Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Eylül 2017, 14:23   Mesaj No:5

Mihrinaz

Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.703
Konular: 1314
Beğenildi:12490
Beğendi:9246
Takdirleri:28524
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

ÜNİTE -3

Türkiye’de Meşrutiyet Dönemleri

I. MEŞRUTİYET DÖNEMİ’NDE SİYASET***
**

1876 Yılında ilan edilen Kanun-i Esasi ile Osmanlı Devleti, İslam Dinini resmi din olarak kabul etmiştir.(11. madde).

Yine bu dönemde, okullara din dersleri konulurken, hükümdara da “ahkâm-i şer’iye”yi yürütme görevi verilmiştir (7. madde)

Ayrıca şeyhülislam devlet örgütü içerisine alınmış (27. madde)

Adli yasama kurumlarının yanında şer’i mahkemelere de yer verilmiştir (87. madde).
*
Bunların yanı sıra Ayan Meclisine İslami ilkelere aykırı yasaların reddedileceği maddesi konulmuş (64. Madde)*ve ayrıca padişah İslam’ın koruyucusu olarak kabul edilmiştir (4. madde)

II. Abdülhamid Devri İslamcılık politikasını bu bilgiler ışığında üç ana hedef etrafında özetlemek mümkündür. Bunlardan biri, Osmanlı Müslüman tebaasını “İslam” bayrağı altında toplamak iken ikincisi de dış ülke Müslümanlarının Halifelik makamı etrafında toplanmasını temin ederek mevcut problemlerin çözümünde karşılıklı destek ve Yardımın teminidir. Osmanlı belgelerinden ortaya çıkan üçüncü bir amacın daha olduğu söylenebilir ki o da Sünnilik ile Şiilik arasında bir yakınlaşma ve birlik meydana getirerek yine Orta Doğu’daki İngiliz planlarını sonuçsuz bırakma ve bu hususta Hindistan Şiilerinin de siyasi desteğini temin etmektir.*** ************************************************** *******II.

Abdülhamid, iktidarının ilk günlerinden itibaren bu teknolojik gelişmelere ciddi destek vermiştir. ilk telgraf hattı 1855’te Kırım Savaşı sırasında açılmış olmasına rağmen, sadece II. Abdülhamid Dönemi’nde 30 bin km’den fazla telgraf hattı çekilmiştir.

*Osmanlı Devleti yol ve demir Yollarının inşası ile gidemediği yerlere kadar telgraf hatlarını ulaştıran ilk ülke olmuştur. Ancak II. Abdülhamid iktidarının güçlenmesine vasıta olarak düşünülmüş olan telgraf, onun yıkılışına da yardım eden araç olacaktır.

*II. Abdülhamid Dönemi’nde Bombay’dan çekilen telgraf İstanbul’da; İstanbul’dan çekilen telgraf Kazan’da okunmaya başlamıştır*

Kuzey Afrika’daki işgalleri engellemek amacıyla İstanbul’da Vakit ve Arapça el Cevaib gazeteleri çıkarılmaya başlanmıştır. Bu gazetelerde sık sık “Sultan, İslam’ı müdafaa etmek için Kan’ının son damlasına kadar ve hazinesinin son kuruşuna kadar harcamaya hazırdır” sözü tekrarlanarak İslam dünyasında bölünmelere ve guruplara ayrılmaya son verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak bu çabalar, Tunus’un Fransızlar tarafından işgalini engelleyememiştir.

Ertuğrul gemisi 1888-1889’da, Süveyş Kanalı yoluyla Aden, Bombay, Seylan, Singapur, Saigon ve Hong Kong’a gitmiştir, Bölge Müslümanları ile gemi görevlileri ve mürettebatının birlikte camide namaz kılarak dua etmeleri ve her Cuma namazında Sultan-Halifenin adının zikredilmesi büyük ilgi ve heyecan uyandırmıştır.

I. MEŞRUTİYET DÖNEMİ’NDE EĞİTİM VE KÜLTÜR FAALİYETLERİNE GENEL BİR BAKIŞ

Kanun-i Esasi, Türk demokrasi tarihi açısından olduğu kadar, eğitim tarihi açısından da çok büyük bir öneme haiz olup üç maddesi eğitim hakkındadır.*
*
15. madde,*“öğretim işini(konusunu) herkes özgürce yapabilir; ilgili kanuna uymak şartıyla her Osmanlı vatandaşı genel ve özel öğretim yapmaya izinlidir.”*
*16. madde,*“ülkedeki çeşitli dinsel inanışlardaki toplumların din ve inanışlarına ilişkin öğretim yöntemi ve biçimine dokunulmayacaktır” denilmektedir. Aynı madde ülkedeki tüm mekteplerin Devlet’in denetiminde olduğunu da belirtir.
114. madde:*“Osmanlı bireylerini tümü için ilköğretim mecburi olacak ve bunun ayrıntıları ayrı bir düzenleme ile belirlenecektir.

Eğitim Teşkilatı ve Öğretim Kademeleri*

1879 Yılı’nda düzenlenen Maarif Nezareti teşkilatı, günümüzün eğitim Teşkilatı’nın temelini oluşturmuştur. Nezaret 1879 Yılı’nda, modern bir kuruluş hâline getirilmiştir.*

Maarif Nezareti Teşkilatı’nda yapılan modernleşme hamleleri içinde yapılan en önemli uygulamalardan birisi de “istatistik Kaleminin kurulmuş olmasıdır.

*II. Abdülhamid Devri’nde Kanun-i Esasi ile ilköğretimin mecburi olduğu anayasaya konulurken, 1879’da yapılan bir değişiklikle Maarif Nezareti bünyesinde “Mekâtib-i Sübyaniye Dairesi”*kurulmuştur.

*Bu devirde ilköğretime özellikle de ilk 16 yıl içinde gereken ilginin gösterildiğini ortaya koyan uygulamaları şu şekilde maddelendirilmektedir:”*
a. Kanuni Tedbirler:*ilköğretim mecburiyetinin konması.******
b.*idari Tedbirler:*Merkez ve taşrada ilköğretim teşkilatının kurulması.
c.*iptidai Okulları’nın açılması ve çoğaltılması.
d.*Sübyan okullarına yeni usul eğitimin sokulması.******* e.*Müslüman Halkı’n kalabalık olduğu yerlerde ilköğretime öncelik ve ağırlık verilmesi.
f.*Halkı’n maarif alanında maddi Yardım’ının sağlanması.****** g.*Taşrada Darülmuâllimînlerin açılması”******** ***************************************
Bu çabaların bir sonucu olarak bugünkü Türkiye genelindeki belli başlı liselerin, II. Abdülhamid Dönemi’nde açılmış idadiler olduğunu tespit etmek mümkündür.

Bunlardan başlıcaları,*Ankara Erkek Lisesi Antalya Lisesi, Balıkesir Lisesi Bursa Lisesi, Denizli Lisesi Diyarbakır Lisesi Erzurum Lisesi İstanbul Erkek Lisesi izmir Erkek Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi Kandilli Kız Lisesi (Binası II. Abdülhamid tarafından verilir ancak açılışı daha sonradır), Kastamonu Lisesi, Konya Lisesi, Kütahya Lisesi Malatya Lisesi, Samsun Lisesi), Se han-Adana Lisesi, Sivas Lisesi, Trabzon Lisesi, Vefa Lisesi okulları olup hepsi de II. Abdülhamid Dönemi’nde açılmışlardır.*

*Fransız tarihçi Georgeon şöyle ifade etmektedir: “Abdülhamid’in yeniden inşa döneminden başlayarak maarif alanında gösterdiği gayret önemlidir. İstatistikler, 1879’da sayısı 277 olan rüştiyelerin 1888’de 435’e çıkarttığını göstermektedir. Ama asıl etkileyici olan idadi sayısındaki artıştır: 1876’da tüm imparatorluk sathında sadece 6 idadi vardı; 1893’te Sayıları 55’i bulmuştu ve bu sayı 1908’de 98’e çıkacaktır. Aynı dönemde kız okullarının sayısı da anlamlı bir biçimde artmıştır. Buna Hukuk Mektebi, Sanayi-i Nefise Mektebi, Ticaret Mektebi gibi yeni yüksek okulların açılması ve Mülkiye Mektebi’nin modernleştirilmesi eklenmelidir”.

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ SEÇİMLERİ VE MECLİS-İ MEBUSAN ÇALIŞMALARI

Meclislerin toplantıya çağrılması ile başlayan II. Meşrutiyet Dönemi’nde dört genel seçim yapılmıştır. 1908, 1912, 1914 ve 1919 Yılları’nda yapılan genel seçimlerle oluşan Meclis-i Mebusan, 1908-1912, 1912, 1914-1918 ve 1920 döneminde faaliyet göstermiştir. iktidar-muhalefet çekişmesinin yoğunlaştığı dönemlerde Meclis görev süresini tamamlamadan seçime gidilerek yenilenmeye çalışılmıştır.

1920 Yılı’nda toplanan ve Misak-ı Milliyi kabul eden son Osmanlı Mebusan Meclisi de diğer meclislerin akıbetine uğramıştır. İtilaf devletlerinin Meclisi basarak etkili milletvekillerini Malta’ya sürgüne göndermeleri sağlıklı bir çalışma ortamının olmadığını ortaya koymuştur.

1920 Meclisi 11 Nisan 1920*tarihinde Padişah Vahdettin tarafından itilaf güçlerinin baskısı Karşında kapatılmıştır. Bundan sonraki meclis dönemi TBMM dönemi olarak geçmektedir.

1908 Seçimleri ve Meclis-i Mebusan

1908 Meclisinde 157 Türk, 54 Arap, 25 Arnavut, 22 Rum, 10 Ermeni, 9 Slav (6 Sırp+ 3 Bulgar) ve 4 Yahudi milletvekili görev yapmıştır. Pek çok kanuna imza atan 1908 Meclis-i Mebusan’ı, en verimli dönemini 1908-1909 yılları arasındaki birinci Yılı’nda yaşamıştır. Bu devrede Cumhuriyet Dönemi’nde de siyasi partiler kanunu olarak uygulanan Cemiyetler (Siyasi Partiler) Kanunu, Serseri Kanunu ve Toplantı Kanunu çıkartılmıştır.

Açık ve kapalı alanlarda yapılacak toplantıları düzenleyen Toplantı Kanunu da demokratikleşme yönünde önemli bir adımı oluşturmuştur.

1876 Kanun-i Esasi’nin tamamen değiştirilerek yeni bir Anayasa yapılması düşüncesi ile yola çıkılmış ancak, 31 Mart Vakası sonrası zamanın yetersizliği ve dünyaya bir an evvel meşruti bir hükûmet olunduğunun gösterilmesi isteği bu düşünceden vazgeçilmesine sebep olmuştur.

13 Nisan 1909*tarihinde yaşanan 31 Mart Vakası (Rumi 31 Mart 1325)*sonrası Meclis-i Mebusan toplantılarına ara vermek zorunda kalmıştır. Çıkan isyan meclise de sirayet etmiş, ittihatçı mebuslar meclisi terk etmek zorunda kalmıştır. Bu olayın Selanik’te duyulması üzerine içlerinde Mustafa Kemal Bey’in de (Atatürk) bulunduğu Hareket Ordusu İstanbul üzerine yürümüştür.

II. Abdülhamid isyandan sorumlu tutularak 27 Nisan’da tahttan indirilmiştir. Yerine geçirilmesi Meclis’te oylanarak kabul edilen kardeşi Reşat, V. Mehmet unvanıyla bugünkü İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün bulunduğu Harbiye Nezaretinde yapılan törenle tahta çıkmıştır.**

V. Mehmet Reşat, Padişahlığı meclis tarafından onaylanan ve mecliste yemin eden ilk padişah olmuştur. Anayasa’nın 113. maddesinde Padişah’ın “hükûmetin emniyetini ihlal ettikleri zabıtanın araştırması ile sabit olanları Osmanlı ülkesinden ihraç ve sürgün” etme yetkisi kaldırılmıştır.

*1912 seçimleri gerçek manada ilk çok partili seçim olma özelliğinin yanında, ilk erken genel seçim özelliğine de sahiptir. 1912 seçimlerine iki parti, ittihat ve Terakki ile Hürriyet ve itilaf Fırkası katılmıştır. Tarihe “sopalı seçim!” diye geçen bu seçimler sonucunda meclis, ilk çalışmasını 18 Nisan 1912*tarihinde yapmıştır.

1914 Seçimleri ve Meclis-i Mebusanı

*Ocak-Nisan ayları arasında yapılan 1914 seçimlerine tek parti olarak ittihat ve Terakki Fırkası katılmıştır. 14 Mayıs 1914 tarihinde*açılan Meclis-i Mebusan, kapandığı 21 Aralık 1918*tarihine kadar toplam 310 oturum yapmıştır.

II. Meşrutiyet Dönemi’nin en uzun ömürlü meclisi olan bu meclis, beş yıl gibi bir süre çalışmalarına devam etmiş, ancak 1914 Meclis-i Mebusan’ı da 1908 ve 1912 de olduğu gibi feshedilmiştir.

II. Meşrutiyet Dönemi Gelişmeleri******** *

II. Meşrutiyet Dönemi’nde genellikle ülke yönetiminde ittihat ve Terakki Cemiyeti egemen olmuştur. II. Meşrutiyeti Dönemi’nde Kadı’nın sosyal hayatta layık olduğu yeri alabilmesi için çabalar gösterilmiş, dernekler kurulmuş, yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, Arap harflerinde yenilik yapılmak istenmiş, Millî Kütüphane, Millî Filmcilik, Millî Coğrafya Cemiyetleri kurulmuştur.

*Her alanda hızlı bir canlanmanın yaşandığı bu dönemde 19.yüzyılın ikinci yarısından sonra devleti çökmekten kurtarma amacı güden fikir akımları daha belirginleşmeye başlamıştır. Devleti içerisine düştüğü zor durumdan kurtarmaya Çalışan bu görüşlerin başlıcaları*Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık olmuştur.

Osmanlıcılık I. Meşrutiyet deneyiminden sonra tekrar gündeme gelmiç, milliyet isyanlarını durdurup ülkenin bütünlüğünü korumak için devletin sınırları içinde yasayan bütün milletleri aynı çatı altında tutmak amacı taşıyordu. İslamcılık, hangi milletten olurlarsa olsunlar bütün Müslümanların halifenin etrafında toplanmasını öngörüyordu.

II. Meşrutiyet Dönemi’nde görülen İslamcılık fikrinin alt yapısını Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşad ve Beyanü’l-Hak gibi dergilerin oluşturduğunu söylemek mümkündür. *
Türkçülük, devletin ancak dili, dinî, soyu ve ülküsü bir olan topluma dayanarak yaşayabileceğini iddia ediyordu. Batıcılık, ise kendi içinde ikiye ayrılmıştı. Batı medeniyetinin bir bütün hâlinde kabul edilmesiyle yıkımın önlenebileceğini savunanlara karşı Batı’nın sadece bilim ve teknolojisini alıp kültürel unsurlarını dışlayarak devletin varlığını devam ettirebileceğini vurgulayanlar da vardı. İki dışında bu akımlar II. Meşrutiyet Dönemi’nde özellikle aydınlar aranda Kurtuluş çareleri olarak görülmüştür.

1910 Haziranı’nda Meclis, olağan ve olağanüstü askerî bütçeleri kabul edince Maliye Bakanlığı Avrupa’dan borç para alma durumu ile karşı karşıya kalmıştır.

*Cavit Bey Osmanlı Bankası vesilesiyle borç hisselerinin yarısından fazlasına sahip olduğu için önce Fransa’ya gitmiş, ancak Fransızlar ittihatçıların yabancı hâkimiyetine karşı fikirlerini öğrendikten sonra onları Batı’ya daha çok mecbur etmek için maddi yardımı en ağır şartlarda yapmak üzere tavır almışlar ve İngilizleri de aynı şekilde davranmaya ikna etmişlerdir.

işte bu sırada Almanlar devreye girmişlerdir. 7 Kasım 1910’da*11 milyon altınlık borç anlaşması imzalanmıştır.

*Sadrazam Ahmet Muhtar Paşa istifa etmiş, 29 Ekim 1912’de*işbaşına getirilen Kâmil Paşa hükûmeti de durumu değiştirememiştir. 8 Kasım’da Selanik’ in işgale uğramasından sonra ateşkes yapılmıştır. Aralık 1912-Ocak 1913*tarihleri Londra Konferans› görüşmelerine sahne olmuştur. Meseleleri görüşmelerle çözmeye çalışan Kâmil Paşa’nın “Saltanat şurası”ndan aldığı desteği uygulamaya koymasına fırsat vermeyen Enver Paşa toplantı hâlindeki hükûmeti basarak Sadrazamı zorla istifa ettirmiş ve Harbiye Nazırı Nazım Paşayı da vurdurmuştur.

Netice itibarıyla tarihe “Bâb-ı Ali Bask’ını” olarak geçen bu olay ile idareyi fiilen ele alan üçlü yönetim ilk olarak ordunun durumunu ele almış, 1913 yılı aralık Ay’ında Alman Generali Liman Von Sanders başkanlığında bir askerî heyeti ülkeye getirmiştir. Ordu yönetimi gençleştirilme ihtiyacındaydı.

*4 Ocak 1914’te*Enver Paşa Harbiye Nazırı olmuş ve 1914 bütçesinde askerî harcamalarda %30 indirime gidilmiştir. Araplara kendi lisanlarında eğitim ve mahalli devlet dairelerinde kendi dillerini kullanma hakkı verilmesi yanında, vilayetlere de kısmi özerklik verilmiştir.

II. Meşrutiyet Dönemi’nde yapılan anayasa derişikliklerinden başka hukuki bir takım düzenlemeler de yapılmıştır.İsviçre
Medeni Kanunu 1912 yılında Türkçeye tercüme edilerek Ceride-i Adliye dergisinde yayımlanmıştır.

Bunu 1916 yılında Alman Medeni Kanunu’nun tercümesi takip etmiştir. Aynı yıl içinde Mecelle Aile hukuku ve Ticaret Hukuku alanlarında yasa tasarıları hazırlamak üzere üç komisyon kurulmuş, bu komisyon İsviçre, Alman, Fransız, İngiltere, Amerika, Avusturya ve Macar kanunlarını da incelemiştir. Komisyonlar çalışmaları sonunda kadına erkek Karşısında ve kanun nezdinde önemli bir takım haklar sağlayan Hukuk-i Aile kararnamesini 1 Mart 1916’da*çıkartmıştır.

Adli yapıda yapılan bir diğer düzenleme ile 25 Eylül 1916’da*Adliye Mahkemeleri ile Sıkıyönetim Mahkemelerinin (Divan-ı Harp) görev ve yetkileri ayrılmıştır. Hukuki laikliğin sağlanmasında önemli bir adım olan şer’i Mahkemelerin şeyhülislâmlıktan ayrılarak Adalet Bakanlığına bağlanması ise 25 Mart 1917*tarihli bir kanunla sağlanmıştır.

1914 Eylül’ünde daha savafl başlamadan Kapitülasyonları kaldıran hükûmet, yabancı tüccar ayrıcalıklarını iptal etmiştir. Yerli sanayi ve tarımı geliştirici önlemler alınmaya başlanmıştır. Para basımı Osmanlı Bankası tekelinden alınırken sanayi okulları artırılmış, kooperatifçiliğe ayrı bir önem verilmiştir.

II. meşrutiyet Düzenlemelerinin Türk Çağdaşlaşmasına Katkıları

II. Meşrutiyet’in İlan’ıyla birlikte siyasetin içinde yer alan askerin siyasete müdahalesi 31 Mart olayından sonra daha da artmıştır. Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a giren Mahmut şevket Paşa, 1913 yılında öldürülünceye kadar daima siyasetin içinde kalmıştır. Aslında İzmir Mebusu Seyit Bey’in tabiri ile “ittihat ve Terakki ordudan doğmuştur. İttihat ve Terakki demek ordu demektir”*

Mecliste liberal fikirleri ile tanınan Lütfi Fikri Bey’in, 50.000 erkek nüfusun 1 mebus seçebileceğine dair Anayasa’nın 65. maddesindeki “erkek” kelimesinin kaldırılmak suretiyle kadınlara da seçmen olma Hakkının tanınması teklifine Kozmidi Efendi itiraz etmiştir. Kozmidi Efendi’nin “...Henüz Avrupa’da yapılmamış bir şeyi, çok geri kalmış olan biz şimdiden yapmaya bir meyil gösterirsek zannederim bizim ahval-i hazırımıza mütenasip bir şey yapmış olmayacağız...” sözleri gayrimüslim mebusların Batı örneğini taklit ettiklerini gösterdiği gibi Osmanlı toplumunun Batı karşısında bulunduğu ruh hâlini yansıtmaktadir.

16 Ağustos 1909*tarihinde resmîleşen Cemiyetler Kanunu sayesinde, Meşrutiyetin ilanı ile hızlanan cemiyet kurmanın önüne geçilmiş, cemiyetler zabıtanın denetimi altına alınmıştır. Cemiyetler Kanunu Cumhuriyet Dönemi’nde de 28 Haziran 1938 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.*

1840 Yılından itibaren başlayan Ceza Kanunnamesinin serüveni 1911 Yılı’nda bu defa 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu’ndan büyük ölçüde etkilenmesiyle yeni seklini almış, bu kanun 1926 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

1 Temmuz*1926 tarihli Türk Ceza Kanunu bu İtalyan Ceza Kanunu’ndan yararlanılarak hazırlanmıştır. Osmanlı Dönemi’nde 1912 Yılı’nda tercüme edilip dergide yayımlanan İsviçre Medeni Kanunu, 1926 Yılı’nda Türk Medeni Kanunu’nun hazırlanmasında örnek teşkil etmiştir.


ADIM ADIM DÜNYA SAVAŞINA

1911-1914 yılları arasında iki önemli savaş yaşayan Osmanlı Devleti, bu savaşlar sonrasında tasfiyenin eşiğine gelmiştir. Trablusgarp Savaşı ile Afrika’yı, Balkan Savaşları ile Balkanları kaybetmiştir. 1914 Yılı’nda başlayan Dünya Savaşı ile de tamamen yok olma noktasına gelmiçtir.

Afrika’dan Ayrılış: Türk-İtalyan Savaşı: Trablusgarp*

19. yy. sonlarında birliğini kurmuş olan İtalya, Osmanlı eyaleti olan Trablusgarp’ı kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda sömürgesi hâline getirmek istemektedir. Bu amacına ulaşma yolunda Fransa ile 1900 Yılı’nda bir anlaşma yapmış, Fransa’nın Fas’taki nüfuzuna karşılık kendisinin de Trablusgarp üzerindeki nüfuzu tanınmıştır. 1901 Yılı’nda İngiltere, 1902’de Avusturya, 1909’da da Rusya İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki çıkarlarını tanımıştır.

*23 Eylül 1911’de*İtalya tarafından Osmanlı Devleti’ne verilen ilk ültimatomda Türk subayların yerli ahaliyi kışkırtmalarından dolayı Trablusgarp’ta yaşayan İtalyan vatandaşlarının tehlikede olduğu belirtilmiş ve gereğinin yapılması sert bir dille istenmiştir.

*Osmanlı Hükûmeti 26 Eylül tarihli cevabi notası ile bu iddiayı nazikçe reddetmiştir. Fakat 28 Eylül’de İtalya, Bab-ı Ali’ye 24 saatlik bir ültimatom vererek İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal edeceğini bildirmiş, İtalyan kuvvetlerine direniş gösterilmemesi için bölgedeki görevlilere emir verilmesini istemiştir. Bütün bu gelişmeler sonucunda İtalya 29 Eylül 1911*tarihinde Osmanlı’ya savaş açtığını ilan etmiştir. 29 Eylül’de Trablus önlerine gelen İtalyan donanması 3 Ekim’de burayı bombardımana başlamıştır.

Kıyı şeridini kolayca ele geçiren İtalyanlar, içerilere doğru ilerlemeye başlayınca ciddi bir direnişle karşılaşmışlardır. Yemen’de, Makedonya’da, Arnavutluk’ta isyanlar çıkmış, Devlet, memurlarının maaşlarını dahi ödeyemeyecek kadar ekonomik sıkıntı içine girmiştir.

İşte böyle bir ortamda Enver Bey ile Fethi ve Mustafa Kemal Beyler, Trablusgarp’ın bölgesel kaynaklarla savunulacağı konusunda fikir birliğine vardıktan sonra Harbiye Nezareti nezdinde gerekli girişimlerde bulunarak Trablusgarp’a gitmişlerdir.

*Hamdi takma adını kullanan Enver Bey ilk kafile ile Trablusgarp’a giderken, Mustafa Kemal, gazeteci şerif takma adıyla ikinci kafilede yer almıştır. 8 Ekim 1911’de*İstanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal, 19 Ekim’de İskenderiye’ye varmıştır. Mısır’dan önce Tobruk’a, oradan da Derne’ye geçmiştir. Derne’de, Bingazi’de, Tobruk’ta İtalyanlara karşı başarılı savaşlar yapılmış, İtalyan kuvvetleri iç kesimlere sokulmamıştır.
Ancak, ne var ki o esnada Balkan Savaşı’nın başlaması Osmanlı Devleti’nin bu yöredeki subaylarını geri çağırmasına sebep olmuş, başarılı mücadele subayların ayrılmasıyla sekteye uğramıştır. Ekim 1912’de imzalanan Uşi Anlaşması’yla da Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp egemenliği sona ermiş, Kuzey Afrika’daki siyasi varlığı son bulmuştur.*

Mustafa Kemal Bey’in binbaşılığa (14 Kasım 1911),*Enver Bey’in yarbaylığa (23 Mayıs 1912)*terfileri bu olaylar arasında yapılmıştır.

Rumeli’ye Veda: Balkan Savaşları**

Balkan Devletleri, Rusya’nın tahrik ve desteğiyle Bulgaristan basta olmak üzere, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Osmanlı Devleti’nin elinde olan Rumeli topraklarını paylaşmak için aralarında ittifak yapmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde iç siyasette çatışmaya giden bir kavganın olması, orduya siyasetin girmesi, Trablusgarp Savaşı’nda askerî yönden yetersiz olduğunun ortaya çıkması gibi durumları fırsat bilerek 8 Ekim 1912’de*Karadağ’ın savaş ilanı ile I. Balkan Savaşı başlamıştır. Bu yetersizliklerin yanında bir de subayların ittihatçı, iitilafçı ve Halaskârcı isimleri altında siyaseten üç farklı kısma bölünmesi, savaşın başında Osmanlı ordusunun dağılmasına sebep olacaktır.

Edirne, işkodra ve Yanya dışında tüm Rumeli elden çıkmış, Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir. Çatalca önlerine gelen Bulgar orduları 15-17 Kasım 1912 tarihleri arasında saldırıya geçmiş, ancak başarılı olamamışlardır. İngiltere, Fransa, ispanya, Hollanda ve Romanya savaş gemileri Osmanlı hükûmetinin izni ile kendi vatandaşlarını korumaları için İstanbul’a gelmiç, karaya asker çıkarmışlardır. Osmanlı Devleti bu zor durumdan kurtulmak için Bulgaristan’la 3 Aralık 1912*tarihinde ateşkes yapmıştır.

Ancak anlaşma sağlanamamış ve saldırıya geçen Bulgarlar 155 gün sonra Edirne’yi ele geçirmişlerdir. Edirne savunmasında yer alan Kazım Karabekir ve Ordu Komutanı şükrü Paşa Bulgarların eline esir dürmüşlerdir.

Balkan Devletlerinin aralarında anlaşamamaları sonucunda çıkan II Balkan Savaşı esnasında Osmanlı kuvvetleri harekete geçerek Kırklareli ve Edirne’yi kurtarmıştır.

II. Balkan Savaşı esnasında Osmanlı, Meriç’in batısında yer alan Dimetoka’yı da alarak ilerlemesine son vermiştir. 29 Eylül 1913*tarihli İstanbul Antlaşması ile Edirne, Kırklareli ve Dimetoka Osmanlı Devleti’nde kalmıştır. Antlaşmaya göre Bulgaristan’da kalan Türklere eşitlik hakları verilmiş ve 4 yıl içinde Türkiye’ye göç hakları tanınmıştır.

14 Kasım 1913*Atina Antlaşması ile de Girit Yunanistan’a bırakılmıştır.Osmanlı Hükûmeti 30 Mayıs 1913*tarihli Londra Antlaşması ile Adalar Denizi (Ege) Adaları’nın geleceğini büyük devletlerin Kararı’na bıraktığını kabul etmekle beraber, Adaları’n Yunanistan’a bırakılmasından endişe ederek 22-23 Aralık 1913’te Midilli, Sakız gibi Anadolu kıyılarına yakın adaları geri almak için elinden gelen her şeyi yapacağını büyük devletlere bildirmiştir.

Ancak, Fransa basta olmak üzere gösterilen sert tepki üzerine geri çekilmiştir. Bu konudaki büyük devletler kararı 14 şubat 1914’te*bir nota ile bildirilmiştir. Buna göre Meis hariç 12 ada İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada hariç bütün Adalar Denizi (Ege) adaları da Yunanistan’a bırakılmıştı. 15 Şubat 1914’te*büyük devletlere bu durumu kabullenmediğini bildiren bir itiraz notası› göndermiştir. Ancak olumlu bir netice alamadan I. Dünya Savaşı çıkmıştır. 13 Mart 1914*tarihinde Sırbistan’la imzaladığı İstanbul antlaşması da taşınmaz malların durumuna ilişkindir.
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla