Hatıralarım, Hasan el-Benna
Hatıralarım, Hasan el-Benna’nın çocukluğundan gençliğine ve nihayetinde olgunluk dönemine uzanan mücadele içerisinde geçmiş ömrünün lisân-ı hâlidir. Kitapta bizleri karşılayan ilk duygunun hiç tereddütsüz “samimiyet” olduğunu söyleyebiliriz. Herhangi bir edebi kaygıya, ifâde bocalamasına düşmeksizin derdini/dâvasını anlatan üstâd en çokta gerçekliği ile hakikatliği ile bizi anlattıklarına bağlıyor.
Kitabı iki kısım olarak inceleyebiliriz. İlk bölümde eğitimi/çalışmaları/sosyal hayatı ve bu zaman içerisinde karşılaştıkları yani onun Hasal el-Benna olmasını sağlayan şeyler anlatılırken ikinci bölümde daha ziyade Müslüman Kerdeşler’in faaliyetleri,amaçları,programları Mısır üzerindeki etkilerinden bahsedilmektedir.
Birinci bölüm münferidliğine rağmen düşünen her ruh üzerinde çok derin izler bırakacak nitelikte. Üstâd’ın hassasiyetleri ve küçük yaştan itibaren bunlar uğruna göstermiş olduğu çabalar birer vebal olup boyunlarımıza dolanıyor sanki. O dünyayı düzeltmeye kendini düzeltmekle başlıyor. Gördüğü medrese eğitiminin şüphesiz yaşamında büyük etkileri var. Örgün eğitimin içine sıkıştırmadığı öğrenim hayatını “Biz ilim için ilim tahsil ediyoruz.” diye tanımlıyor. Bunların yanı sıra tasavvufa olan doğru yaklaşımı ve hayat düzenine maneviyatını hakim kılması yaşından önde bir karaktere sahip olmasını sağlıyor. Ki kendini genç yaştaki fazla ilmin insanı haddi aşacak noktalara sürekleyen o kibrinden uzak tutması, ilmini ibadeti ile yumuşatmasından mütevellit.
Ve Hasan el-Benna’nın hatıraları ile birkez daha görüyoruz ki eylemin söylemden çok daha etkili bir yaptırımı vardır. Hiçbir doğrusunu yalnızca dillendirme ile yahutta öğüt vererek ifade etmeye çalışmıyor üstâd, hepsi için fiili bir yaklaşımı var. Uygulayabildiği her sünneti uygulamaya, her doğruyu hayatına almaya çabalıyor. Hadis ve Kur’an bilgisinin derinliği yaşamının her alanında kıyası onlarla yapmasına imkan sağlıyor. Ayrıca büyükte bir toplumsal duyarlılığa sahip. Henüz on üç yaşlarında iken arkadaşları ile oluşturdukları bir toplulukla kendilerine dert edindikleri herşey için faaliyette bulunuyorlar. Mesela herbiri bir mahallenin sorumluluğunu alıp mahalle sakinlerini o gece sabah namazlarına kaldırıyor. Mesela etrafta yanlış yaptıklarına şahit oldukları insanlara gizliden bir mektupla uyarıda bulunuyorlar. Bunlar gibi pek çok çaba aslında onları “Müslüman Kerdeşler” kalesine götüren küçük taşlar oluyor. Çünkü her şeyden evvel Allah’ın halifesi oldukları bilincine vararak olgunlaşıyorlar. Dini yeryüzüne hakim kılmak için tüm içtenlikleriyle öne çıkıyorlar.
İnsan tüm bu gördükleri ile hayatını bir süzgeçten geçiriyor. Nasıl, neden, niçin yaşadığını birkez daha düşünüyor. Kitabı okuyan herkesin zihninde başka bir Hasan el-Benna profili oluşacak ve yine herkeste başka bir yönü ağırlık gösterecektir sanıyorum. Çünkü okuyucu kendinden yola çıkarak ulaşacak doğrusuna/yanlışına. İşte Üstâdı pozitivizt aydınlardan, entelektüel câmiadan ayıran en bâriz şeyde bu! İdeolojik bir saplantı ile kalamıyorsunuz onun hayatında, düşüncelerinizle yorduğunuz zihninizin faaliyete güç yetirememesi gibi bir durumda yok! Her şey ancak harekete geçtiğiniz zaman başlıyor. Ses çıkardığınız ölçüde “insan” oluyorsunuz yaşamının bıraktığı izlerde. Ve kitabın bu bölümünü tamamlarken onun sevinçleri, üzüntüleri, öncelikleri, erteledikleri, kızgınlığı, affediciliği hepsi birer öğreti olup düşüyor önümüze.
İkinci bölümde ise bu sağlam altyapının üzerine inşâ edilmiş bir birliğin, bir yürek birliğinin kapısından giriyoruz. Müslüman Kardeşler teşkilatının çekirdeğini yalnızca altı kişilik bir gruptan oluşuyor. Zaman içerisinde bu sayı katlanarak artıyor. Kahvelerde başlattıkları sohbetler üniversitelere, yüksek okullara kadar uzanıyor. İsmailiyye’den Kahire’ye sıçrıyor. Halkın her kesimi ile ayrı iletişime geçecek şekilde kollara ayrılıyor teşkilat. Kadınlar, çocuklar, gençler… Tabî yolun burasında önlerine birçok engelde çıkıyor bunların en can acıtanı elbette içten geleni.Üstâdın bu iç darbeye karşı aldığı tavır ve önlemler hayatında ki en etkileyici dönemlerden birisi. Bir imtihanı nasıl ince ince dokuyarak geçtiğine şâhitlik ediyoruz. Tüm iftiralara ve karalama kampanyalarına karşı sabrı kuşanıyor. Bununla birlikte oldukça akılcı bir yöntemle fitnenin kökünü kurutma yoluna gidiyor. Her adımında sebebi Allah rızası olan bu ulvi rûhun çalışmalarındaki bereket de buradan geliyor olsa gerek.
Kitabın bu bölümünün sonlarında ise daha ziyade Müslüman Kardeşler teşkilatının yayın kolu olan en-Nezir Dergisinden alıntılar bulunuyor.
Kardeşlerin “Akidesi” - şeyhlerle, devlet adamlarıyla, kendi üyeleriyle yazışmaları ve Hasan el-Benna’nın bâzı beyanatları alıntıların temel mevzûları diyebiliriz.
Teşkilatlarının en verimli zamanlarını gözler önüne seren bu yazışmalar Müslüman Kardeşler’in Mısır toplumu üzerinde nasıl bir hâkimiyet kurduğununda göstermektedir. Bu güç teşkilatın siyasete müdahele etmelerinde dâhi etken olmuştur. Gerek ikinci dünya savaşı sonrası Mısır’ın uluslararası tavrına gerekse iç reformlara karşı “Kardeşler’in” öngörüleri oldukça önemli addedilmektedir. Ki buda dini bir oteritenin ülke gidişatında söz hakkına sahip olması demektir. Müslüman Kardeşler teşkilatının daha sonra Filistin dâvasına olan katkısı Sûriye ve Lübnan üzerindeki çabaları ise bu iç otoritenin bir ürünüdür.
“Kim Allah ile üzerinde anlaştığı şeye vefa gösterirse, (Allah) ona yakında çok büyük bir ecir verecektir.” [el-Fetih/10]
Allah onlardan razı olsun.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]