Cvp: Tefekkür Allah Rasûlü’nün Tefekkür Hayatı
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in örnek yaşayışı,Rabbimizin kullarında görmeyi murâd ettiği mânevî tekâmül içintefekkürün ne kadar lüzumlu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.Zîrâ O, geceleri ayakları şişinceye kadar gözyaşları içinde kulluk veibâdete devam etmiş, gözleri uyusa bile kalbi dâimâ uyanık kalmış, Allâh’ın zikrinden, tefekkür ve murâkabesinden bir an bile uzaklaşmamıştır. Âişe -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın gece hayatından bir kesiti şöyle nakleder:
“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana: «–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim.» dedi. Ben de:
«–Vallâhi Sen’inle berâber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim. Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu.Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secdeettiği yer sırılsıklam oldu. O, bu hâldeyken Bilâl -radıyallâhu anh-ezan okumaya geldiğinde Allah Rasûlü’nü perişan bir hâlde buldu. Âlemlerin Efendisi’nin ağladığını görünce: «–Yâ Rasûlallâh! Sizi bu kadar mahzun ve mağmûm eden hâdise neyin nesidir? Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi.
Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: «–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?Vallâhi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerindetefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!» dedi ve şu âyetleri okudu:
«Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiriardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğinigösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerineyatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışıhakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîhederiz; bizi cehennem azâbından koru! (derler).» (Âl-i İmrân, 190-191)”(İbn-i Hibbân, II, 386) İşte bu âyet-i kerîmeler nâzil olduğu gece Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, güller üzerindeki şebnemleri imrendirecek gözyaşları ile sabaha kadar ağlamıştı.Şüphesiz ki O, bu fermân-ı ilâhîye, daha risâlet vazîfesine başlamadanönce bile Hira Mağarası’ndaki inzivâ ve tefekkür hayâtı ile tâbî olmuşdurumda idi. O’nun Hira’daki ibâdeti, tefekküretmek, atası İbrâhim -aleyhisselâm- gibi göklerin ve yerin melekûtundanibret almak ve Kâbe’yi seyretmek şeklindeydi.1 O günlerde olduğugibi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, daha sonraki hayâtındada dâimâ hüzünlü ve tefekkür hâlinde idi. Konuşması zikir, sükûtu tefekkür idi. Nitekim hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardı:
“Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti, (ben de size tavsiye ediyorum.)”2 “Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekkür edin...” (Deylemî, II, 56; Heysemî, I, 81)
“Tefekkür gibi ibâdet yoktur.” (Ali el-Müttakî, XVI, 121) Ahmed er-Rifâî -kuddise sirruh- da şöyle buyurur:
“Tefekkür, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ilk amelidir.Nitekim bütün farzlardan önce O’nun ibâdeti Allâh’ın mahlûkâtını venîmetlerini tefekkürden ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılınve ibret vesîlesi yapın.” Velhâsıl, ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Fahr-iKâinât Efendimiz’e lâyık olabilmek için hayat ve kâinatta sergilenenderin hikmetlere gönül vererek tefekkür iklîminde yaşamaya çalışmamızîcâb etmektedir. |