Cevap: Anne-babaların dikkat etmesi gereken başlıca noktalar. BİR HİKAYE Kadın: Sevgilim, bugün tesisatçı su ısıtıcısındaki çatlağı tam zamanında tamir etmedi. Koca: Hı-Hı.. Kadın: Böylece boru patladı ve bodrum katını su bastı. Koca: Sessiz ol. Üçüncü atak, şimdi gol olacak. Kadın: Bazı kablolar ıslandı ve köpeğimiz neredeyse elektrik çarpmasından ölüyordu. Koca: Oh, olamaz ! Açıkta bir adamları var. Bas! Geç onu! Kadın: Veteriner bir hafta içinde iyi olacağını söyledi. Koca: Bana yiyecek bir şeyler getirir misin? Kadın: Sonunda tesisatçı geldi ve borumuzun patlamasına sevindiğini söyledi. Böylece kazandığı parayla tatile çıkabilmiş. Koca: Beni dinlemiyor musun? Aç olduğumu söyledim. Kadın: Seni terk ediyorum. Tesisatçıyla yarın Acapulco'ya uçuyoruz. Koca: Dırlanmayı kesip bana yiyecek bir şeyler getiremez misin? Tüm sorun kimsenin beni dinlememesi. Dinlemediğimiz zaman kendimize verdiğimiz zarar, karşınızdakine verdiğiniz zarardan daha fazladır. Seminerlerimde bu konuyu ele alırken aileleri çok güldürüyorum Onlara meseleyi şöyle anlatıyorum; Önce slayttan bir yazı yansıtıyorum: ERKEK : 12 000 KADIN : 24 000 diye Bunun ne anlama geldiğini soruyorum. Değişik görüş ve düşünceleri aldıktan sonra bunun "günlük konuşulan kelime sayısı" olduğunu söylüyorum. Aileler yıkılıyor gülmekten ve açıklama getiriyorum . Erkeklere nazaran kadınların erkeklerden tek üstün ve güçlü kaslarının "çene kasları" olduğunu söylüyorum." itiraz edenlere "araştırabilirsiniz" diyorum. Şimdi burada ne sorun var kadınlar daha fazla konuşsa ne olur diyen olabilir. Sorun şu; Erkek gün boyu "kelimelerini bitiriyor" ve eve geldiğinde adamcağızda "tık" yok. Kadın eğer çalışmıyorsa ya da o gün günü falan yoksa 24 000 kelimeyle kocasını bekliyor ve soru yağmuru başlıyor. Günün nasıl geçti? İyi miydi? gibi vs... Adamcağızda "evet", "hayır" "Hı.hı..." gibi kısa baştan savıcı cevaplar verince bu defa kadın "sevilmediğini, istenmediğini" düşünmeye başlıyor hatta acaba "aldatılıyor muyum diye düşünmüştüm" seklinde bir dinleyicim açıklamada bulunmuştu. Ve Kadınlara sonra diyorum ki "Yok böyle bir şey eşleriniz sizi seviyor, sizi istiyor tek problem kelimeleri tükenmiş durumda" bu açıklamamdan sonra erkeklerden onları kurtardığım için alkış istiyorum. Gerçekten kadın kültürü konuşulmak ve anlaşılmak ister eğer bunu yapmazsanız onları kaybedersiniz. 6-TAKDİR ve TEŞVİK EDİN: "İltifat bir fincan kahveye benzer. Gönül alır. " DAVID J. SCHWARTZ "İnsan doğasının en derin ilkesi taktir edilmeye duyulan iştahtır. " WİLLAM JAMES "Her insan iltifattan hoşlanır. " LINKOLN "Takdir edilerek ve tasdiklenerek yetiştirilmiş olan çocuklar, sürekli
eleştirilen çocuklardan daha mutlu, daha üretken ve daha itaatkar
olurlar. Zig ZIGLAR "Takdir etkili bir kendine güven geliştirme yöntemidir." Zig ZAGLAR Hepimiz içten takdiri özleriz, İçten bir dille övülmekten hoşlanırız.Ama bununla pek ender karşılaşırız. Oysa övgü mucizevi bir güçtür, övgüden aldığımız sevk, aldatmaca değildir. Sadece sizin hayal ettiğiniz bir durumda değildir. Bilim tarafından henüz anlaşılamamış bir nedenle, övgü;gerçek fiziksel enerji açığa çıkarmaktadır. New Jersey' deki Vineland Eğitim okulunda psikolog Dr. Henry H.6ODDARD "ergograf" olarak adlandırdığı bir aygıt kullanarak yorgunluk ölçerdi. Yorulmuş çocuklar bir miktar övgü ve takdire tabi tutulduklarında, ergograf enerjide ani bir sıçrama gösterdi. Çocuklar eleştirildiği ve cesaretsizliğe itildiğinde ergograf da fiziksel enerjilerinin birden bire düştüğünü haber verir. Yani bilim övgünün gücünü açıklayamasa da onu ölçebilmektedir. İş yaşamında övgünün gücünden bahsederken Charles 6. NICHOLS, eskiden başkanı olduğu 'Ulusal Kuru Üzüm Üreticileri Birliği' tarafından yürütülen ülke çapındaki bir anketten söz etmişti. Binlerce çalışan ve iş verenden, çalışanlar için önemli olduğunu düşündükleri etmenleri önem sırasına göre sıralamaları istenmişti. Çalışanların kendi listesinde büyük ölçüde birinci sırada yer alan etmen "işin beğenilmesiydi". Patronlar aynı hususu yedinci sıraya koymuştu. Açıkça görüldüğü gibi pek azımız, bir çalışanın yaptığı işin beğenilmesinin, ona iyi yapılmış bir iş için övgü ve takdir etmenin ne derece önemli olduğunun farkındayız. Çocuğumuzun yaptığı bir resmi onu takdir ederek ve överek hiç inceledik mi ? Ya da eşimizin tüm gününü harcayarak bizim için yaptığı keki ? Takdir etmek o kadar etkilidir ki dünya çapında tanınmış olan Suzuki keman çalmayı öğretirken, ilk olarak 2,3 ve 4 yaşındaki çocuklara nasıl referans yapmaları ve selam vermeleri gerektiğini öğretmektedir. Suzuki, çocukların verdikleri her selamda seyircilerin onları alkışlayacaklarını bilir. Ve "takdir etmek, çocukların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan en önemli güdeleyicidir." İnsanlar her yerde evde, işte, okulda, fabrikada övgü ve takdir edilmeye açlık duyar. Onlara açlığını çekmekte oldukları şeyi verdiğimizde, bizim de onlardan istediklerimizi, beceri olsun, iş gücü olsun, fikirler, işbirliği, her ne olursa olsun bize vermede bize cömertçe sunmada çok daha istekli davranmalarını sağlamış oluruz. |