Vah zavallı ben! Kendimde bir güç ve kudret vehmettikçe kudretim aczime çarpıp tuz-buz oluyor.
Eğer idrak edebilseydim varlık sebebimi, gerçekten anlayabilseydim Rabbim gemisinde bir yolcu olduğumu,
sırtımda dünya yüküyle kendime işkence eder miydim?
İstesek de, istemesek de dünya dönüyor, güneş doğuyor, yağmur yağıyor, rüzgar esiyor, çiçek açıyor…
İstesek de, istemesek de yaşlanıyoruz.
Bir saniye öncesi kaybımız, bir saniye sonrası ise meçhulümüz: Elimizde sadece yaşadığımız “an” var. Ne kadar çaresisiz!
Öyleyse bırakalım her şeye hükmeden versin hakkımızda en hayırlı hükmü.
Atın sırtınızdan dünya elemini, durun ALLAH’ın huzuruna; sonra diz çökün önüne, boyun bükün.
Hükme tabi olup elemlerden kurtulmak varken, kendimizi hüküm mevkiinde sayıp rezil olmak niye?
Üstelik takatımız yükümüzü taşımaya yetmiyor.
Bin hamal gibi vehimlerimi ömür boyu taşımaktan bıktım; Artık Yaradan’a tümden teslim olup “kullukta varlık” aramak istiyorum.
“Ya rab! Çaresi bulunan şeyde acze, bulunmayan şeyde ye’se düşürme bizi…” diye de dua ediyorum.
Zaten hayat da uzun bir duadır!
Alıntı...