadığı ve terini silmediği takdirde aşırı rahatsızlıktan zihni meşgul olacaksa, câiz olur. Bir rek'atta üç kere üstüste kaşınmak ise amel-i kesîr sayılacağı için, namazı bozar.
21 - Canlı bir şey'in resmi üzerine secde etmek.
22 - Üzerinde canlı resimleri bulunan elbise giymek, başının üstünde, arkasında, önünde, yan taraflarında veya karşısında canlı resimleri olmak.
Eğer resim, ayakta duran için çok dikkat etmedikçe farkedilmeyecek derecede küçük olursa, yahut büyük olmakla beraber yaşamayacak şekilde başı kesik veya âzası noksan olursa câiz olur. Fakat yine de bunları kıble tarafına asmamaya dikkat etmelidir.
23 - Bir özür yokken, secdede yalnız alnı yere koyup burnu koymamak.
24 - İşlek yol üzerinde, mezar üstünde, hamamda, gübrelikte, pisliğe yakın bir yerde namaz kılmak.
25 - Camide ön safta açık yer varken ilerlemeyip arkada namaza durmak.
26 - Kor hâlindeki ateşe karşı namaz kılmak. Mum, kandil, lâmba karşısında namaz kılmakta bir kerahet yoktur.
27 - Tenbellik eseri yanında takke taşımayı bir külfet sayarak veya başını örtmeyi ehemmiyetsiz görerek başı açık namaz kılmak. Halbuki namazda başın örtülü olması sünnettir. Hattâ, secde esnasında baştan düşen takkeyi amel-i kesîr işlemeden (meselâ tek el ile) yerden alıp başa örtmeyi bâzıları efdal görmüşlerdir. Bir özürden dolayı başın açık bulunmasında ise kerahet yoktur.
Bir de, tezellül ve huşû' maksadıyla başı açık bırakmakta bir beis yoktur, diyenler de vardır.
* Namazda takkenin üzerine sarık sarmak sünnettir. Allah Resûlü: "Sarıklı kılınan namaz, sarıksız kılınan namazdan 70 defa daha hayırlıdır" (Tâc) buyurmuştur. Bâzı âlimlere göre, başı takke ile örtmek de sarık yerini tutabilir.
28 - Âyetleri, rükû' ve secdelerde okunan tesbihleri el ile saymak.
29 - Uyuyan insanlara ve insanın yüzüne karşı da namaz kılma mekruhtur. Arkası dönük kimseye karşı namaz kılmakta hiçbir mahzur yoktur.
30 - Önünden insan geçeceği tahmin edilen yerde, namaz kılarken önüne sütre koymamak da mekruhtur.
31 - Farz namazlarda özürsüz bir şey'e dayanmak ve sağa-sola sallanmak da mekruhtur.
32 - Secdeye giderken özürsüz olarak ellerini dizlerinden önce yere koymak; kalkarken de dizleri ellerden önce kaldırmak veya ellerine abanarak kalkmak.
33 - Rükû'da iken başı sırt ile beraber olarak düz tutmayıp yukarı dikmek ve aşağı eğmek.
34 - Besmele'yi ve Âmin'i açıktan söylemek.
35 - Rükû ve secde tesbihlerini 3'den az yapmak.
36 - Zaruret yokken sırtına veya kucağına çocuk alarak namaza durmak.
37 - Zaruret yokken erkeğin ipek elbise ile namaz kılması. İpek seccade üzerinde ise namaz kılınabilir. Çünkü erkek için haram olan ipek giymektir. Kullanmak ise câizdir.
Namazda Mekruh Olmayan Şeyler

1 - Mushaf'a, yanan muma, kandile, fenere karşı namaz kılmak mekruh değildir.
2 - Üzerinde canlı sûreti bulunan bir yaygıya -eğer sûret ayak altında kalıyorsa- secde etmek mekruh değildir.
3 - Namazda yılan, akrep öldürmek mekruh olmaz. Ancak bu öldürüş amel-i kesîri gerektirir veya göğsü kıbleden çevirirse, namaz o zaman bozulur.
4 - Namaz kılanın önünde arkası dönük adam olması da mekruh değildir.
5 - Yüzünü çevirmeden göz ucuyla bakmakta bir beis yoktur. Evlâ olansa, onu da terketmektir.
6 - Yer secde edilemiyecek halde ise, yatak üzerinde de namaz kılınabilir.
7 - Secdede alına yapışan çer çöp ve tozu, insanı rahatsız ve zihnen meşgul ederse, ter siler gibi silivermek de mekruh değildir.
Namazı Bozan Şeyler

Namazı bozan belli başlı hususlar şunlardır:
1 - Namazda konuşmak.
İster yanılarak olsun, ister unutarak, isterse uyuklayarak, az veya çok her türlü konuşma namazı bozar.
2 - Namazda bir şey yeyip içmek.
Namazda iken ağza hariçten susam tanesi kadar küçük bir şey bile alınıp yutulsa namaz bozulur. Dişler arasında kalmış nohut büyüklüğündeki bir yemek artığını yutmak da namazı bozar. Ayrıca (sakız gibi) ağza bir şey alıp yutmadan gevelemek ve çiğnemek de, namazı bozucu bir haldir. Namazdan önce yenen tatlının tadının boğazda hissedilmesinde ise bir beis yoktur.
3 - Kendi işiteceği kadar gülmek.
Yanındakiler işitecek kadar gülmek, namazla birlikte abdesti de bozar. Tebessümün ise, ne namaza, ne de abdeste bir zararı yoktur.
4 - Kıbleden göğsünü çevirmek.
5 - Namazda iken selâm vermek ve selâm almak. İsterse yanılarak yapılmış olsun...
6 - Namazda iken, dıştan bakana kesinlikle namazda olmadığı intibaını verecek şekilde bir işle meşgul olmak. Meselâ, tarakla saçını taramak gibi. Buna fıkıhta amel-i kesîr denir ki, mânası çok iş, namaza mâni olan iş demektir. Dıştan bakınca namaz kılıp kılmadığında şüphe uyandıran, insana kesin bir kanaat vermiyen hareketler ise, namazı bozmaz. Bu hareketlere de amel-i kalîl, yani az iş, namaza mâni olmayan iş denir.
7 - Dünyaya ait bir işi hatırlayarak sesli ağlamak veya ağrı veya sızıdan dolayı ve bezginlikle, ah of deyip inlemek. Ağlamak, cennet ve cehennemi hatırlamak sebebiyle meydana gelmişse huşû'dan ileri geldiği için namazı bozmaz. Hadîs-i şerîfte: "Cenâb-ı Hakk'a, ağlıyarak itâat eden, gülerek cennete dahil olur ve gülerek günah işleyen, ağlayarak cehenneme girer" buyurulmuştur.
8 - Öksürüğü yok iken, zorla öksürmeğe çalışmak, boğazını hırıldatmak.
9 - Mum, lâmba gibi bir şey'i üflemek.
10 - Aksırana yerhamükellah demek.
11 - Birine bir cevab vermek maksadıyla bir âyet okumak.
12 - Kötü haber işittiğinde innâ lillâh, iyi haberde ise elhamdü lillâh demek.
Bütün bunlar, namazda mâsivadan ve dış âlemden alâkayı kesmeye zıd olan şeylerdir.
13 - Teyemmüm almış kimsenin namazda iken suyu görmesi.
14 - Sabah namazını kılarken güneşin doğması.
Bâzılarına göre güneş doğarken kılınan namaz bozulmaz, nâfile namaza döner. Sabah namazı ise kazaya kalmış olur.
* Şâfiî'ye göre, güneş doğarken kılınmakta olan sabah namazı sahihtir, fâsid olmaz.
15 - Mest üzerine yapılan meshin müddeti, namazda iken bitmesi.
16 - Âyeti yanlış okuyarak mânâsını bozmak.
17 - Erkekle kadının yanyana bir hizada namaza durmaları.
Bunun namazı bozması için, erkekle kadının kıldıkları namazın müşterek olması şarttır. Bu müştereklik de, ya ikisinin de aynı imama uyması veya kadının, hizasında durduğu erkeğe uyması şeklinde olur.
Bu sebeble, camilerde erkekle kadın namaz kılarken kadınlar arkadaki saflara dururlar, erkeklerin önünde veya hizasında bulunmazlar.
Namazda kadın erkeğin önüne veya yanına durursa, sadece erkeğin namazı bozulur. Kadın, hizasına durduğu erkeğe uymuşsa o takdirde ikisinin de namazları bozulur.
Kadın ve erkek ayrı ayrı kendi başlarına namaz kılıyorlarsa, aynı hizada olmalarının veya kadının önde olmasının namaza hiçbir mâniliği yoktur.
18 - Namazda zamm-ı sûreyi Mushaf'a bakarak okumak.
19 - İmama uymuş bir kimsenin namazın bir rüknünü imamdan önce yapması. Meselâ, imamdan evvel rükû'a gidip ondan önce rükû'dan kalkması.
20 - Ümmî ve özürlü kimseleri imam yapmak.
21 - Namazda abdesti bozulmak.
22 - Namazda iken bayılmak.
23 - Namaz içinde bulunan bir erkeğin namazı, kendisini hanımının öpmesi veya okşaması ile, şehveti galeyana gelmedikçe, bozulmaz. Fakat kadının namazı, kocasının şehvetle okşaması ve şehvetli şehvetsiz öpmesi ile bozulur.
24 - Kalbe ihtiyarsız gelen vesveseler, kuruntular, çirkin hayaller de namazı bozmaz.
25 - Bir kimse namazda vücudunu bir kere veya üstüste iki kere veya başka başka rek'atlarda birer veya ikişer kere kaşısa, namazı bozulmaz. Fakat bir rek'at içinde birbiri ardınca üç kere kaşıyacak olsa, namaz bozulur.
26 - Namaz kılanın secde yerinden bir kimsenin geçmesi ile namaz bozulmaz. Ancak geçen kimse günahkâr olur. Namaz kılanın önünden geçmenin günah olduğu yer, büyük câmilerde ve açık arazilerde namaz kılanın, ayaklarından itibaren secde ettiği yere kadar olan kısımdır. Küçük camilerde namaz kılanla onun önünden geçen arasında, direk, insan gibi bir engel bulunmazsa, namaz kılanın önünden nereden geçilirse mekruh olur. Esasen namaz kılan kimsenin, önünden geçilme ihtimali varsa, bir sütre edinmesi sünnettir.
* İmam kırâette yanılırsa veya takılırsa ona hatırlatmak (feth-i kırâet) câizdir. Resûl-i Ekrem (asm) bir namaz sırasında Mü'minûn sûresini okurlarken bir kelimeyi geçmişlerdi. Namazdan sonra: "İçinizde Übey yok muydu?" diye Übey bin Kâ'b'ı sormuşlardı. Übey ashabın hıfzı ve kırâeti en kuvvetli olanıydı. Übey orada olduğunu ifade edince, Resûlüllah efendimiz: "Bana feth etmeli (hatırlatmalı) değil miydin?" buyurmuşlardı..






Alıntı...
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla