رَؤُوفٌ; Eşsiz, benzersiz ve sonsuz şefkat sahibi. Raûf ismi; Mahlûkatın görevlerine, kapasitelerine uygun bir şekilde düzenleme yapan, kendilerine çeşitli ruhsatlar ve kolaylıklar sağlamak suretiyle onlara karşı çok şefkatli ve pek müşfik davranandır.
“Rauf” ismi mana yönü ile "Rahim" ismi ile aynı gibi görünüyorsa da, Kuran-ı Kerim'de bu iki ismin aynı ayette beraberce zikredilmeleri, birbirinden farklı manalar taşıdıklarını gösterir. Re’fet herhangi bir kötülüğe düşmeden gerçekleşen rahmet, rahmetse; düştükten sonra gerçekleşen Ra’fettir. İkisinin arasındaki farkın öncelik sonralık, hususîlik umumîlik farkı olduğu ifade edilmiştir. Henüz istenmeyen bir durumla karşılaşmadan önce gerekli tedbirleri alıp, o kötülüğü engellemeye çalışmak Re’fettir. Yani bu anlamıyla Re’fet vikaye=koruma ile ilgilidir. Rahmetse tedavi ile ilgilidir. İsyana düşmeden önce kulunu isyandan, isyan yollarından ve sebeplerinden uzaklaştırmak Allah Teâlâ’nın Re’fetindendir. Her türlü engellemeye rağmen kul isyana düştüğünde ise, hak ettiği cezayı kaldırması O’nun rahmetindendir. Re’fet, sorumluluk ve yükümlülük belirlenirken, gerçekleşen rahmet tecellisinin özel ismidir. Hataya düşmeyi engelleyen, iyilikler yapmayı insan için kolaylaştırmaya re’fet-i ilâhî, düştüğünde, iyilikleri terk ettiğinde cezasına çözüm bulmak da rahmet-i ilâhî gereğidir. Kulunu isyana düşmeden önce tövbeye özendirmek ve yönlendirmek Cenâb-ı Hakk’ın re’fetindendir. İsyana düştüğünde ise ceza gerekli olur. O anda da cezanın ertelenmesi ve ya kaldırılması O’nun rahmetinin bir tecellisi olur. Er-Rauf oluşu Er-Rahman oluşundandır. Rahman özü itibari ile rahmet sahibi olan demektir. Rauf ise; kullarına kolaylık sağlayan demektir. Çünkü Yüce Allah kullarına kaldıramayacakları sorumlulukları yüklememesi, Yaşlılık, hastalık ve zayıflık gibi hallerde birçok ibadetten muaf tutması onun Rauf oluşundandır. Kısaca Allah’ın kullarına özen göstermesi (mecazen onların üzerine titremesi) onun Rauf oluşundandır.
İlahi şefkatin iki türlü tezahürü vardır. İradesiz varlıklara tezahürü ve iradeli varlıklara tezahürü. İradesiz varlıklarda ki tezahürü koyduğu kanun ve yasalarla olur. Allah iradesiz varlıklara yasa koyar bu Er-Rauf olan Allah’ın şefkatidir. Eğer yasa koymasaydı hiçbir şeyi öngöremez, tahmin edemez, hazırlık yapamaz ve tedbirde alamazdık. Tecrübe diye bir şey kalmazdı. Zira geçmişte yaşadığımız deneyleri yasalar üzerinden ediniriz, işte o tecrübe olur. Madde ve eşya yasasız, başıboş bir şekilde olsaydı, hayat çok kozmik olur ve felce uğrardı. Felç olmuş bir dünyada da hayat olmazdı. Özetle ilahi yasalar, Er-Raûf olan Allah’ın şefkatinin birer eseridir.
Allah'ın yarattığı tüm canlılar kusursuz, üstün bir yaratılış, mükemmel bir nizam ve benzersiz bir denge sayesinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu, O'nun rahmaniyetinin ve şefkatinin bir delilidir. Çünkü hiçbir canlı kendisi için en uygun, en elverişli yaşamı elde etmek için hiçbir güç sarfetmemiş, sadece Allah'ın Rauf oluşuna teslim olmuştur. O, Rauf olan Allah, mahlûkatın ihtiyaç duyabileceği her şeyi zaten mahlûkatına vermiştir.
Mesela; Bütün canlıların kendilerini savunmak için farklı yetenekleri vardır. Bu farklılık sayesinde doğada denge oluşur. Kimisi son derece korkutucu bir görünüme sahiptir, kimisi zehirli, kötü kokulu veya yakıcı gazlar püskürtür.
|