Cevap: Kıymetini Bilmediğimiz bir Derya ki; ADI ARAPÇA BENİM BEREKETLİ ARAPÇA SERÜVENİM İmam Hatip lisesinde okuyor ve Arapça’ya ehemmiyet vermiyordum. Çocuk aklımız kavrayamıyordu tabi ki. Mezun olduktan sonra arapça kitaplarımı kaplamaya başlamıştım ki, annem odaya girmiş ve “Mezun olduktan sonra mı aklın başına geldi?” diyordu, haklıydı. Ne yaptığımı ben de bilmiyordum. Lise’nin sonlarına doğru Türkiye dışında okuma kararı aldım.
İlahiyat öğrencilerinin halini görüyordum ve garibime gidiyordu. Sadece üniversiteden mezun olmak için okuyorlardı. Hayır, bana beni eğitecek arkadaşlar ve çevre lazımdı. Aklımdan çok ama çok şey geçiyordu. Hiç tanımıyordum Şam’ı. Suriye’yi ve Ortadoğu coğrafyasını.
18 yaşına bastığımda babama “Ben Suriye’ye gideceğim” demiştim. Araştırdım, çok ucuzdu, uçak masrafına da gerek yoktu. Hatay’dan otobüsle sekiz saatte Şam’da olabiliyordun. Babama “Söz veriyorum çok masraf çıkartmayacağım” demiş ve “Nasıl istiyorsan öyle yap” cevabını almıştım. Kimseyi tanımadığımı, sadece Allah’a emanet gittiğimi bilmiyordu pek tabii. Bir hafta sonra biletimi bile almıştım. “Orada illa ki Türklerle karşılaşırım” diyordum kendi kendime. Allah bana bir yol arkadaşı nasip etmişti. Gitmeden 2 gün önce Niğde’li bi arkadaşımı sadece hal hatır sormak için aramış ve durumu ona anlatmıştım. Allah’ın hikmeti, o da Şam’a gidiyordu. Ne şaşırtıcı bi tevafuktu anlatamam. Ev konusunda bir tanıdığı varmış, orada sadece 1 gün kalabilirmişim tarzında şeyler dedi. Ben hiç dinlemedim, nasıl olsa Allah bir kapı açardı. Çantamı sırtıma attım ve gittim.
Milat;
Şam.. Şam’ı tanımıyordum. Tarihsel kimliğinden hiç haberim yok, sadece ‘Rahip Bahira’ hadisesinden çağırıştıran bir anısı vardı zihnimde. Eve yerleştim, günlerce ağladım. Çok ama çok zorlandım.. Üstelik evde bir türlü bulamıyordum. Hatta 2 gece eşyalarımı camii’de bir yere tıkayıp camii kapanınca avluda yattım.
Sonra Allah karşıma çok güzel insanlar, arkadaşlar yoldaşlar çıkardı. Bir ev buldum. Ancak 2 ay o evde dayanabildim, bu arada ‘Ebun Nur’ adlı medrese de Arapça derslerine başlamıştım. Sürekli çalışıyordum. hiç ama hiç gezmedim. Hatta “Emeviye Camiisine gittin mi?” diye soran bir arkadaşa “hayır, orası neresi?” cevabını verince çok şaşırmıştı. Çünkü Şam’a geldiğim 1.5 ay olmuştu. Gezmem için, zihnim ve kalbim Arapça öğrendiğime inanmalıydı.
Sonrasında da pek çok sorun yaşadım, 3 defa ev değiştirdim. İkinci evim en uzun kaldığım ve dostlar edindiğim evimdi. Arapçayı çok sevdim. Sürekli yazı talimleri, çizgi filmler, ve okumalar yapıyordum. Düzenli olarak Şam’daki hadis ve fıkıh alimlerinin derslerine gitmeye başlamıştım. Arapçama çok şey kattığına inandığım bu derslerin yanı sıra, Suriyeli pek çok dost edinmiş onlarla vakit geçirmeye başlamıştım. Ayrıca Çeçenler, Türkmener, Çinliler, Almanlar, Boşnaklar, Makedonlar, Malay’lar.. Hepsiyle dostluk kurmuş, evlerine hem ziyarete, hem de pratik yapmaya gidiyordum.
Afganistan’lı Farid’i unutamam, pek çok şey konuştuk.. Evet, bizim ortak dilimiz Arapçadır, ümmetin dili de ‘Arapça’, bizim ‘ortak dilimiz’ Arapça’dır.
Benim Arapça öğrenme serüvenimde en etkili yöntemin bu olduğuna inanıyorum. Bir Çinli ile bir Afgan, bir Malay, bir Boşnak ile ortak dilimizi, Arapçayı konuşmak.. Senin gibi öğrenme aşkıyla yanan arkadaşlarınla Arapça ta’limi yapmak..
Ümmet için çalışın, Arapça’yı ortak dil yapana kadar çalışın..
Selam ile.
Fahreddin Özlen
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |