Konu Başlıkları: Sevginizi artırmanın yolları
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Mart 2016, 02:28   Mesaj No:2

AlimOğlu

Medineweb Usta Üyesi
AlimOğlu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AlimOğlu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15399
Üyelik T.: 24 Aralık 2011
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Mesaj: 264
Konular: 59
Beğenildi:189
Beğendi:36
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Bırakın çocuklarınız oynasın

BIRAKIN ÇOCUKLARINIZ OYNASIN
"Oynamayan at tay olmaz." Türk Atasözü
Oyun. çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması. için sevgiden sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besindir. Sevgiden yoksun bir çocukluk gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez. " Çocuk ruh sağlığı sevilmek ve oynamaktır." Atalay Yörûkoğlu

Çocuğun oyun oynaması, onun gelişimi açısından çok önemlidir Çocuk
oynadıkça duyular, keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar Çünkü
oyun çocuğun en doğal öğrenme ortam.d.r. Duydukların, gördüklerini sınayıp
denediği öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır. Oyun; çocuğu yetişkin hayata hazırlayan en etkin yoldur. Çocuğun en önemli eğitim araçları oyuncaklarıdır. Oyun ile insan ilişkileri, yardımlaşma, konuşma, bilgi edinme, deneyim kazanma, psiko-motor gelişimi duygusal ve sosyal gelişimi etkilediği
gibi, zihin ve dil gelişimini de etkiler.


Yetişkinler gözüyle oyun: çocuğun eğlenmesi, oyalanması, başlarından savmak için bir uğraş olarak görürler, oysa oyun, çocuk için ciddi bir istir. Çocuk oynadıkça
becerileri artar, yetenekleri gelişir. Çevresini, bilinmeyenleri tanır
kendisi için anlaşılır duruma getirir.

Oynayan çocuk, kendi küçük dünyasındadır. O dünyaya kendisi egemendir. Kuralların, kendisi koyar ve kendisi bozar. Karışmaya kalkan olursa sinirlenir. Kurduklar, oyunu, yerleştirdikleri eşyalar, değiştirmeyi bir deneyin, hemen tepki gösterirler. Diktikleri kuleyi yanlışlıkla devirseniz yemden yapılamazmış gibi ağlarlar.
Oyun, çocuğun dili ve en etkili anlatım aracıdır. Oyun aracılığı ile üzüntülerini, kaygılarını, korkularını dile getirir.
Oyunlarında büyükleri taklit ederler. Bebeğini sallayan giydirip besleyen, yatağına yatırıp ninni söyleyen bir küçük kız, annenin yavrusuna verdiği bakımı ayrıntılarıyla uygulamaktadır. Bebeğiyle konuşurken söylediği sözlerin kendi annesininkilere benzediği de gözden kaçmaz, zorlayışı, avutuşu, okşayışı ve sözlerinden kendi annesini sahnede oynadığını sanırsınız.
Oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi, ördek yavrularının suya dalar dalmaz yüzmeleri gibi doğal bir istir. Yeter ki çocuk, yaşıtlarıyla
kaynaşabileceği ortamı bulsun. Bir araya gelen iki çocuk daha birbirinin adını öğrenmeden oynamaya koyulurlar. Ancak birlikte oynayabilmek için, oyuncakları paylaşmak, oyun kurallarını bozmamak gerekir. Başlangıçta çekişme, itişme ve bozuşma olağandır. Ama bozuşmalarıyla barışmaları bir olur. Oyunun tadı bencilliği geriye iter. Oyunun çekiciliği üç yadından başlayarak çocukları is birliğine iter. Böylece oyun, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesinde en doğal ortam olur. Oyun aracılığıyla gelişen arkadaşlık ilişkileri giderek toplu oyunlarda daha düzenli bir arkadaşlığa yol açar.
Oyun çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtülerini boşaltmasına da yarar. Kendisine uygulanan cezaları hayalde de olsa başkalarına uygulayarak, doktor olup iğne yaparak, polis olup suçluları yakalayarak bu dürtülerine uygun bir çıkış yolu bulur. Yalandan ölür ve öldürür.
Çocuğun oyunlardaki davranış biçimi aile içinde aldığı eğitimi yansıtır. Evde her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen çocuk başlangıçça zorluk çeker. Bencil davranır, paylaşmaya yanaşmaz. Çocuk küser, mızıkçılık eder. Zora gelince büyüklere sığınır, özellikle ev dışında yaşıtlarıyla oynama olanağı bulamayan çocuklarda sıklıkla görülür. Oyunda hep saldırgan ve bencil davranan bir çocuk da, ana baba tutumunu oyuna aktarıyordur. Ya da evde sindirilen kısıtlanan bir çocuktur. Oyunda hep silik kalan, başkalarını izleyen bir çocuk da bağımlı yetiştirilmesini yansıtıyordur. Evde kazanılan olumlu olumsuz kişilik nitelikleri oyunda sınanır.

Bununla alakalı olarak bir olayı aktarmak istiyorum;
Bir öğrencim sürekli bana gelip arkadaşlarından şikayette bulunuyordu. Ben
de arkadaşlarını çağırıp, onlarla konuştuğumda; arkadaşlarının da ondan
şikayet ettiklerini gördüm. Arkadaşlarından birisi aynen şunları söyledi; "Hocam sürekli onun dediğini yapmamızı istiyor. Eğer yaparsak bir problem yok. Ama yapmazsak bize küsüyor, kızıyor. O da bir kez bizim dediğimizi yapsa ne olur." Çocuğun annesini tanıyınca; Onun her istediğini yapan aşırı çocukla ilgilenen, bir anne karsıma çıktı. Çocuk annesinden gördüğü ilginin aynısını arkadaşlarından da bekliyordu. Onlardan bu ilgiyi göremeyince hayal kırıklığı yasıyordu.
Anne için yavrusu Onun "bir tanesi, canısı" olabilir. Ama arkadaşları için sadece diğerleri gibi bir arkadaştı.
Oyun, kazanılan olumlu özelliklerin pekiştirildiği, geliştirildiği bir ortamdır aynı zamanda. Olumsuz niteliklerin de değişmeye uğradığı bir deneme alanıdır. Bu nedenle oyunun çocuk için eğitici, düzeltici bir işlevi vardır. Kendi hakkını korumak, başkalarının hakkını gözetmek, is birliği ve paylaşma evde değil, ancak oyun ilişkilerinde kazanılan toplumsal özelliklerdir.
Oyun okul öncesi yaşlarının tek uğraşıdır. Ancak okula başlamakla oyun gereksinimi sona ermez. Çocuk büyüdükçe, gelişim düzeyine göre biçim değiştirerek sürer gider. Bu nedenle okulu oyun çağının sonu gibi görmek yanlıştır, İlk öğretim çocuğunu "oyundan kesmek", oyundan alıkoymak yanlıştır. Çocuğu öğretmeden soğutmanın en kestirme yoludur. Bunun yerine oyunu, öğrenmenin yardımcısı ve aracısı kılmak gerekir. Oyuna doymamı; bir çocuk okuldaki öğretime hazır değildir.
Alıntı ile Cevapla