Sahâbenin Kur’an’ı Tefsîr Metodu
Hz. Peygamber’in vefatının ardından Kur’ân’ı tefsîr etme göreviyle karşı karşıya kalan sahâbileri, bu husustaki yaklaşımları itibariyle iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan bir grup, özellikle müteşâbih nassları tefsîr
etme konusunda oldukça çekingen davranarak re’y ile tefsîre karşı çıkıyordu.
Bu anlayışta Allah Resûlü’nün: “Kim bilgisizce Kur’ân hakkında bir şey söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın”, “Kim sırf kendi içtihadıyla Kur’ân hakkında bir şey söylerse isabet etse bile hata etmiştir” şeklindeki tehdit dolu sözlerinin etkili olduğu söylenebilir. Bu yüzden olmalı ki meselâ Hz. Ebû Bekir kendisine “ebben” (Abese (80), 31) kelimesinin anlamı sorulduğunda: “Allah’ın kitabına dair herhangi bir şeyi kendi fikrime göre tefsîr eder veya anlamını bilmediğim bir şey hakkında konuşursam, hangi arz beni üzerinde taşır ve hangi semâ beni altında gölgelendirir?” demiştir. Yine nakledildiğine göre Hz. Ömer, Subeyğ (Sebiğ) b. Asel adında bir şahsın Medine’ye gelip Kur’ân’ın müteşâbihleri hakkında soru sorduğunu öğrenince, onu huzuruna getirtip yaş bir hurma dalıyla kafasını kırıncaya kadar dövmüş sonra da, Ebû Musâ el-Eş’arî’nin refakatinde Medine’nin dışına çıkartmıştır.
Bu rivâyetler bize gösteriyor ki o dönemde bir kısım sahâbî Kur’ân âyetlerini yorumlama noktasında çok duyarlı hareket ederek, nassları kendi tercihleri doğrultusunda anlamlandırmayı ilâhî irâdeye müdâhele olarak telakki ediyor; bunun için de böyle bir müdâheleden uzak durmayı daha isabetli bir yol olarak görüyorlardı. Buna mukabil bir kısım sahâbî de naklin bulunmadığı yerde kendi içtihâdlarıyla Kur’ân’ı tefsîr etme cihetine gidiyordu. Bu durumdaki sahâbîler, herhangi bir âyeti tefsîr ederken öncelikle Kur’ân’a, sonra da Resûlullah’ın sünnetine başvuruyorlar; şayet aradıklarını bu iki kaynakta bulamazlarsa, o takdirde kendi içtihadlarıyla tefsîr ediyorlardı. İçtihadî tefsîrlerinde de genel olarak ya dil ya da din konusuna önem veriyorlardı.
Çünkü Kur’ân, kendi ana dilleriyle nâzil olduğu için onun lafız ve terkiplerini ve bu terkiplerin inceliklerini iyi biliyorlardı. Bu bakımdan sahâbiler bir taraftan dil tahlilleriyle diğer taraftan da eski Arap şiiriyle istişhâdda bulunmak suretiyle Kur’ân’ı tefsîr etmişlerdi. Özellikle İbn Abbâs’ın, tefsîrde Arap şiirini çok kullandığı hatta kendisini imtihan etmek maksadıyla soru soran Nâfi b. el-Ezrak’ın sorduğu her kelimeyi şiirlerden beyit okuyarak cevaplandırdığı bildirilmektedir.
__________________ Büyükler fikirleri, Ortalar olayları, Küçükler kişileri tartışır.
|