Konu Başlıkları: Esma-ül Hüsna/ Medineweb
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Kasım 2008, 20:24   Mesaj No:45

seydanur

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

[B][FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=black]


EL-MÜHEYMİN


"Gözetici ve koruyucu."

"Her şeyi murakabe ve muhafaza eden."

"İbadetlerin sevabını eksiksiz veren"

“O, ...Selâm'dır, Mü'min'dir, Müheymîn'dir.†[Haşr: 59/23.]

Buisim, insan ruhuna büyük bir huzur ve sürür bahşeder. Kendisinikoruyupgözeten, yaptığı her ameli, her ibadeti, her iyiliği muhafazaedenALLAH'ın, murakabesi ve koruması altında bulunmak, kalb için büyükbirinşirah kaynağıdır.

Bu ismi hatırlamanın en büyük faydası,kulu dikkate sevk etmesi, zerrekadar da olsa yaptığı amelin korunduğunubilerek güzel işleriniartırmaya meyletmesi, aynı şekilde kötü işlerdende uzak kalmahususunda hassasiyet göstermesidir

EL – AZİZ

"En üstün ve şânı en yüce olan."

"Mağlûp edilmesi mümkün olmayan yegâne galip."

"ALLAH'ı, sakın elçilerine verdiği sözden dönen sanma, Gerçekten ALLAH Azîz'dir, intikam sahibidir."
[İbrahim: 14/47.]

Aziz, izzet sahibi demektir. izzetin zıddı ise zillettir. Meselâ,acizlik bir zillettir, sonsuz kudret ise izzet makamıdır. Fakirlik debir zillettir, mutlak Ganî olmak, bir izzet makamıdır. Mahkûm olmak dabir zillettir. Her şeye hâkim olmak ise izzet makamıdır.

“Hâkimiyet bir makam-ı izzettir; rakib kabul etmek, o hâkimiyetin izzetini kırar." [Şualar.]

Hâkimiyet gibi, rububiyet, mâlikiyet, rezzâkiyet... de birer izzet akamıdırlar.

Misal olarak 'rububiyetâ€╠üzerinde kasaca duralım:

Bütün âlemler ALLAH'ın rububiyeti karşısında zilletle boyun eğmiş,O'nun dilediği şekilde terbiye görmüşlerdir. Koca güneşi, yeryüzündekicanlılara hizmet ettiren, ALLAH'ın izzetidir. Güneş bu hizmetiyle,zelil ve mahkûm bir mahluk olduğunu âdeta haykırmaktadır.

Şu münâcat cümlesi izzet mefhumunu anlamamıza ışık tutuyor:

"Hem sen Azîz'sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimizebakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetininâyinesiyiz." [Mektûbat.]

ALLAH, dünyaya halife kıldığı insana, diğer hayvanlar üzerinde birizzet bahşetmiş ve Yasin sûresinde de buyurduğu gibi, 'hayvanlarıinsanlar için zelilâ€╠kılmıştır. Nitekim, bir çocuk yüzlerce hayvanıönüne katıp götürebilir. İşte o çocuğun bu saltanatında bir izzetcilvesi vardır. Ama, bu izzet onun şahsî hüneri yahut bilgisinin eserideğil, ancak ilâhî bir ihsan, bir mevhibedir.

Hayvanlara da bitkiler âlemine karşı bir izzet verilmiştir. Keza,bitkilerin de hayat şerefinden tamamen mahrum olan cansız varlıklaranisbetle bir izzetleri sözkonusudur.

İzzetinin ilâhî bir ihsan olduğunu unutarak ALLAH'ın emirlerine boyuneğmeyen insan, takındığı bu mevhum izzetin cezasını çok ağır ödeyecekve nice hükümdarları, cebbarları zelil eden Cehennem azabıyla, zilletibütün acılığıyla tadacaktır.

Bu mübarek isimden alacağımız en büyük ders; zilletimizin şuurundaolmamız, bize diğer varlıklar üstünde bir izzet bahşeden Rabbimizesonsuz hamd ve şükür etmemiz ve ahirette zelil olmamak için de, günahve isyandan şiddetle sakınmamızdir.
[FONT=Comic Sans MS][B][COLOR=#7030a0][SIZE=3]
EL-CEBBÂR

"Mahlukatı, iradesine uymaya mecbur eden."

"Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan."

“Yaratıkların noksanlarını düzelten, işlerini ıslah eden."

"O, ...Azîz'dir, Cebbâr'dır, Mütekebbir'dir." [Haşr: 59/23.]

Cebir, 'seçme hakkından mahrum bırakma' demektir ve iradenin zıddıdır.

Bu kâinat ve içindeki mahlukat, yokluktan varlığa kendi iradele;riyle değil, bir cebir ile sevk edilmişlerdir.

Güneşin güneş olması gibi Ay'ın ay, dağın dağ, denizin deniz olmaları da icbar yoluyla, yani bir zorlama ile gerçekleşmiştir.

Şu var ki, Alîm ve Hakim olan ALLAH'ın icbarı da ilim ve hikmet iledir.

Rahîm ve Kerîm olan ALLAH'ın cebir ile yaptığı her tasarrufun altında rahmet ve kerem saklıdır.

Cebir kelimesinin, hem 'kırıkları onarmak', hem de 'zorla işyaptırmak,' mânâsına gelmesi enteresandır. Demek oluyor ki, ALLAH'ıncebri, ya bîr hekimin hastasına uyguladığı bir cebir yahut âdil birhükümdarın zalimleri zorla hapse sokmasındaki cebri gibidir.

Semada yıldızlar kendi iradeleriyle değil ALLAH'ın cebri ile şu mevcutnizamı almışlardır. Kâinatın küçük bir misali olan insanın da, bütünorganların şekilleri, vazifeleri, bedendeki yerleri, yine cebir iletayin ve tespit edilmiştir. Ama ilâhî hikmet, bu dünya imtihanındainsana bir irade bahşetmiş ve ihtiyarî fiillerde onu serbestbırakmıştır. Fakat, emrine isyan edenleri cebri ile Cehenneminesokacağını da önceden haber vermiştir.

Cennet ve Cehennemin yolları cebir ile tayin edilmiştir. Yani neyinhelâl neyin haram olduğunu ALLAH bizzat tayin ve tespit etmiştir. Ama,doğru ve yanlıştan, Cennet ve Cehennemden dilediğini seçmekte insanıserbest bırakmıştır.

Aklı başında olan her insan, bu kâinatta cebren icra edilen ilâhîfiillerin ne kadar rahmet ve hikmet taşıdığını ibretle seyretmeli venefsin arzularına kapılmadan kendini o Cebbâr'a teslim ederek emridairesinde bîr ömür sürmelidir.


EL-MÜTEKEBBİR

"Büyüklüğünü her şeyde ve her hadisede gösteren.â€

"Kibriya ve azamet kendisine mahsus olan."

"Her şey, nezdinde hakir bulunan." [Gazâlî.]

"O ...Azîz'dir, Cebbâr'dır, Mütekebbir'dir." [Haşr: 59/23.]

Büyüklüğünü göstermekle, 'büyüklenmek' farklı şeylerdir. Sonsuzderecede aciz ve fakir olan insanoğlunun, büyüklenmeye kalkışması, onunhakkında kötü bir sıfat olur.

ALLAH, insanların anladığı mânâda büyüklenmekten münezzehtir. Zira,Kebîr, Azîm ve Aliyy ancak O'dur. Bütün varlıklarda görülen büyüklüklerO'nun büyütmesiyle, yücelikler O'nun yüceltmesiyledir. O haldeMütekebbir ismini, ALLAH'ın büyüklüğünü ilan etmesi şeklinde anlamalıve O'nun büyüklüğü karşısında herkesin ve her şeyin zelil, hakir, fakirve muhtaç olduğunu biimeliyiz.

Ahirette, bu hakikat bütün berraklığıyla görülecektir. Ama, önemli olan, bu gerçeği şu dünyada yakalamaktır.

Mütekebbir isminin bir tezahürünü Kur'ân-ı Kerîm şöyle haber veriyor.

"O gün onlar (kabirlerinden)fırlayıp çıkarlar. ALLAH'a karşı hiçbir şeyleri gizli değildir. (Buyrulur ki 'Bu gün mülk kimindir?' (Şöyle cevap verilir "Tek ve Kahhâr olan ALLAH'ındır." [Mü'min: 40/16.]

Demek oluyor ki, bu mübarek isim, bize aciz, nakıs, zayıf, fani vehakir olduğumuzu ders vermekte ve büyüklüğünü ilan etmenin ancakALLAH'a mahsus olduğunu ihtar ile nefsimizi haddi aşmaktan menetmektedir.

ALLAH Resûlü (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde beş şeye hayret ettiğini bildirir. Bunlardan birisini de şöyle ifade buyurur:

"Evvelinin bir cîfe, âhirinin bir lâşe olduğunu bildiği halde büyüklenen insana şaşarım."

Fatiha sûresinde, "bütün hamd ve senanın, âlemleri terbiye eden, Rahmanve Râhîm olan ALLAH'a ait olduğu" beyan edildikten sonra, ALLAH'ın 'dingününün de sahibi olduğu' nazara verilir. Bu âyetlerle ALLAH,büyüklüğünü ilan etmiş ve insanlar, aciz ve fakir bir kul olduklarınınidraki içinde, "Biz ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardımdileriz" diye ALLAH'a iltica etmişler, O'na sığınmışlar, O'nagüvenmişlerdir.

Namazın her rüknünde tekbir getiren ve bu tekbirin mânâsını tasdiketmek üzere el bağlayan, bel büken, yüzünü yerlere süren insan,Mütekebbir olmanın ancak ALLAH'a has olduğunu bütün duygularına böylecesindirmekte ve kulluk şerefinden hissesini böylece almaktadır.

Kula yaraşan ve yakışan, büyüklenmek değil kulluk etmektir.

Kulun bu isimden feyiz alması, bu varlık âleminde, ALLAH'ın büyüklüğünügösteren sonsuz şahitleri güzelce dinlemesine ve seyretmesine bağlıdır.
İnsan, ALLAH'ın büyüklüğünü başkalarına ilan etmekle de bu isimden ayrı bir feyze nail olur.
Alıntı ile Cevapla