4.ÜNİTE ÖZET
Tefsirin Doğuşu ve Tedvîni
Hz. Peygamber döneminde tefsîrin nasıl başladığını açıklayabilmek
Kur’ân tefsîri Hz. Peygamber ile başlamıştır. Dolayısıyla Kur’ân’ın ilk hâfızı
ve ilk tebliğcisi olan Hz. Muhammed aynı zamanda onun ilk müfessiridir.
Hz. Peygamber’in tefsîri vahye dayalı olduğu için en doğru, en isabetli ve en
güvenilir bir tefsîrdir. Çünkü Peygamberimiz ya kendisine bildirilen
manalarla ya da kendi bilgi birikimiyle Kur’ân’ı tefsîr ediyordu. Cebrâil
tarafından kendisine nakledilen anlamlara dayalı olarak yapmış olduğu tefsîr
zaten vahiydir. Dolayısıyla güvenililirlik açısından burada herhangi bir
problem yoktur. İctihâdda bulunarak yaptığı tefsîre gelince, şayet bu noktada
bir isabetsizlik söz konusu olursa, o zaman yeni bir vahiyle bu husus da
tashih ediliyordu. Bu da esasen onun şahsi tecrübesine dayalı tefsîrinin
Allah’ın onayından geçmesi anlamına geliyordu. Yani bu çerçevedeki tefsîri
de vahye dayalı bir tefsîr demekti. Bu bakımdan en doğru ve en güvenilir
tefsîr Peygamber’in tefsîridir. Böyle olduğu içindir ki Peygamberimizin
tefsîri bağlayıcı kabul edilmiştir. Özellikle Kur’ân’da hükmü belirtilmeyen
konularda yaptığı ictihadlarda mutlak olarak bağlayıcıdır. Ancak Hz.
Peygamber sözlü olarak Kur’ân’ın tamamını tefsîr etmiş değildi. Çünkü
Kur’ân’ın önemli bir kısmı (muhkem âyetler) ilk muhataplar tarafından
anlaşılıyordu. Bu yüzden o, sadece mutlak, mücmel, müteşâbih ve mübhem
âyetleri zaman zaman ihtiyaç oranında tefsîr etmişti. Sözlü sünnetle (hadis)
tefsîr noktasında durum böyle olmakla beraber, Allah Resûlü yaşantı
itibariyle Kur’ân’ı esas aldığı için, fiilî sünnet anlamında Kur’ân’ın
tamamının Peygamber tarafından tefsîr edildiği de söylenebilir.
Sahâbenin tefsîre katkılarının neler olduğunu listeleyebilmek
Hz. Peygamber’den sonra Kur’ân tefsîri görevini üstlenen sahâbiler bu alanda
üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Özellikle Kur’ân’ın müphem
âyetlerini açıklamışlar, gaybî konularda Hz. Peygamber’den öğrendiklerini
nakletmişler, vahiy döneminde yaşadıkları için âyetlerin nüzûl sebepleriyle
ilgili müşâhedelerini aktarmışlar ve Kur’ân âyetleri arasında gerçekleştiği
ifade edilen nesih konusunda aydınlatıcı bilgiler vermişlerdir. Esasen bu
hususlarda akıl yürütme ve yorum yapma imkânı olmadığı için onların bu
alandaki nakilleri, İslâm bilginlerinin ekserisi tarafından bağlayıcı olarak
görülmüştür. Söz konusu nitelikte olmayanlar ise –ki onlara mevkuf haber
denilmektedir- bağlayıcı değil etkileyicidir.
Tâbiiler zamanında tefsîrin hangi düzeyde olduğunu tespit edebilmek
Sözlü nakil döneminde Kur’ân tefsîrine önemli katkı sağlayan bir kuşak da
hiç kuşkusuz tâbiîlerdir. Bu kuşak Kur’ân tefsîrinde ya doğrudan ashaptan
nakilde bulunmuş ya da kendi öznel tecrübeleriyle âyetleri açıklamıştır. Her
iki durumda da tâbiûn âlimlerinin ittifak ettikleri hususlar kendilerinden
sonrakiler için güvenilir bilgi olarak kabul edilip nakledilmiş; ihtilaf ettikleri
ise tercihe konu olmuştur. Tâbiûnun ileri gelen müfessirleri, bazı sahâbiler
tarafından oluşturulan ekollerde/mekteplerde yetişerek tefsîre dair rivâyetleri,
sözlü nakil döneminin bir geleneği olarak nakletmişlerdir.
Tedvin döneminde tefsîrin geçirdiği merhaleleri özetleyebilmek
Yaklaşık bir buçuk asır süren sözlü nakil döneminin ardından Hz.
Peygamber’in hadislerini toplamak üzere değişik İslâm beldelerini dolaşan
bazı muhaddisler, hadislerle birlikte tefsîr rivâyetlerini de toplayıp yazıya
geçirmişler, böylece tefsîre ait birikim ilk olarak hadis ilmiyle birlikte tedvîn
edilmiştir. Bu döneme etbâu’t-tâbiîn dönemi adı verilmektedir. Buraya kadar
hadiscilerin nezâretinde meydana gelen tefsîr faaliyeti, bundan sonra gerçek
sahiplerinin eliyle istiklaline kavuşturulmuştur. Söz konusu merhale, filolojik
bir mahiyet arzetmiş olsa da Kur’ân tefsîrinin müstakil olarak yazıya
geçirildiği en önemli bir merhaledir.
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |