Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 Arkadaşları:60 Cinsiyet:Bayan | Hadis Tarihi Ve Usulü
Hint Alt Kıtasında hadis karşıtı görüşlere cevap vermek amacıyla eserler kaleme alındı. Bu bölgede mezheplerden bağımsız olarak hadisle ameli ve içtihadı savunan medreselerle, mezhebe bağlı kalarak hadisi anlamaya gayret eden ekoller ciddi fikrî tartışmalara girdiler.
Özellikle Hanefî mezhebinin hadisleri değerlendirme ölçütleri konusunda çalışmalar yapıldı. Hanefîlerin reye oranla hadisi az kullandığı eleştirilerine karşı hacimli kitaplar yazıldı.
Diyobend medresesi mensupları, Hanefî mezhebinin iddia edildiği gibi reyi hadisin önüne geçirmediğini savunan eserler yazdı.
Arap dünyasında hadisin her konusunu kapsayan eserler yazıldı. Bunlar arasında kaliteli ve yoğun emek ürünü çalışmaların yanı sıra, esas konudan uzaklaşarak bilinen hususları tekrarlayan çalışmalar da az değildir.
Esasen bu bölgedeki çalışmaların hadis ilmine en büyük katkısını yazma eserlerin neşri konusunda görmek gerekir. Bu neşirler içinde de üzerinde ciddi çalışılmayan sıradan kitaplar bulunmakla birlikte, gerçekten tenkitli neşrin (edisyon kritik) her yönden hakkını vererek hazırlanan ürünler de vardır. Hatta bazı eserlerin farklı muhakkikler tarafından birden fazla neşirleri gerçekleştirilmiştir.
Bu sayede önceleri kütüphanelerde bulunan yazma eserlerden istifadeyle hazırlanan konu merkezli akademik çalışmalar yerini neredeyse tamamen matbu eserlere müracaatla yapılan çalışmalara bırakmıştır.
Osmanlı devleti, kuruluşunu takip eden ilk asır içinde, çeşitli alanlardaki kurumlaşmasını tamamlar tamamlamaz eğitim sistemine dârulhadîsleri dâhil etmiştir. Tespit edilebilen ilk dârulhadîsin, başlarda Osmanlı devletinin en önemli merkezi olan İznik’te kurulmuş olması da bunu göstermektedir. İlerleyen dönemlerde ülkenin genişlediği bütün topraklarda dârulhadîsler kurulmuştur.
Osmanlının dârulhadîs açma gayreti hadis ve sünnete verdiği önemin somut göstergesidir. Bununla toplumun sünnete uygun bir hayat tarzı yaşaması; düşünce, duyuş ve algılayışta birliktelik sağlanması hedeflenmiştir.
Oryantalistler hadis ve diğer İslâmî ilimler sahasında büyük çalışmalar yapmışlardır.
Onlar söz konusu çalışmalarla özellikle yeterli dinî öğrenim görmemiş olan bazı Müslümanları da etkilemişlerdir. Bunların yanında onların, ortaya attıkları görüşler ve yayınladıkları eserlerle fikrî ve ilmî hareketliliğe, Müslümanların kendi kaynaklarına daha bir ciddiyetle eğilmelerine ve vaktiyle İslâm âlimlerinin geçmişte kullandıkları ama zamanla unutulan veya geliştirilmeyen araştırma ve tenkit yöntemlerinin bazı yeni düzenlemelerle kullanımlarının yaygınlaşmasına sebep oldukları inkâr olunamayacak bir gerçektir.
Hadis öğrenim ve öğretim tarihi Hz. Peygamber’in peygamber oluşuyla başlar. Bu tarihten itibaren onun hayat tarzı bir bütün olarak sünnetini oluşturur. O, kendisine gelen vahiyleri tebliğ etme ve açıklama bağlamında sahabîlerini sürekli bilgilendirmiş ve eğitmiştir. Sahabe de büyük bir bağlılıkla onun sözlerini, hal ve hareketlerini yakından takip etmiş ve birbirlerine aktarmışlardır.
Bu amaçla Mekke döneminde Dâru’l-Erkâm denilen evi, Medine döneminde ise başta Mescid-i Nebevî olmak üzere Suffe’yi bir eğitim-öğretim merkezi olarak kullanmışlardır.
Hz. Peygamber sahâbeyi eğitirken örnek bir öğretmen tablosu ortaya koymuştur. Bu dönemde fetihlerle İslâm coğrafyası genişlemiş, sahâbîler fethedilen yerlere dağılmış, bulundukları yerler zamanla birer ilim merkezi haline gelmeye-başlamıştır. Bu durum, hadis öğrenme amaçlı yolculukların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu devirde hadis öğrenim ve öğretimi büyük ölçüde şifâhî yolla yapılmaktaydı.
Özellikle tâbiûn dönemi başlarında sahâbe döneminin öğrenme ve öğretme metodu takip edilmiştir. Ancak genişleyen İslâm coğrafyasında ortaya çıkan çeşitli sorunlar ve bunlarla bağlantılı bazı itikâdî ve siyâsî gruplar rivâyet güvenliğini tehdit etmeye başlamıştır.
Diğer taraftan sahâbe neslinin önemli ölçüde tükenmiş olması hadislerin yok olma tehlikesini ortaya çıkarmıştır. Bu gelişmeler karşısında hadisler toplanıp tedvin edilmiş, temel hadis öğrenme ve öğretme kuralları belirlenmiş, râvîler ve rivâyetler yakından incelemeye alınmıştır. Yazılı rivâyetin yaygınlaştığı bu dönemde hâfıza zayıflamış ve eski önemini kaybetmiştir.
Sahâbenin muhtelif bölgelere ve şehirlere dağılmasıyla onların ilim ve irfanından yararlanmak isteyenlerin gelip gitmesiyle bulundukları yerler birer ilim merkezi haline geldi. Rihle denilen ilim amaçlı yolculukların yoğunlaştı.
Bu sayede hadislerin birinci elden sonraki nesillere intikali sağlandı. Bu merkezler, aynı zamanda daha sonra her biri bir ekol haline gelen fıkhî yaklaşımların alt yapısını oluşturdu. Medîne, Mekke, Şam, Kûfe, Mısır, Yemen, Kuzey Afrika, Endülüs ve Mâverâünnehir hicrî ilk asırda oluşan en önemli hadis merkezleridir.
Hadis rivâyet geleneğinde, İslâm eğitim öğretim geleneğinin bir parçası olarak öğrenci ve hocanın uyması gereken bazı yerleşik kurallar vardır. Âdâb denilen bu kuralların bir kısmı öğrenciyle bir kısmı da hocayla ilgilidir. İhlâslı olmak, hadisi ehlinden almak, hocaya saygı göstermek, öğrendiğiyle amel etmek, bilgiyi arkadaşıyla paylaşmak, metodlu, sabırlı ve düzenli çalışmak, ayrıca hadis usûlüne önem vermek öğrenciyi; ihlâs, üstün ahlâk, yeterlilik, haddini bilmek, büyüğe öncelik vermek, hadise ve hadis meclisine saygı, ayrıca eser yazmak hocayı ilgilendiren rivâyet âdâbındandır.
Râvî, rivâyet kuralları çerçevesinde hadisi alıp nakleden kimsedir.
Tabaka, yaş ve isnad bakımından veya sadece isnad birbirine yakın veya benzer râvîler grubu demektir. İlk dönem hadis tarihinde beş önemli râvî tabakası vardır. Bunların ilk üçü olan sahâbe, tâbiîn, etbâ-i tâbiîn tabakaları daha önemli, sahâbe tabakası ise en önemlisidir. Bazı âyet ve hadislere dayanılarak sahâbenin hepsi âdil kabul edilir. Bu nedenle adâlet yönünden râvî tenkidine tabi tutulmazlar.
Bir râvînin rivâyetinin kabul edilebilmesi için âdil ve zâbıt olması şarttır.
Âdil olması, müslüman, akıllı, ergin, fısktan uzak ve mürüvvet sahibi olmkla; zâbıt olması, uyanık/dikkatli olmak, ezberden naklediyorsa hadisini ezberlemiş olmak, kitabından rivâyet ediyorsa, kitabını iyi korumuş olmak, mana ile rivâyet ediyorsa kullandığı lâfızların manasını bilmekle gerçekleşir. Metâin-i aşere denilen on kusur vardır ki, bunlar râvîyi güvenilir, rivâyetini makbul olmaktan çıkarır. Yalancılık, yalancılıkla itham, fısk, cehâlet ve bid’at râvînin adâletini; çok hata etmek, aşırı dalgınlık, yanılma, sikaya mu-hâlefet ve kötü hâfıza zabtını ortadan kaldıran kusurlardır.
Alıntı
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |