Allah razı olsun @
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Âmâya rehberlik etmen, sağır ve dilsize anlayacakları bir şekilde hitap etmen, muhtaç bir kimseyi ihtiyacını tedarik etmesi için gerekli yere götürmen, derman arayan dertlinin imdadına koşman, koluna girip güçsüze yardım etmen, konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmen, bütün bunlar sadaka çeşitlerindendir…” buyurmuştur.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/168-169)
Engelli Sahabelerden bazıları
Efendimiz (s.a.v) döneminde engelli sayısı tam olarak bilinmemekle beraber azımsanmayacak kadar olduğu da bir gerçektir.
Engelli sahabelerin çok bilinmemesinin sebeplerinden belki de en önemlisi şudur. Sahabelerin bedenindeki engelden şikâyet etmeyişleri, gündeme getirmeyişleri, Allah’tan gelen her şeyi rıza ile karşılamaları onların engelli olarak bilinmesinin önüne geçmiştir. Engelli sahabelerden bazısına değinmek istiyoruz.
En meşhur engelli sahabe âmâ olan Abdullah bin Ümmi Mektum’dur.
Hakkında ayetler dahi inmiştir. (Abese 80 /1-12) Efendimiz (s.a.v) onu müezzin olarak tayin etmiş, on üç defa da Efendimiz’in (s.a.v.) yerine imamlığa vekillik yapmıştır.
Abdullah bin Ümmi Mektum’un (r.a.) evi mescide uzak bir konumdaydı. Kendisini mescide götürecek kimse olmadığından dolayı Efendimiz’den (s.a.v) namazları evde kılmak için müsaade istediğinde Efendimiz (s.a.v) ezanın okunduğunu işitiyorsan o davete icabet et buyurmuştur.
Buradan da anlaşılacağı üzere Efendimiz (s.a.v) hem cemaatle namazın önemini vurgulamış, hem de engellileri atıl kalmaya mahkum ve zavallı bir kitle olarak görmemiştir.
Kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hz. Abdullah bin Mesud’un bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe’ye gitmesi ve orada açıktan Kur’an okuması, büyük işkencelerden sonra iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı hareketi yapması büyük bir kahramanlık örneğidir.
Sahabe arasından Nesibe Hanım, Uhud savaşında cephe arkası hemşirelik hizmetleri yapmış ancak; Efendimiz’in (s.a.v) müşkül durumunu görünce, kadın haliyle onu korumaya koşmuş ve müşriklerle çarpışırken birkaç yerinden yara almıştı.
Medine’ye döndükten sonra aldığı ağır yaranın tedavisi bir yılda ancak kapatılmış, Efendimiz (s.a.v) ise onu sık sık ziyaret etmiş, ona iltifatta ve özel dualarda bulunmuştur.
Aynı şekilde Nesibe Hanım, Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında da ileri yaşına rağmen Yemame savaşına aktif olarak katılmış, on iki yerinden yara alarak bir kolunu kaybetmiştir.
Ordu Medine’ye döndüğünde, Hz. Ebû Bekir (r.a.) bu kahraman hanımı ziyaret etmiş ve ona beytül maldan maaş ödenmiştir.
Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Abdurrahman bin Avf (r.a.) Uhud savaşında aldığı yaradan dolayı sakat kalmıştı.
Muaz bin Cebel (r.a.) ayağından sakattı. Peygamberimiz (s.a.v.) onu Yemen’e vali tayin etmişti.
Amr bin Cemuh (r.a.) ayaklarından sakattı. Aynı zamanda Uhud’da ilk şehit olanlardandır ve şahadeti Efendimiz’i (s.a.v.) hayli sarsmıştır.Amr bin Tufeyl (r.a.) ve Bera bin Malik (r.a.) hastalıklı bir bedenle hayatını sürdürmüşlerdir.
İmran bin Hüseyin (r.a.) yıllarca yataktan kalkamamıştır.
Allah Resulü (s.a.v) döneminde Zahir isimli bir sahabe vardı.
Bu sahabe engelli olduğu için toplum içine çıkmaktan çekinir, çölde yaşardı. Efendimiz (s.a.v) bu sahabeye çölde yetişen bazı meyve ve bitkileri toplayarak Medine pazarında birlikte satmayı teklif etmiştir.
Efendimiz (s.a.v) Zahir’e pazarda yardımcı olmanın yanında ona iltifatlarda da bulunmuştur. Bir defasında şöyle buyurmuştur: “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz.” (Tirmizî, Şemâil, 120, Beyrut, 1406.)
Yine bir gün Zahir Pazarda Efendimiz’i (s.a.v) beklerken, Efendimiz (s.a.v) ona arkadan sessizce yaklaşarak Zahir’in gözlerini elleriyle kapatarak şakalaşır.
Efendimiz’in (s.a.v) o güne kadar kimseye bu denli yaklaştığını görmeyen diğer sahabeler bu ilginç manzarayı seyrederler. Efendimiz (s.a.v) etrafındakilere seslenerek: “Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?” diyerek şakasını sürdürür.
Bunun üzerine Zahir, “Ey Allah’ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?” deyince Efendimiz (s.a.v) şakasını o andan itibaren sonlandırır ve bütün ciddiyetiyle etrafındaki kalabalığa seslenir: “Ya Zahir, and olsun ki Allah ve Allah’ın Resulü katında senin değerin paha biçilmez! Bunun için biz de seni seviyoruz.”
Engellilere iyi davranmak, şefkatle muamele etmek, onları utandırmamak, sevgiyle yaklaşmak Efendimiz’in (s.a.v) bizlere tavsiyesi olmuştur.
Bedenindeki engelden dolayı bir kimseye uzun uzun bakmamak, onu incelememek, onur kırıcı ve rahatsız edici tavırlar sergilememek engelli olmayan her insanın engellilere karşı sorumluluğudur.
Unutmamak gerekir ki durumları onların tercihi değil, Yaradan’ın takdiridir.
Alıntı...