Durumu: Medine No : 38944 Üyelik T.:
09 Şubat 2014 Arkadaşları:60 Cinsiyet:Bayan |
IV.Kur’ân’ın okunması
A.Yedi harf
1.Yedi harf (el-Ahrufu’s-Seb’a) kavramı
“el-Ahrufu’s-Seb’a” bir sıfat terkibidir.
Ahruf: harf kelimesinin çoğuludur. Harf sözlükte: bir şeyin ucu, kenarı, sivri ve keskin taraf demektir. Ayrıca vecih, üslup, kıraât ve lehçe anlamına gelmektedir.
Seb’a lafzı hakkında 2 görüş vardır: biri yedi sayısını ifade ettiği yönünde diğeri ise mecâzî mana ifade edip, genişlik ve kolaylık demektir.
2.Yedi harfle ilgili hadisler ve değerlendirmesi
(a.) Yedi harf ile ilgili hadisler
Yedi harfle ilgili hadisler başta kütüb-ü sitte olmak üzere pek çok hadis kitabında yer almaktadır.
İbn Abbas’tan nakledilmiştir: Hz. Peygamber şöyle buyurdu:”Cibril bana Kur’ân’ı bir harf üzere okuttu”. Ancak artırması için müracaatta bulundum. Tekrar tekrar aynı müracaatımı yapıyordum, o da her seferinde artırıyordu. Nihayet yedi harfe kadar çıkıp orada kaldı.
(daha çok örnek için sayfa 120)
(b.)Hadislerin değerlendirilmesi
Hemen hemen tüm hadislerde ortak bulunan: “ Kur’ân yedi harf üzere nâzil olmuştur, ondan kolayınıza geleni okuyunuz.” Sözü tevâtür derecesine ulaşmıştır.
3.Yedi harf hakkında ileri sürülen görüşler ve tenkidi
(a.)Zayıf görüşler
Yedi harften maksat nâsih, mensûh, umûm, husûs, mücmel, mübeyyen ve müfesserdir.
Emir, nehiy, taleb, duâ, haber, istihbâr ve zecr.
Va’d, va’îd, mutlak, mukayyed, tefsir, te’vil ve i’râb.
Helâl, harâm, muhkem, müteşâbih, inşâ ve ihbâr.
Mukaddem, muahhar, ferâiz, hudûd, mevâiz, müteşâbih ve emsâl.
Mutlak-mukayyed, umûm-husûs, nass-müevvel, nâsih-mensûh, mücmel-müfesser, istisnâ ve kısımlarıdır.
Meşhur yedi imamın kıraâtıdır.
İsbât ve icâd ilmi, tevhid ilmi, tenzih ilmi, zât sıfatları ilmi, fiil sıfatları ilmi, af ve azâb ilmi, haşr ve hesâb ilmi, nübüvvet ilmi ve imâmet ilmidir.
Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali, İbn Mes’ud, İbn Abbâs ve Ubeyy b. Ka’b kıraâtlarıdır.
(b.)Kuvvetli görüşler
Yedi harf, Arap kabilelerinden yedisinin dilidir.
Yedi harften maksat aynı manayı gelen çeşitli lafızların yedi vechidir, eş anlamlı kelimeleri birbirinin yerine koyarak okuma tarzıdır.
Yedi harfle kastedilen yedi vecih{tarz}dır.
Örnekler sayfa 124-126
4.Değerlendirme
Yedi harf, lehçe değişiklikleri, yaş farkı ve bilgi seviyesindeki değişikliklerden doğan okuma farkları, bazı lafızlarda ve cümle tertibinde, asıl manayı bozmayacak ihtilaflardan ibarettir.
Hz. Peygamber, Kur’ân’ı bütünüyle yazdırdığı halde, vahy katiplerine değişik bir metin yazdırdığını gösteren bir rivayet yoktur.
Fethten sonra pek çok kabile Medine’ye gelerek müslüman olduklarını bildirmişlerdi. Bunlar çok kısa süre Medine’de kalıp geri gidiyorlardı. Bu kısa müddette ne öğrenirlerse onunla kalıyorlardı. Bu kişiler eğitim görmediklerinden öğrenmeleri de güçtü. Bu nedenle Kur’ân’ı kendi ifade tarzlarına göre okumalarına müsade edildi. Ama manayı bozmayacaklardı ve bu bir ruhsattı.
Bu okuyuşları Rasûlüllâh’tan almış olsalar bile bu farklar vahy değildir. Çünkü, Rasûlüllâh’tan alınmayan şekiller de vardır. Belki, yapacakları değişiklikleri bilene onaylatmaları gerekmekteydi.
Bu durum Osman dönemine kadar sürdü. Orijinal Kur’ân metni Ebû Bekr zamanında toplanmış olmakla birlikte farklı okuyuşlara ve nüshalara ses çıkarılmamıştı. Osman zamanında ise, kıraat farkları birbirini küfre nisbet ettirmeye kadar gittiğinden Osman bu metni çoğalttı ve bu metne aykırı düşen okumaları yasakladı. Bu yazı şekline (resm) uyan okuyuşlara ise ses çıkarmadı.
Elimizdeki mushaflarda Hz. Peygamber ’in okuduğu, okuttuğu ve vahy katiplerine yazdırdığı metinden başka hiçbir metnin yoktur. Rasûlüllâh yapmadığı için Kur’ân’ı cem’etmekten dahi kaçınan ve bu işe tereddütle bakan Ashab’ın Kur’ân’a ait bir şeyi mushafa yazmaması düşünülemez.
Yedi harf ruhsatı Kur’ân’ın kıraatıyla alakalıdır, yazısıyla değildir. Sahabe Kur’ân’ı toplarken Rasûlüllâh’ın yazdırdığını kesin olarak tesbit eden bir metot uygulamışlardı. Osman zamanında da bunun aynen çoğaltılması gerçekleştirilmişti. Tabii ki bu mushafa uymayan yazı şekillerinin okunmasının yasaklanmasında icma’ vardır.
Bu durumda yedi harf ruhsatı Osman zamanında resmi makamlar tarafından kaldırıldı. Ama bu nazil olan Kur’ân metnine bağlı olmayan bir ruhsat olduğundan, ona etki etmedi. O metin çerçevesine girenlere ses çıkarılmadı.
B.Kırâat
1.Kırâatın tanımı ve kırâatle ilgili bazı kavramlar
Kırâat, “Karee” fiilinden masdardır => sözlükte: okumak
=> Terim olarak: herhangi bir kelime üzerinde med, kasr, hareke, sükun, nokta ve i’râb bakımından meydana gelen değişiklik.
Kurrâ => sözlükte: okuyucu, okuyan anlamına gelir ve “Kâri” kelimesinin çoğuludur.
=> Istılahta ise: yedi ya da on kırâatın kendilerine nisbet edildiği imamlara denir.
Ayrıca Kur’ân’ın tamamını ezberleyen ve ondaki kırâatlara hakkıyla vâkıf olan kimselere de kurrâ denir.
→ Hz. Peygamber dönemindeki anlamı, nâzil olan herhangi bir vahiy metnini ezberleyen kimse demekti.
Rivâyet = kırâat imamlarının râvileri arasındaki ihtilaflara denilmektedir.
Tarîk = râvilerden sonra gelenlerin ihtilaflarını ifade etmektir.
2.Kırâatlerin tespiti
Ashâbın Resûlullah (sav)’tan kırâatı alış tarzları çeşitli idi. Bu kırâatleri okuyan kurrâlar çeşitli İslâm beldelerine dağılmışlar ve onların okudukları kırâatler de, okuyucuların isimleriyle anılır olmuştu.
Hicrî ikinci asrın sonlarında İslâm bilginleri ellerinden gelen gayreti göstererek bütün kırâatleri bir araya topladılar. Vecihleri ve rivâyetleri okuyanlara nisbet ettiler, sahih ve şazz kırâatlerin arasını, belirlemiş oldukları birtakım usûl ve esaslara göre ayırdılar.
3.Kırâat çeşitleri
Kırâatler senedleri açısından 2ye ayrılır: sahih ve gayr-i sahih (şazz)
Sahih= mütevâtir ve meşhûr
Gayr-i sahih= âhâd, müdrec ve mevzû
(a.)Sahih kırâatler
Sahih ve muttasıl bir senedle Hz. Peygamber’e ulaşan.
Bir yönüyle de olsa Arap dilinin gramerine uygun olan.
Kitâbet bakımından Hz. Osman’a nispet edilen Mushafların resm-i hattına aykırı olmayan kırâatlerdir.
→ Mütevâtir ve meşhûr olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar okunan ve inanılması vacip olan kırâatlerdir.
(aa.) Mütevâtir kırâat
Yalan üzerine ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun, aynı vasfı taşıyan başka bir topluluktan muttasıl bir senetle naklettikleri ve sahih kırâatın diğer iki şartini da bünyesinde taşıyan kırâat demektir.
Cumhûra göre bu kırâat, kırâat-ı seb’a/yedi kırâat imamının naklettiği kırâatlerdir.
(ab.) Meşhûr kırâat
Adâlet ve zabt sahibi kimselerin rivâyet etmesiyle senedi sahih olup, Arap dili gramerine ve yazı itibariyle Hz. Osman’ın istinsah ettirmiş olduğu mushaflara uygun düşmekle birlikte mütevâtir derecesine ulaşamayan, ancak gördüğü kabul ile kırâat âlimleri arasında şöhret bulmuş kırâatlere de meşhûr kırâat denmektedir.
(b.)Sahih olmayan (Şazz) kırâatler
Mütevâtir kırâatın 3 şartını veya bu şartlardan herhangi birini taşımayan kırâatlerdir.
(ba.) Âhâd kırâat
Senedi sahih olmakla birlikte yazım bakımından Hz. Osman (ra)’ın Mushafına veya Arap dili gramerine uygunluk arz etmeyen kırâatlerdir.
(bb.) Müdrec kırâat
Kur’ân’ın bazı âyetlerine tefsir maksadıyla yapılan ziyâdelere de müdrec kırâat adı verilir. Bu tür ziyâdeler Kur’ân’dan olmayıp tamamen açıklama ve şerh amacıyla yazılan şahsî notlardan ibarettir.
(bc.) Mevzû/Apokrif kırâat
Tamamen asılsız olup hiçbir esasa dayanmayan uydurma kırâatlerdir.
4.Kırâatlerdeki çeşitliliğin hikmetleri
Araplar Kur’ân inmeden önce farklı lehçeleri konuşuyorlardı. Kur’ân’ın ilk muhataplarına onu farklı kırâatlarda okuma imkanı verilmesi, birden çok lehçe konuşan çeşitli Arap kabilelerinin, tahrif etmeden ve günaha düşmeden Kur’ân’ı okumalarını kolaylaştırmak içindir.
Bir baksa himeti ise Bütün Arap kabilelerine onun mucize bir kitap olduğunu göstermektedir.
Kırâatler ayrıca Hz. Peygamber ümmetinin diğer ümmetlere olan üstünlüğünü de ortaya koymaktadır. Çünkü bu ümmet çeşitli okuma tarzlarını Peygamber’den öğrendikten sonra söz konusu kırâat şekillerini bir ilim haline getirmek için gayret göstermişlerdir.
5.Kırâat imamları ve râvileri
Nâfi:Ebû Abdirrahman Nâfi b. Ebi Nuaym el-Leysî [ö 169-785]. Aslen İsfahanlıdır. Kırâatı 70 kadar Medine’li kurrâdan almıştır. Kedisi Medine’de ikâmet edip pek çok kimseye kırâat öğretmiştir.
İbn Kesîr:Abdullah b.Kesîr el-Mekke [ö 120-738]. Mekkelilerin kırâat imamları sayılan İbn Kesir tâbiûndandır.
Ebû Amr:Ebû Amr b. el-A’lâ el-Mâzinî [ö 154-770]. Basralıların kırâatta imamıdır. Zühd ve takva sahibi bir zât olduğu söylenmektedir. Kırâatı birçok tâbiûndan almıştır.
Ibn Âmir:Abdullah b.Amr el-Yahsûbî [ö 118-736]. Şamlıların kırâat imamı olarak bilinmektedir.
(devamı sayfa 136-138)
6.Kırâatlerin bugünkü durumu
“Kırâat-ı aşere” diye bilinen on kırâattan 3 tanesini bugün Müslümanlar pratik olarak kullanmakta. Tamamını ise ancak bu işi ehlinden özel ders almak suretiyle öğrenen bazı kimseler okumaktadır. 3 kırâat:
Âsım kırâatı: Zamanımızda Müslümanların çok büyük bir çoğunluğunun okuduğu kırâattır.
Nâfi kırâati: verş rivâyeti bugün Mısır hariç, Kuzey Afrika’nın bazı bölgelerinde okunmaktadır.
Ebû Amr kırâatı: yeryüzünde en az okunan kırâattır.
→ 10 kırâat imamına nisbet edilerek okunan kırâatlerin hepsi sahihtir, haktır ve hepsi Peygamberimize dayanmaktadır. Sahih kırâatlerin nisbet edildiği imamların hepsi de bu kırâatleri kendi hocaları vasıtasıyla Hz. Peygamber’e ulaşan bir senetle ondan almışlardır. Bundan dolayı sahih kırâatler arasında doğruluk veya güzellik bakımından bir ayırıma gitmek câiz görülmemiştir
__________________ O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR |