Referanduma yönelik Türkiye’nin tepkisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’nin 72. Genel Kurul toplantısında yaptığı konuşmanın önemli başlıklarından biri, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IKBY) 25 Eylül’de yapmayı planladığı bağımsızlık referandumuna ilişkindi.
Erdoğan, BM toplantısına gitmeden önce IKBY’nin bağımsızlık talebine Türkiye’nin vereceği karşılıkla ilgili bir açıklama yapmış ve
“bizim kanaatimiz belli ama şimdi artık bizim bu konudaki hassasiyetimizin ne denli ileride olduğunu ayın 22’sindeki MGK toplantısı ve Bakanlar Kurulu sonrasında kendisi çok açık ve net görecektir” demişti.
Dolayısıyla BM’de yapacağı konuşmada bu konu ile ilgili vereceği mesajın içeriği önemliydi.
Erdoğan yaptığı konuşmada bağımsızlık referandumundan vazgeçmezse IKBY’nin mevcut kazanımlarını da kaybedeceği uyarısını net bir şekilde dile getirdi:
“Türkiye’nin bu konudaki çok açık ve kararlı tavrını görmezden gelmek, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ni elindeki imkânlardan da edecek bir sürecin önünü açabilir.”
27 Eylül’de yapılacak MGK’nın, referandum öncesine alınması ve söz konusu toplantının ana gündeminin IKBY’ye yönelik alınacak kararları oluşturması, doğal olarak masada hangi konuların olacağı meselesini de tartışmaya açtı.
Daha MGK toplanmadan, TSK, Habur Sınır Kapısı’nda askerî tatbikata başladı ve bölgeye yönelik askerî sevkiyatı da yoğunlaştırdı.
MGK gündeminde Erbil’i kararından döndürmeye yönelik farklı alternatifler şimdiden tartışılıyor. Siyasi, ekonomik yaptırımlar ve askerî seçeneklerin farklı başlıklarda ele alınacağı muhakkak.
Kuzey Irak, ekonomik ve ticari olarak Türkiye’nin sınır kapılarına büyük oranda bağımlı. Bu alanda yapılacak herhangi bir kısıtlama Kuzey Irak ekonomisini doğrudan etkiler.
Diğer taraftan Kuzey Irak’ın ticaret hacminde Türkiye, Almanya’dan sonra ikinci sırada. Ayrıca bölgede satılan ürünlerin yüzde elliden fazlası Türkiye’den gidiyor. Dolayısıyla ticaret alanında belirli sınırlamalar da gündeme gelebilir.
Ayrıca Kuzey Irak petrollerinin Batı’ya ulaştırılmasında Ceyhan petrol boru hattı tek güzergâh. Yine Erbil’den doğalgazın boru hatlarıyla Türkiye üzerinden batı pazarına ulaştırılması için projeler devam ediyor. Bu alanlara yönelik herhangi bir kısıtlama Erbil yönetimini ekonomik olarak zorlayacaktır.
Zaten uzun dönemdir Merkezî Irak Hükûmeti, Kuzey Irak yönetimine aktarması gereken bütçe payında kısıntıya gidiyor. Bu anlamda bölgesel yönetimin ekonomik durumu ile ilgili yapılan analizler genellikle mali krizin gittikçe derinleştiği üzerine.
Dolayısıyla, Erdoğan’ın
“referandumda ısrar, elindekini de kaybettirir” uyarısını bu çerçeveden bakarak değerlendirmek gerekiyor.
***
Referandumun ertelenebileceğine yönelik görüşler hâlâ ağırlığını korusa da, bağımsızlık sürecini Barzani yönetimi pazarlık unsuru olarak kullanmaya devam edecek. Bu süreci kullanışlı hâle getirerek, bölgede küresel ve bölgesel aktörlerin hâlihazırda devam eden nüfuz mücadelesinden yararlanmaya çalışacak.
İsrail hariç bölgesel ve küresel aktörlerin tümü referandumun yapılmasına değil, zamanlamasına karşılar. Dolayısıyla Barzani yönetimi, söz konusu aktörlerle pazarlık imkânının mevcut olduğunu biliyor.
***
Türkiye ise en başından itibaren Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyor. Sadece referanduma değil, bölgede yeni bir devletin kurulmasına karşı.
Bu anlamda,
Galip Ensarioğlu’nun
“sorun bizim tepkimizde; ben bu tepkileri abartılı buluyorum… Diyelim ki Kerkük hassasiyetimiz var… Peki, Kerkük'teki Araplar bize Kürtlerden çok daha iyi dost mu? Kerkük'ün Arap bölgesinde kalması sorun olmuyor da Kürt bölgesinde kalması mı sorun oluyor?” açıklaması Türkiye’nin sadece bir konudaki hassasiyetine bakılarak oluşturulmuş bir argüman. Açıklama bütünlüklü bir bakış açısını yansıtmıyor.
Benzer bir tartışma, Suriye’nin kuzeyinde PYD/YPG yapılanmasının başladığı ilk dönemde de dile getirilmişti. Erdoğan’ın bu konudaki sert tutumuna bazı siyasiler
“Suriye’nin kuzeyinde Esad yönetimi olacağına bir Kürt yönetiminin olması Türkiye’nin daha çok yararınadır” karşılığını vermişlerdi. Örnek olarak da Kuzey Irak-Türkiye arasındaki ilişkileri göstermişlerdi.
Gelinen noktada kimin haklı olduğu apaçık ortada iken, benzer söylemin Kerkük için de dile getirilmesi, PYD/YPG-PKK terör örgütlerinin Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye yönelik yaptıklarını görmemek anlamına gelir.
Alıntı...
Nebi Miş