Konu Başlıkları: Takdirli Bilgi Yarışması
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Kasım 2008, 21:00   Mesaj No:14

melis

Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:melis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2229
Üyelik T.: 11Haziran 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 364
Konular: 59
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Takdirli Bilgi Yarışması

Müslümanlar arasında ilk ayrılık Mezhepler ve Fırkalar tarihçilerine göre Hz. Peygamber’in vefatıyla başladı.[15] Nübüvvet nurundan Müslümanlar uzaklaştıkça buna ek olarak, itikadi konulara ilişkin dini metinlerin yorumu, siyasi ihtilaflar, fetihler sebebiyle Müslümanların farklı kültür ve inançlarla karşılaşması sonucu etkileşim ve Yunan felsefesinin temel kla*sikleri gibi eserlerin tercümesiyle[16] ayrılık çizgisi gittikçe daha geniş bir açı meydana getirdi. Hatta bu ayrılık çizgisi, İslam toplumunda gerçek yüzlerini gizleyen münafıkların nifak hare*ketleri sebebiyle de Müslüman toplumun arasında meydana getirdiği derin etki sayesinde -ki Cemel ve Sıffin vak'aları- günümüze kadar gelebilmiştir. Zamanla bu kanlı kavgaların neticesi, siyasi boyutları aşarak itikadi şekle büründü. Artık kitle haberleşme araçlarının baş döndürücü bir hızla geliştiği ve iletişim çağı adı verilen bir zaman diliminde bile, kökleri Cemel ve Sıffin savaşlarına dayanan anlaşmazlıkların hala canlı bir şekilde tartışmalara konu olması, "tefrika" boyutlu kopmanın bir göstergesi değil midir? Her ne kadar iki kampa ayrılan sahabe arasında meydana gelen bu anlaşmazlıkları "ictihad farklılığı" şeklinde anlasak bile tam bir çözüme ve ikna edici bir yoruma ulaşıldığı söylenebilir mi? Elbette bu soruya kapsamlı bir cevap bulmak Mezhepler Tarihçilerine kalmıştır.

Kur'an’da açıkça İslam ümmetini bölecek şekilde teknik bir terim olan tefrika manasına dinde ihtilaf çıkarmak şiddetle kınanmıştır; "Dinlerini parça parça edip grup*lara ayıranlar var ya, (Habibim) senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur"(6/159). Bu ayette geçen “dinlerini parça parça edenler” ifadesi, dinin bazı hükümlerini kendi hevâsını onaylatıcı bir tarzda okuyan işine gelmediği için bazı hükümleri tanımayan ya da manevi tahrife giderek Allah'ın ayetlerini kendi aşağılık arzularına alet ederek parçalayanlar, tevhid için değil de Müslümanların bölünüp parçalanması için çaba sarfedenler anlamına gelir.[17] Yine aynı âyetin devamında "gruplara ayıranlar" tabiri ise, her biri ayrı bir lidere uyarak vahye değil de bir sapma vesilesi olan heva duygusuna taraftarlık ederek fırka fırka olup tefrikaya düşenler manasınadır.[18] Peşinen irade ve arzularını İslâm milletinin birliğine, beraber*liğine değil de şahsi kaprislerine tabi kılarak tefrika yönüne çevirenler hakkında Allah Teala: "Kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık"(5/14) buyurarak insa*nın seçimini bozgunculuk yönünde her zaman kullanabileceğine dikkatimizi çekerek, böylesi bir tavrın yeryüzünde düzeltici bir mü'min tavrı olmadığına işaret etmektedir. Halbuki erdemli mü'minlerden beklenen olgun davranış çeşidi, ellerin, toplumun birlik ve beraberliğini boz*maya uzatılması değil, aksine, ellerin hareket gücüne yön veren manevi bir merkez konumun*daki kalbi ıslaha yönelik tedbir almaktır. Bedenlerin birliğinin tabii olabilmesi için kalplerin birliğinin tesis edilmesi gerekir. Buna ön hazırlık olarak her mü'min "Rabbimiz, kalbi*mizde iman edenlere karşı kin bırakma"(59/10) diye dua eder, bu içten ve gön*lün ta derinliklerinden gelen samimi dualarını pratiğe aktararak hep birlikte elbirliğiyle Allah'ın yeryüzüne uzatılmış olan sağlam kulpu Kur'an'a sarılarak(3/103) pekala tefrika de*nilen ve toplumun sosyal dokusunu param parça eden nifak hastalığından kurtulunabilir.

Muharref din mensuplarının hayatında da aynı tefrika hastalığının varol*duğunu haber veren Allah (c.c), Müslümanları onların içine düştüğü bu kaostan ders almaya çağırırcasına Kur'an'da şöyle buyurur: "Yahudiler, Hıristiyanlığın bir temeli yoktur, dediler. Hıristiyanlar da Yahudiler bir şey üzerinde değiller, dediler"(2/113). Böylece her iki semavi din mensubu birbirlerinin davalarını, dinlerini kökünden çürüt*tüler ve tekfire gittiler. Üstelik onların, "hepsi de kitabı okuyorlardı"(2/113). Aynı kitabı okuyan insanlar birbirlerini tahkir değil tekmil etmeleri, birbirlerini tekfir değil tahkim etmeleri gerekirdi. Onlardan her fırka cenneti kendi tekellerinde görerek dinin füruunda değil, dinin asıllarında ihtilafa düştüler(43/65). Böylece bu ihtilaf onları, inanç esaslarını sorgulamaya ve inkara götürmüş oldu.
Alıntı ile Cevapla