Durumu: Medine No : 3898 Üyelik T.:
18 Eylül 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
93 Konular:
13 Beğenildi:1 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Arapça Sözlük H hâb: uyku. habâis: pislikler, kötülükler. habâset: pislik, pislik, kötülük. habb: tohum, dane. habbe: tohum, dane. habbecik: tohumcuk. haber: yeni duyulan bilgi. haberdâr: haberli. Habeş: Afrikada bir ülke. Habeşî: Habeşli. habîb: sevgili, sevilen. habîbiyet: sevgililik. Habîbullah: ALLAH ın sevgili kulu. Habîr: her şeyden haberi olan ALLAH . habîr: haberli. habîs: pis, kötü. habîsât: pisler, kötüler. hablullah: ALLAH ın ipi. hablülmetîn: sağlam ip. hablülverîd: şahdamarı. habr: âlim, bilgili. habrülümmet: ümmetin âlimi. habt: şiddetli vurma, battal etme, unutma. hacâlet: utanma. hacâletâver: utandırıcı. hacamat: kan aldırma. hâcât: ihtiyaçlar. hacc: Kâbeyi ziyaret ibadeti. hâce: hoca. hâcegân: Nakşîlerin bir ünvanı. hacel: utanma. hacer: taş, kaya. Hacerülesved: Kâbede bulunan ünlü kara taş. hâcet: ihtiyaç, lüzum. hacil: utanmış. hacim: oylum, bir cismin uzayda doldurduğu boşluk. hacz: engelleme, el koyma, ayırma. hâç: Hıristiyanların sembolü olan şekil. Haço: Ermeni isimlerinden biri. had: bir nevi ceza. hadâret: gençlik, tazelik. hadd: sınır, çizgi. haddibülûğ: ergenlik sınırı. haddizât: aslı, kendisi. hadeka: gözbebeği. hademât: hademeler. hademe: hizmetçi. hades: yeni, sonradan, abdest bozan bir hâl. Hâdî: hidayet veren ALLAH . hâdî: hidayete ermiş, mürşit. hadîd: demir. hadika: bahçe. hâdim: hizmet eden. hâdim: yıkan, mahveden. hâdimüllezzât: lezzetleri bozan. hadîs: Peygamberimizin sözü. hâdis: sonradan var olan. hâdisât: olaylar. hâdise: olay. hadîsibilmânâ: anlam bakımından doğru hadîs. hadîsikudsî: mânâsı ilâhî sözü peygamberî olan hadîs. hadîsişerîf: Peygamberimizin şerefli sözü. hadra: yeşillik, yeşil. hadravat: yeşillikler. hads: birdenbire sezilen bilgi. hadsen: birdenbire sezmekle. hadsî: birdenbire sezilen. hadsiz: sınırsız. hafâ: gizlilik. hafakan: yürek oynaması, sıkıntı. hafâyâ: sırlar. hafaza: koruyucu. haffâr: kazıcı. hâfız: Kurânı ezberlemiş kimse. hâfıza: ezberleme yeteneği. hafî: gizli, saklı. hafîd: torun, oğul. hafiye: biri hakkında gizlice bilgi toplayan kimse. Hafîz: her şeyi koruyan ve saklayan ALLAH . hafîz: koruyan. hafîzâne: hafîzce. hafîziyet: hafîzlik, koruyuculuk. hafriyât: kazılar. hambaşı: Musevîlerin dinî lideri. hâhem: isterim. hâhiş: fazla arzu. hâhişger: arzulayan. hâib: nasipsiz, ümitsiz, utanan. hâif: korkan, korkak. hâil: perde. hâin: emanete hıyanet eden. hâinâne: haince. hâiz: sahip, içine alan. hâize: sahip olan. hak: adalet, pay, doğruluk, emek, ücret, doğru. hâk: toprak. hakâik: hakikatlar, gerçekler. hakâikâşinâ: hakikatlere alışık. hakâiknümâ: hakikatları gösteren. hakaret: küçüklük, küçük görme. hakaretâmiz: hakaretle karışık. hakaretkârâne: hakaret edercesine. hakbîn: hakkı gören. Hakem: haklı ile haksızı ayıran ALLAH . hakendiş: hak için kaygılanan. hakeza: bunun gibi. hâkî: toprakla ilgili. hakîkat: öz, asıl, gerçek. hakîkatbîn: hakikatı gören. hakîkatfeşân: hakikat saçan. hakîkatmedâr: hakikatın kaynağı. hakîkatperest: hakikata pek düşkün. hakîkatperestâne: hakikata düşküncesine. hakîkatşiken: hakikatı kıran. hakîkatdâr: hakikatlı. hakîkî: gerçek, asıl, öz. Hakîm: her fiilinde hikmet ve gayeleri gözeten ALLAH . Hâkim: "hüküm veren, hak ve adalet üzere hükmeden, başkasını müdahale ettirmeden idare eden" mânâsında ilâhî isim. hakîmâne: hikmetlice. hâkimâne: hükmedercesine. hakîmiyet: hakîmlik. hâkimiyet: hâkimlik. hakîr: aşağı, küçük, önemsiz. Hakk: ALLAH . hakk: doğru, gerçek, pay, adalet, din. hâkk: kazma, oyma. hakkalyakîn: kendisi yaşamışcasına en yüksek seviyede bilme. hakkan: gerçekten, doğrusu. hakkaniyet: gerçeklik ve doğruluk. haknümâ: hakkı gösteren. hakperest: hakka pek düşkün. hakperestâne: hakka pek düşkün biri gibi. hakşinas: hakkı tanıyan. hâl: durum, görünüş, nitelik, şimdi, tâkat. hal: yapıp bitirme, indirme. hâlâ: şimdi, henüz. halâs: kurtuluş. halâskâr: kurtarıcı. hâlât: hâller. halâvet: tatlılık, şirinlik. halâyık: hizmetçi. hâle: ay çevresinde görülen parlak daire, ayla. halecân: kalbin çarpıntısı. hâledâr: hâleli. halef: birinin yerine geçen. halel: bozukluk, zarar. haleldâr: bozulmuş, zarar görmüş. hâlen: durumca, şimdi de. hâlet: hâl, durum. hâletinezi: can çekişme. half: arka. Hâlık: yaratıcı. Hâlıkıyet: yaratıcılık. hâlî: boş, tenha. hâlî: hâlle ilgili. halîc: liman, koy. haliçe: küçük halı. hâlid: sonsuz. hâlif: yeminli, sözleşen. halîfe: öncekinin yerine geçen, Peygamberimizin vekili. hâlihâzır: şimdiki durum. hâlik: helâk olan, yıkılan, bozulan, silinen. halîl: samimi dost. halîliye: dostane münasebet ve samimi kardeşlik. Halîlullah: "ALLAH ın dostu" mânâsında ibrahim aleyhisselâmın namı. halîm: yumuşak huylu, kızmayan. halîme: yumuşak huylu kadın, Peygamberimizin süt annesi. hâlis: saf, duru, katışıksız. hâlisâne: halisçe. hâlisen: halis olarak. hâlisiyet: halislik, saflık, duruluk. halita: karışık olan, karma. hâliyet: hâl oluş. halk: insan topluluğu. halk: yaratma. halka: daire, çember. halkışer: kötüyü yaratma. hallâc: pamuğu didik didik eden. Hallâk: yaratan. hallâkiyet: yaratıcılık. hallisnâ: bizi kurtar. hallüakd: çözme ve düğümleme. hallüfasl: çözme ve ayırma. hallüsinasyon: olmayanı varmış gibi hissetme. halt: karıştırma, hata. halûk: iyi huylu. halvet: tenha yerde yalnız kalmak. halvethâne: yalnız kalınan yer. Halvetî: gizliliğe önem veren bir tarikatın mensubu. hamâkat: ahmaklık, bönlük. Hâmân: Firavunun veziri. hamâset: kahramanlık. hamd: medih ve şükür. hamdele: Elhamdülillah sözü. hamdüsenâ: medih, şükür ve övgü. hâme: kalem. hamele: taşıyanlar, yüklenenler. hâmızıkarbon: karbondioksit. hâmî: himaye edici, koruyucu. hâmîd: hamdeden. hâmie: çamurlu, dumanlı. hâmil: yüklenen. hâmile: yüklü, gebe. hâmisen: beşinci olarak. hamiyet: din ve millet gibi önemli değerleri koruma ve bunlara hizmet etme duygusu. hamiyetfurûş: hamiyetlilik taslayan. hamiyetkâr: hamiyetli. hamiyetperver: hamiyetsever. haml: yük, yüklenme, yükleme. hamle: yüklenme, saldırma. hamletme: yükleme. hamr: şarap. hamrâ: kırmızı. hamse: beş. hamûle: yük. hamûş: susmuş. han: eski zaman oteli. hân: hükümdar. han: "okuyan" mânâsında son ek. hân: sofra. Hanbelî: bir mezhep, bu mezhepten olan kimse. hançere: gırtlak. handân: gülen. hande: gülüş. hâne: ev. hânedân: asil ve köklü aile. Hanefî: bir mezhep, bu mezhepten olan kimse. hânende: şarkıcı. hangâh: tekke. hanîf: islâmdan önce eski dinlerin kalıntılarıyla kulluk eden kimse. hanîn: arzudan gelen inleme, sızlanma. hanîs: yemini bozan. hankâh: tekke. Hannân: "çok acıyan, pek acıyıcı" mânâsında ilâhî isim. hannâs: şeytan. hanumân: ev, ocak. hanzale: meyvesi acı bir bitki. haps: hapis. har: diken. harâb: harap, yıkık. harâbe: yıkıntı. harâbegâh: yıkıntı yeri. harâbezâr: yıkılmış yer. harâbiyet: haraplık. harac: müslüman olmayanlardan alınan vergi. harâm: dince yasak edilmiş şey. harâmî: haydut, yolkesen. harâmiyet: haramlık, yasaklık. harârât: hararetler, sıcaklıklar. harâret: sıcaklık, ısı. harb: savaş. harbî: düşman. harbiye: harble ilgili, askeri okul. harc: gider, vergi. hardal: tohumları küçük bir bitki. hardale: hardal tanesi. harec: zorluk, sıkıntı. harekât: hareketler. hareke: Kurân harflerinin okunuşunu belirleyen işaretler. hareket: kımıldanma, davranma. harem: herkesin giremeyeceği yer, aile, eş. Haremeyn: Mekke ve Medine. Haremişerîf: kâfirlerin giremeyeceği Kâbe ve civarı. harf: alfabenin kendi başına bir mânâsı olmayan her işareti. harfiye: harf gibi olan şeyler. hârık: yakıcı, yakan. hâric: dış, dışarı, dışarıdan. haricen: dışarıdan. Haricî: Haricîler denilen asiler hareketine mensub kimse. haricî: dışa ait, dış ile ilgili. Haricîler: islâm tarihindeki asi ve sapık topluluklardan biri. hariciye: dışişleri. hârika: normalin üstünde olup hayret uyandıran şey. hârikanümâ: harika gösteren. hârikapîşe: harika eserler yapan. harikıyet: harikalık. hârikulâde: olağanüstü. harîm: herkesin girmesi yasak yer, harem. Harîrî: Makamât adlı eseri yazan ünlü edibin ünvanı. hâris: ekici. hâris: hırslı, açgözlü. harîs: aşırı hırslı. harita: bir yerin coğrafî durumunu bildiren çizgiler. hark: yakma. hârre: çok sıcak. hars: sürme, koruma, ekme, kazanma. Hârûn: Musa aleyhisselâmın kardeşi olan peygamber. Hârût: sihir belleten iki melekten birinin ismi. hâs: özel. hasâd: hasat, ürün kaldırma. hasâil: hasletler, huylar, nitelikler. hasâis: hasseler, nitelikler. Hasan: Peygamber Efendimizin büyük torunu. hasârât: zararlar. hasâret: zarar, ziyan. hasâset: yoksulluk, düşkünlük. hasb: göre, dolayı, için, cihetiyle. hasbelbeşeriyye: insanlık dolayısıyla. hasbelkader: kaderden dolayı. hasbetenlillah: ALLAH için. hasbî: karşılık beklemeyen. hasbihâl: görüşüp konuşma. hasbiye: "hasbünALLAH ü ve nîmel vekil" sözü. hasbünâ: bize yeter. haseb: dolayı, sebebi, gereği. hased: haset, kıskançlık. hasen: güzel, güzellik. hasenât: güzel şeyler. hasene: güzel şey, sevap. hasf: ay tutulması. hâsıl: ortaya çıkan, ürün. hâsılât: ürün, gelir. hâsılıbilmasdar: masdarla oluşan fiilin uygulanmasından çıkan sonuç. hasım: düşman, muhalif. hâsid: haset eden, kıskanan. hasîn: sağlam. hasîr: hasret çeken. hasîr: zarara uğrayan. hasîs: basit, ufak, kötü. hâsiyet: özellik, özel fayda. haslet: huy, nitelik. hasm: düşman, muhalif. hasmâne: düşmanca. hasnâ: güzel kadın. hasr: yalnız biri için ayırma. hasret: özleyiş. hâss: özel. hassa: özellik, duygu. hassâs: duyarlı. hassâse: duyma melekesi. hassâsiyet: duyarlılık. hâssaten: özellikle. hasse: duyu, duygu. hasûd: kıskanan. hasûdâne: kıskanırcasına. hâşâ: asla. haşerât: böcekler. haşere: böcek. haşhaş: bir bitki türü. hâşî: huşûlu. Hâşimî: Peygamberimizin sülâlesinden. haşîn: kırıcı, katı. haşir: ölümden sonra dirilip toplanma. hâşir: toplayan, haşreden. hâşiye: sayfanın altındaki açıklama yazısı. haşmet: büyüklük, ihtişam, görkem. haşmetkârâne: haşmetlice. haşmetnümâ: haşmet gösteren. haşr: ölümden sonra dirilip toplanma. haşruneşr: dirilip toplanma ve yayılma. haşv: fazladan söz, haşiv. haşyet: sevgiyle karışık korku. hat: yazı, çizgi, sınır. hatâ: yanlış, yanlışlık. hatab: odun. hatâender: hata içinde. hatâkâr: hatalı. hatâkârâne: hata edercesine. hatar: tehlike, uçurum. hatâyâ: hatalar. Hâtem: cömertliğiyle tanınan bir zengin. hatem: mühür, son. hatemiyet: hatemlik. Hâtemülenbiyâ: nebilerin sonuncusu olan Peygamberimiz. hatf: göz kamaştırma. hâtıf: göz kamaştıran. hâtır: akıl, zihin, hâl, gönül, değer. hâtırâ: anı, akılda kalan. hâtırât: hatıralar. hatiâ: hata, yanlış. hatiat: hatalar, yanlışlar. hatîb: konuşmacı, hatip. hâtif: sesi işitilen görünmez varlık. hâtime: son, son söz. hatip: konuşan, hitap eden. hatm: bitirme. hatme: baştan sona okuyup bitirme. hatt: sınır, çizgi, yazı, yol. hattâ: bile, hem, üstelik. hattab: oduncu. hattat: güzel yazı yazan kimse. hatve: adım, bölüm. havâdis: hâdiseler, olaylar, haber. havaî: hava ile ilgili. havâic: ihtiyaçlar. havâle: işin görülmesini başka birine bırakma. havâlî: yöre, taraf. havârık: harikalar. havârî: isa aleyhisselâmın yardımcısı. Havâric: sapık bir anlayışın sahibi olan Haricîler. havîriyyûn: havariler. havas: seçkinler. havâss: duyular, duygular. havâtıf: göz kamaştıran şeyler. havâtır: hatıralar. havâtim: mühürler, sonlar. havf: korku. havah: ALLAH korkusu. hâvî: kapsayan. hâviye: cehennem. havl: kuvvet, korku. havsala: kavrama kabiliyeti. havz: havuz. havza: sınırlı bölge. hayâ: utanma hissi. hayâl: insanın kafasında tasarladığı şey. hayâlâlûd: hayâlle karışık. hayâlât: hayâller. hayâlen: hayâl olarak. hayâlet: gerçek olmayan görüntü. hayâlî: hayâl ürünü olan. hayâliyyûn: hayâl edilen şeyleri gerçek kabul edenler. hayâlperest: hayâl peşinde koşan. hayat: dirilik, canlılık. hayatâlûd: hayatla karışık. hayatdâr: hayatlı. hayatfeşân: hayat saçan. hayatî: hayatla ilgili, önemli. hayatiyet: canlılık. hayatkârâne: hayatlı bir şekilde. hayatperest: yaşamaya pek düşkün olan. hayatperverâne: hayatı severcesine. haybet: elde edememe, mahrumluk. haydar: cesur, yiğit, Hazreti Ali. haydût: yol kesici. hayfâ: yazık! hayhay: baş üstüne. hayırhâh: iyilikçi. hayız: kadınlarda her ayın belirli günlerinde kanama ile kendini gösteren özel bir hâl, âdet hâli, hayz. haylaz: yaramaz, aylak. hayli: oldukça. haylûlet: araya girip perde olma, kapama. hayme: çadır. haymenişîn: çadırda oturan. hayr: iyilik. hayrân: çok beğenmiş, şaşıp kalmış. hayrât: hayırlar, iyilikler. hayret: şaşma. hayretâlûd: hayretle karışık. hayretbahşâ: hayret veren. hayretefzâ: hayret artıran. hayretengiz: hayret veren. hayretfezâ: hayret artıran. hayretkâr: hayretli. hayretkârâne: hayret edercesine. hayretnümâ: hayret içinde bırakan. hayretnümûn: hayret veren, şaşırtan. hayriyet: hayırlılık, iyilik. hayrülhalef: bırakılan yeri dolduran hayırlı kimse. haysebeyse: kararsızlık, karışıklık, darlık. haysiyet: değer, saygınlık. haysiyetiyle: bakımından. haysülâyeşûr: hissedilmeksizin. hayt: ip, bağ. hayvân: hayatlı, canlı, diri. hayvânât: hayvanlar, canlılar. hayvânî: hayvanla ilgili. hayvâniyet: hayvanlık. Hayy: ezelden beri hayat sahibi olan ALLAH . hayy: diri, canlı. hayye: gel, haydi! hayyealelfelâh: tam bir kurtuluşa gelin! hayyiz: yer, yön, hacim. hayz: hayız. hâzâ: bu, şu, o. hazâin: hazineler. hazâkat: ustalık, uzmanlık. hâzâminfadlırabbî: bu RABBİMin fazlındandır. hazân: sonbahar, güz. hazar: barış zamanı. hazer: çekinme. hazerat: büyükler. hazf: çıkarma, silme. hâzık: işini iyi bilen, uzman. hâzım: sindirici. hâzır: hazırda, huzurda olan. hâzırâne: orada gibi. hâzırûn: orada olanlar. hazîn: hüzünlü, üzüntü verici. hazînâne: hüzünlü bir hâlde. hazîne: altın, para ve mücevher gibi kıymetli şeylerin saklandığı yer. hazînedâr: hazine görevlisi. hazm: düşünceli hareket, sabır, sindirme. hazmınefs: kendi adına sabretme, içine sindirme. hazravât: yeşillikler. hazret: saygı ifadesi. hazz: haz, hoşlanma. hebâ: boşa gitme. hebâenmensûrâ: boşuboşuna. Hebenneka: ahmaklığı ile tanınmış bir adam. hecâ: ses artıran harfler, harflerin dizilişi. hecâî: heca ile ilgili. heccâv: hicveden, yeren. hedâyâ: hediyeler. hedef: gaye, nişan tahtası. heder: boşa gitme. hediye: armağan. hedm: yıkmak. hegemonya: üstünlük ve baskı. hekîm: doktor, hikmet sahibi. helâk: mahvolma, yıkılma. helâket: helâk olma, yıkılma. helâl: dinin izin verdiği şey. helezon: gittikçe daralan iç içe daireler. helminmezîd: daha yok mu? helümmecerrâ: çek beri getir, var kıyas eyle! hem: aynı, birlikte. hemcins: aynı cinsten. hemdest: el ele, birlikte. hemec: at sineği. hemeezost: hepsi ondandır. hemeost: hepsi odur. hemheme: rüzgârın tesiriyle çıkan yaprak sesi. hemşehri: aynı şehirden. hemşîre: kız kardeş, bacı. hemtâ: eş, benzer. hemze: elif harfi. hendek: kazılan uzun ve derin çukur. hendese: geometri, mühendislik. hendesevârî: geometrik. hendesî: geometri ile ilgili. hengâm: an, sıra, zaman. hengâme: gürültü patırtı. henîenleküm: afiyet olsun, helâl olsun, tebrik ederim. hercâî: yanar döner, gelgeç. hercümerc: karmakarışık. herçibâdâbâd: her ne olursa olsun. herdem: her zaman. herîf: âdi adam. Herkül: kuvvetiyle meşhur bir Yunanlı. herze: boş söz. herzegû: saçmasapan konuşan. herzekârâne: saçmasapan konuşarak. hesâbât: hesaplar. hevâ: nefsin istekleri, kötü arzular, hava. hevâî: uçarı, nefsine düşkün, sorumsuz. hevâiye: hava gibi olan lâtif şeyler. hevâmm: böcekler. hevâperest: yasak arzuları peşinde koşan. hevâperestâne: yasak arzuların peşinde koşarcasına. hevâtif: seslenen görünmez cinler. heves: gelip geçici istek, arzu. hevesât: hevesler, geçici arzular, yasak istekler. hevesî: hevesle ilgili. heveskâr: hevesli. heveskârâne: heves edercesine. hevesperverâne: hevesine düşkün bir biçimde. hevheve: yaprakların sesleri. heyâkil: heykeller, putlar. heyât: biçimler, görünüşler, topluluklar. heybet: hürmetle karışık korku uyandıran hâl. heyecân: coşkunluk, şiddetli hislenme. heyecânât: heyecanlar. heyelân: toprak kayması. heyêt: şekil, duruş, görünüş, topluluk, gök ilmi. heyhât: yazık, ne yazık! heykeltıraş: heykel yapan. heylûlet: araya girme, perdeleme, kapama. heyûla: korkutucu hayâl, felsefede eşyanın aslı kabul edilen şey. hezâr: bin. hezârân: binler. hezecât: ezgiler. hezeliyât: ciddi olmayan sözler. hezeyan: saçmalık, saçmalama. hezeyanvârî: saçmalarcasına. hezîmet: bozgun. hezl: saçma, uydurma. hıfz: saklama, koruma, ezber. hıkd: kin, intikam arzusu. hıllet: candan arkadaşlık. hınsıyemîn: yemin bozma. hınzır: domuz. Hırâ: Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara, Hira. hırka: kalınca kumaştan yapılmış elbise. hırkat: yanma. hırs: aç gözlülük, aşırı düşkünlük. hırz: koruma, saklama. hırzıcân: canı gibi koruma. hısâl: güzel huylar. hısâs: hisseler, paylar. hısn: kale, sığınak. hısset: düşüklük, adilik, küçüklük. hışm: öfke, hiddet. hıyâbân: iki tarafı ağaçlık yol. hıyânet: hainlik. hızân: hazine. Hızır: Kurânda adı geçen mübarek bir zatın ismi. hızlân: zarar, rahmetten mahrumiyet. hibe: bağış. hicâb: perde, utanma. Hicaz: Mekke ve Medinenin bulunduğu yer. hicrân: ayrılık, ayrılık acısı. hicret: göç, Peygamberimizin Medineye göçü. Hicrî: Hicretle başlayan takvime göre. hicv: hiciv, yerme, taşlama. hiç: boş, değersiz. hiçâhiç: bomboş. hidâyet: islâm yolu. hidâyetbahş: hidayet veren. hidâyetedâ: hidayet verici. hiddet: öfke. hidemât: hizmetler. hiffet: hafiflik. hikâyât: hikâyeler. hikâye: öykü. hikâyet: hikâye. hikem: hikmetler. hikemiyât: hikmetler, hikmetli sözler. hikmet: gaye, felsefe, gizli sebep, faydalı söz, bilgi. hikmetdârâne: hikmetlice. hikmetedâ: hikmetli. hikmetfeşân: hikmet saçan. hikmetmedar: hikmet kaynağı. hikmetnümâ: hikmet gösteren. hikmetperverâne: hikmetsevercesine. hilâf: karşı, zıt, aykırı. hilâfet: halifelik, Peygamberimizin mânevî mirası. hilâfî: ihtilaf sebebi olan. hilâfiye: ihtilaf konuları. hilâl: ara, aralık. hilâl: incecik yeni ay. hilât: süslü elbise, kaftan. hîle: düzen, aldatma. hîlebâz: hile yapan. hîlekâr: hileci. hîlekârâne: hile edercesine. hilkat: yaradılış. hilkaten: yaradılışça. hill: helâl. hilm: yumuşaklık, kızmama. hilye: güzel sıfatlar, Peygamberimizi tasvir eden yazılar. himar: eşek. himâye: koruma. himâyegerde: korunmuş. himâyet: koruma. himâyetkâr: koruyucu. himayetkârâne: korurcasına. himem: himmetler. himmet: kayırma, yardım, emek. hîn: zaman, vakit. hînâ ki: vakta ki, ne zaman ki. Hirâ: Peygamberimize ilk vahyin geldiği mağara. hisâr: kale. hiss: duygu. hisse: pay. hissedâr: hisseci, pay alan. hissen: duygu bakımından. hissetmek: sezmek. hissî: hisle ilgili, hissedilen. hissikablelvukû: önsezi. hissiyât: duygular. hitâb: hitap, konuşma. hitâbât: konuşmalar. hitâbe: konuşma. hitâben: konuşmakla. hitâbet: konuşma, nutuk. hitam: son. hitap: konuşma. hizâ: sıra, düzlük. hizb: bazı duaların ve ayetlerin bir araya getirilmesiyle oluşan kitap. hizb: parti, topluluk, gurup. mücahit: ALLAH a îman eden topluluk. hizbüşşeytan: şeytana uyan topluluk. hizlân: ilâhî rahmetten mahrum kalmak. hizmet: emir dinleyip iş görme. hizmetkâr: hizmet eden. hoca: ilim öğreten kimse. hocavârî: hoca gibi. hod: kendi. hodbîn: bencil, kendini gören. hodbînâne: hodbince, bencilce. hodendiş: kendini düşünen. hodfikir: kendi fikrini beğenen. hodfurûş: kendini öven. hodfurûşâne: kendini övüp beğendirmeye çalışarak. hodgâm: kendini beğenmiş, bencil. hodperest: kendine düşkün. hodpesend: kendini beğenen. hodpesendâne: kendini beğenmişcesine. hokka: mürekkep kabı. hor: değersiz, adi. Horhor: Bediüzzaman Hazretlerinin medreselerinden biri. hoş: gönül okşayan. hoşâmedî: hoşgeldin. hoşnud: memnun. hoşsohbet: sohbeti tatlı. hû: o, ALLAH . hubâb: daneler, tohumlar. hubb: sevgi. hubbucâh: makam sevgisi. hubûb: tohumlar. hubûbât: tohumlar, tahıl. Hûd: Ad kavminin peygamberi. Hudâ: Rab, ALLAH . hudâ: hile, düzen. Hudâbîn: hakkı gören, ALLAH ı tanıyan. Hudâperest: ALLAH a tapan. huddam: hizmetçi, hizmet eden cin. hudr: yeşillik. hudûd: sınır. hudûs: sonradan var olma. huffaş: yarasa. huffâz: hafızlar. hufre: çukur. hukuk: haklar, haklarla ilgili ilim. hukukî: hukukla ilgili. hukukiyyûn: hukukçular. hukukullah: ALLAH ın hakları. hulâsa: özet. hulâsaten: özetle. hulâsatülhulâsa: özetin özeti. hulefâ: halifeler. hulel: hulleler, güzel elbiseler. hulf: dönme, aykırılık. hulfülvaad: sözden dönme. hulk: huy, tabiat. hulkî: yaradılışla ilgili, yaradılıştan gelen. hulle: değerli elbise. hulûd: ebedîlik, ölmezlik. hulûk: ahlâklar, ahlakî özellikler. hulûl: girme, geçme. hulûs: halislik, saflık, arılık. hulûsiyet: halislik, samimilik, temizlik. hulyâ: hülya, kuruntu, hayâl. humarî: sarhoşluktan gelen sersemlik hâli. humk: ahmaklık. humma: bir ateşli hastalık. humret: kırmızılık. hums: beşte bir. humûd: şehvet yokluğu, soğukluk, isteksizlik. Huneyn: Peygamber Efendimizin savaşlarından biri. hunhâr: kan dökücü. hunnes-künnes: bir kısım yıldızlar. hurâfât: hurafeler. hurâfe: uydurma. hurâfetkârâne: hurafeli gibi. hurâfevârî: hurafe gibi. hurdebîn: mikroskop. hurdebînî: mikroskobik. hurfe: mahrumluk. hûrî: cennet kızı. hûrilîyn: tarifsiz güzellikte cennet kızı. hurmet: haramlık, yasaklık. hurmetiribâ: faizin haram olması. hûrşîd: güneş. hurûc: çıkma, çıkış. hurûf: harfler. hurûfât: harfler. hurûfumukattaa: sûre başlarındaki şifreli harfler. hurûş: coşma, bağırma. hurûşân: coşmalar, şamatalar. husûf: perdelenme, ay tutulması. husûfât: perdelenmeler, ay tutulmaları. husul: olma, oluş. husulpezîr: meydana gelen. husûmet: düşmanlık. husûmetefzâ: düşmanlık saçan. husûmetkârâne: düşmanca. husûs: iş, konu, özellik. hususan: hususca, özellikle. hususât: hususlar, konular. hususen: özellikle. hususî: özel. hususiyet: özellik. huşû: sevgiyle karışık korku. huşûnet: kabalık, kırıcılık. hût: balık. hutame: cehennem. hutbe: dinî konuşma. hutebâ: konuşmacılar. hutûr: hatırlama. hutut: çizgiler, yazılar. hutuvât: adımlar. huveynât: hayvancıklar, mikroplar. huveyne: hayvancık, mikrop. huy: insandaki yerleşmiş özellik. huz: al, tut. huzmâsafâdâmâkeder: safa vereni al keder vereni bırak. huzme: ışık demeti. huzû: tevazu hâli. huzûr: birinin yanında bulunma, rahatlık. huzûrî: huzurda olarak. huzûrkârâne: huzurda gibi, huzur duyarak. huzûz: hazlar. huzûzât: hazlar, hoşa giden şeyler. hüccet: senet, belge, delil. Hüccetülislam: "islâmın delili" mânâsında Gazalînin namı. hücciyet: hüccetlik. hüceyrât: hücreler. hüceyre: hücre. hücre: odacık, canlıların en küçük yapısı. hücûm: saldırı. hücumât: saldırılar. hüddam: hizmet edenler, hizmet eden cin. Hüdhüd: Süleyman aleyhisselâmın haberci kuşu. hükemâ: hakîmler, düşünürler. hükkâm: hâkimler, söz sahipleri, devlet adamları. hükm: hüküm, yargı. hüküm: yargı, egemenlik. hükümdâr: hüküm sahibi, devlet başkanı. hükümet: hükmetme, ülkeyi idare eden kimseler topluluğu. hükümfermâ: hüküm süren. hükümrân: hükmeden, sözü geçen. Hülagû: kan dökücü bir hükümdar. hülyâ: hayâl, kuruntu. hümâ: devlet kuşu, saadet. hümanizm: insancılık iddiasıyla insanı tanrılaştıran sapık bir felsefe. hümâyun: kutlu, mutlu. hüner: ustalık, beceri. hünerver: hünerli. hünkâr: padişah. hünsâ: cinsiyeti belli olmayan. hürmet: saygı, haramlık. hürmeten: saygı duyarak. hürmetkâr: saygılı. hürmetkârâne: hürmet edercesine. hürr: hür, serbest. hürriyet: hürlük. hürriyetperver: hürriyetsever. hürriyetşiken: hürriyet kırıcı. Hüseyin: Peygamberimizin torunu. hüsn: güzellik. hüsnüniyet: güzel niyet. hüsnüzân: güzel sanma. hüsrân: zarar, umduğunu bulamama acısı. hüsûf: ay tutulması, sönme. hüsün: güzellik. hüsünperest: güzellik düşkünü. hüsünşiken: güzellik bozucu. hüşyâr: uyanık. hüvALLAH : o ALLAH tır. hüve: o, ALLAH . hüvehüvesine: aynen. hüvelbâkî: baki olan ALLAH tır. hüviyet: öz, kimlik. hüzn: üzüntü. hüznengiz: hüzün veren, üzen. hüznengizâne: üzüntü veren bir hâlde. hüzün: üzüntü. hüzüngâh: hüzün yeri. |