Cevap: Değişmek İstemiyor muyuz? VUKÛF-İ ZAMÂNÎ
Sufilerin bir önemli farkındalık görevleri daha vardır. O da içinde bulundukları zamana vakıf olmak, gereğine ve ihtiyacına göre davranmak. Günümüzde anı yakalamak olarak tanımlanabilecek bu kavram Nakşibendiliğin Abdülhalık Gucduvani tarafından belirlenmiş 11 prensibinden biridir. M. Zâhid Kotku Hocaefendi bunu şöyle anlatır:
“Vukûf-i zamânî, kişinin zamanının nasıl geçtiğini anlaması ve ona göre hareketlerini tanzim etmesidir. Eğer zamanını huzur ile geçirdiyse buna şükretmeli ve eğer gaflet ile geçirdiyse buna da istiğfar ederek telâfisine çalışmalıdır. Hak taliplerine lâyık olan zamanını gafletle geçirmeyip huzur ile geçirmek için çalışmaktır. Zamandan hiçbir zaman geçmemelidir ki, Allah Teâlâ’nın tam bir teveccüh ile huzurunda bulunmasın.” S. 347
Yine Kelimat-ı Kudsiyye olarak isimlendirilen 11 prensipten biri olan “Huş der dem”, bir gaflet, uyuşukluk ve şaşkınlık mücadelesidir. Huş fârisî lisânında akıl, derdem ise nefis ma’nâsınadır. Burada murâd olunan ma’nâ ile Kotku Hazretleri gaflet içinde alınan her nefesin faydasız hatta ölü olduğunu ifade etmektedir. Şuursuz biçimde alınan ölü nefesin sahibine fayda değil zarar getireceği vurgulayarak şöyle der Kotku Hocaefendi:
“Nefesin her giriş ve çıkışında gafletten nefsi muhafaza gerekir. Bir nefes ki, gaflet ile girip çıkıyorsa o nefes ölüdür, Cenâb-ı Hak’dan münkatı’dır ve bir nefes ki, huzûr ile alınıp yine huzur ile verilirse o nefes diridir, işte Huş der dem’in manası budur. 56
Dikkatleri teksif, çok fazla uyaranla muhatap bulunan çağımız insanının en sık karşılaştığı sorunlardandır. Zihinler dağılır, ilgiler birken beşe, beşken ona yükselir. Bu durum icab eden hallerde derinleşmeye mani olurken kişiyi sathi değerlendirme ve davranışlara sevk eder. “Nazar ber Kadem” prensibi ile M. Zâhid Kotku Hazretleri konsantrasyon probleminin hem gözü hem de diğer azaların fuzuli ve ehemmiyetsiz meşguliyetten alıkonulmasını salık vermektedir. Böylece asıl ve önemli işlere yönelmek mümkün olacaktır:
“Nazar ber kadem: Sâlike lâyık olan yürürken ayağının ucuna bakmasıdır. Tâki etrafa bakışı kendini tefrikaya düşürmeye ve kalbi müştehattan ve müstahsenattân bîrini görüb de alâkalanmaya. Kalpte zikrin temkin hâli zaafa uğradıkça, tefrika da kuvvet bulur ve hicaba sebep olur. Bu sebeple de kalp, zikirden geri kalır. Hakdan münkat’ı olur. Çünkü ‘Kim düşüncesini çoğaltırsa, hüsrandadır’ denilmiştir.”57
Zâhid Kotku Hazretleri, kâmil ve olgun Mü’minleri “garip-gurbette bulunan insan” olarak tanımlar. Garip insan, her ne kadar gözleri olsa dahi âmâya benzetilmiştir. Mü’min garip misali olunca, dünyaya bakacak ve ona aldanacak hali bulunmaz. O, hep iç âleminde kendisine ait meseleler ve sorunlarla meşgul, etrafındakileri algılamak için de dikkatli bulunmaktadır. Kotku Hazretlerine göre dış dünya ile yoğun şekilde ilgilenmek sanıldığının aksine insanın farkındalık ve anlayışını artırmaz.Bilakis bu durum düşünce ve endişeleri artırarak görüşünde zafiyete sebep olur. İç âlemine yönelmek ise anlayışı kuvvetlendirir:
“Mü’minlerin zihinleri çok kuvvetli olur. Duyduklarını unutmazlar. Hatta bir kere konuştukları kimseleri çok zaman sonra dahi seslerinden tanırlar. İşte bunun gibi, Mü’min kimsenin, iç âlemi, basireti çok kuvvetli, zihinleri keskin, feraseti kuvvetli olur. Görüşlerinde, ekseriyetle isabetli olurlar.”58
Bu dereceyi elde etmiş olanların ulaştıkları tam konsantrasyon boyutu olarak da nitelendirilebilecek olan“Halvet der Encümen” prensibi “Zahiri halk ile, bâtını Hak ile” sözleri ile özetlenebilir. Asıl gayenin fuzuli uyaranlar, gereksiz uğraşılar ve akıl çeliciler vesilesi ile zihnen, kalben ve ruhen dağılıp gitmemenin neticesi olarak belirmektedir. İç dünyalarındaki fırtınaları dindirmiş, nefsini itminana erdirmiş kimseler halk ile meşguliyet ve dünya işleriyle uğraşmakla Hakk ile olan bağlarını koparmaz. “Bâz Geşt” ve “Nigah Daşt” olarak isimlendirilen farkındalık halleri de dahil edildiğinde Gücdüvani Hazretlerinden nakil olunan Kelimat-ı Kudisyyenin tamamına yakınının farkındalıkla alakalı olduğu görülecektir. |