Cevap: Değişmek İstemiyor muyuz? TASAVVUFTA FARKINDALIK
Farkındalık kavramı içinde yer alan ve doğrudan tasavvufi terimlerle ifade edilebilecek arasında şunlar da sayılabilir: Murakabe, huş der dem, vukuf-i kalbi, vukuf-i zamani, dikkati teksif anlamında da nazar ber kadem… Şimdi bu kavram penceresinden Zâhid Kotku Hocamızın tanımlarını ve izahlarını inceleyelim. “En şerefli meclis tevhîd meydanlarında tefekkür ve murakabe ile oturmaktır” sözleriyle derecesine dikkat çektiği daimi kontrol mekanizması hakkında Mehmed Zâhid Kotku (Rh.A.) şöyle der:
“Yatmazdan evvel bir saat olsun kendini murakabeye çek. Kendini bir yokla. Hattâ bu yoklamayı her an hatırından çıkarma. Kendini dâima kontrol altında bulundur. Bak, gör, bakalım nefsin Hakkın rızâsı yolunda mı?”53
En üstün farkındalık hali Hakk’ın kullarına şah damarından daha yakın olduğu bilgisine sahip olmaktır. Bu bilgiye sahip olan kişi daimi surette Allah’ın kendisiyle olan irtibatını gözetir, kalbinde ise Allah’tan gayrısının bulunmamasına azami dikkat sarf eder. Bu durumu izah için Kotku Hazretleri şu kıssayı nakleder:
“Cüneyd-î Bağdadî Hazretlerinden menkuldür ki, ‘Zâkîr, murakabede kedi gibi olmalıdır. Zîrâ bir gün tarikde bir kediyi gördüm. Farenin deliğinde müsteğrak bir halde öyle oturmuş ki, bir kılı bile hareket etmiyordu. Bu kedinin hâlinden bana bir hayret ve mülâhaza hâsıl oldu. Sırrımdan bana nida olundu ki, ‘Yâ deniyyil-himmet; maksudun hakkında beni fareden dûn kılma ve sen de kediden az olma?’” 54
Denilmiştir ki murakabenin evveli, kişinin Allah Teâlâ’nın kendine yakınlığını kalben bilmesidir. Kalbin en âlâ ve eşref zineti de kulun her nerede olursa olsun, Allah Teâlâ’nın kendini müşâhid olduğunu bilmesidir. Murakabe; Rızây-ı İlâhîyi elde etmeyi gözleme mâ’nasına geliyorsa kulun gönlüne agâh olması, orada bulunan ve bulunmayanı, kalbine giren ve çıkanın farkında olması icab eder. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, Abdülhalık Gücdüvani Hazretlerinden naklederek der ki:
“Vukuf-u kalbi: Gönülün Hak Süpahânehû ve Teâlâ’dan agâh olmasından ibarettir. Öyle ki, gönülde Hak Sübhânehû ve Teâlâdan gayri hiç bir şey olmaya. Zâkirin kalbi mezkûr ile meşgul olup, Hak’ka ıttıla’ı o derece olacaktır ki, murakabesinden, belki de müşahedesinden de gaybubet etmelidir. Kalbe vukuf demek, kalbin hâline ıttıla’ ve zikr ile iştigâl, zikrin ma’nâsını mülâhaza ile kendisini gaflete düşmekten korumaktır.”55 |