Kalkın arkadaşlar buranın tadı kaçtı artık. Gidelim de sözüm ona âşıkları baş başa bırakalım.
"Ey Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al". (ALI IMRAN 193
Levent:
Oğlum! Hadi ben berduşun biriyim. Nerde akşam, orda gece. Bu yaşa kadar ne çocuk var nede gidecek mekânım. Babam desen sende biliyorsun ki yıllar önce öldü. Anam desen ihtiyar yatalak. Kendi halinde dindar bir kadın. Kafada basmıyor ki anlattıklarımı anlasın yaşlı bunak. Var yok ibadet ve bana ettiği dua. Bende he ana deyip geçiştiriyorum. Ben ona sömürü ve emperyal düzene karşı halkların özgürlüğünden, işçi haklarından ve benim işsiz olmamın sebebinin faşist dikta olmasından kaynaklandığını anlatıyorum. O da kalkmış bana ‘’ALLAH seni ıslah eylesin yavrum. Yoksa kâfir olarak yanıp gideceksin. Anacığın bile seni kurtaramayacak.’’ Diye ağlayıp duruyor. Din gerçekten afyon be yoldaş. Nasılda uyutuyorlar yaşlı kadını. Neyse benim çenem susmaz. Boş adam boş işlerle uğraşır. Sen neden içiyorsun anlat bakalım.
İsmail başından geçenleri anlatır levente. İşin içinden çıkamadığını ve ne yapacağını bilemediğini dillendirir. Levent ise derinden bir iç çekerek
Elbet bakarız bir çaresine be koçum dert ettiğin şeye bak. Ulan var mı? Öyle bizden habersiz hareket etmek. Yarın istihbarat çalışması yapar yuvanı kurtarırız. Kimmiş bakalım Rüveyda yoldaşın beynini karıştıran.
Aslında Rüveyda iyi bir kızdır. Nasıl kandı bu dincilere anlamış değilim. Sen bana bırak aslanım, geçen gece o yolda giden yobazlara ne yaptığımı görmedin mi? Nasılda adamın yanında Ninja gibi giyinmiş kara peçeli karısına hakaretler yağdırmış adamı tahrik etmiştim. Adam bize karşı koymaya çalışırken kafasını gözünü patlatmıştık. Herifi komalık edecektik, faşist polisler olmasaydı.
‘’Nefret ediyorum ulan! Nefret.’’
Güzelim memleketi örümcek ağalarıyla sardılar. Nerde kaldı bizlerin 68 kuşağı. Ölümsüz kahramanlarımız. Şimdi her biri birer toprak olup devrimci ruhlarını bizlere emanet ettiler. Onların kanlarını asla yerde bırakmayacağız.
Gel koçum şu çeşmeden elimizi, yüzümüzü yıkayalım da kendimize gelelim. Sabah nasılsa ben onların izini takip eder, dağa bile kaldırırım.
İsmail’in koluna girer devrim marşlarını mırıldayarak evin yolunu tutarlar.
Kapıyı vurduklarında çocuklar o ürkek bakışlarla kapıyı açarlar. Sevde o kadar masumanedir ki olan bitenden habersiz şekilde annesinin haline ağlamaktan kendini tutamaz. Gözleri şişmiştir masum sevde’nin. Hayatın acımasızlığını çocuk yaşta tatmış, anne ve babasının bu haline bir türlü anlam veremiyordu. Ürkek bakışlarla cesaretini toplar ve babasına;
Babacığım! Ne olur annemin odasını aç. Her tarafı kanlar içinde. Odaya giden koridordaki halılar bile kan olmuş baba. Ne olur baba! Beni annemsiz bırakma. Ben onsuz nasıl yaşarım. Anneciğime acımıyorsan minicik kızına damı? Acımıyorsun. İzin ver bari onun kanlarını temizleyip yemek vereyim. Anneciğimin koynunda yatıp saçlarımı okşatayım. Ona sarılarak gece korkumu yeneyim. Babacığım ne olur bizi annesiz koyma.
İsmail o sert içkinin tesiriyle minicik kızı sevde’nin sözlerini hakaret gibi algılar ve elinin tersiyle kızının suratına vurarak yere düşürür.
E yeter be! Anasından çektiğim yetmiyormuş gibi kızı da başıma çıktı. Nedir ulan zırladığın. Bırak kafamı ütülemeyi de şu kanepede sızıp kalayım.
Der ve kanepede uzanıp kalır.
İsmail sızmaya başlayınca sevde gizlice cebinden anahtarı alıp hızla odaya doğru koşar. Halının üzerindeki kan ve biricik annesinin acılar içinde kıvrandığını görünce feryadı figan ederek,
Anneeem! Canım annem! diyerek çaresiz bir halde hızla komşularına doğru koşar. Kapıyı kırarcasına
-Lütfen yardım edin! Annem ölüyor. Ne olur yardım edin.
Kapıyı açan Hikmet bey
Sevde kızım nedir bu halin?
Hikmet amca ne olur yardım edin annem ölüyor.
Feryadı duyan hikmet beyin eşi emine hanım, mutfaktan koşarak yanlarına gelir.
Rüveyda! Yoksa Rüveyda'ya bir şey mi? Oldu. Hemen hikmet acele çabuk gidelim.
Hızlıca eve giderler. Odada Rüveydanın acılar içinde kıvrandığını görünce koluna girerek odadan çıkartırlar.
Hikmet, ismailin sızmış halini görünce
Ah ismail ah!nedir?Senin bu halin.
Hikmet bey aracın kontağını çalıştırarak en yakındaki hastaneye doğru hızla giderler. Rüveyda arka koltukta biricik kızının dizine başını yaslamış yarı baygın vaziyette;
Kızım üzülme! Rabbim bize yeter. O ne güzel vekildir.
Sevde: Annem! Canım annem! Ne olur sen yeterki iyi ol. Sensiz ben ne yaparım koca dünyada.
ALLAH'ım ne olur annemi benden alma! Beni öksüz bırakma.
Hastaneye vardıklarında hemen sedyeye alıp acilde müşahedealtına alırlar. Röntgenler, tahlil, darp izleri ve morluklar herşeyin ifadesidir. Doktor polis çağırtarak rapor tutmasını ister ve hikmet beye hastanın nesi olduğunu sorar.
Hikmet bey: Komşusuyum efendim. Hastamızın durumu nasıl?
Doktor: Maalesef hastamızda darp izleri ve morluklar tesbit ettik. Bundan daha kötüsü karnına almış olduğu tekme izleri var. Buda hastamızın iç kanama geçirmesine sebeb vermiş.
|