Bugün otuz üçüncü gün. Sensizliğimin otuz üçüncü gecesinden uyandım. Hüznüm otuz üç bin belki otuz üç milyonuncu yaşına girdi. Günlerim asır oldu otuz üç günden beri. Artık düşlerimde bile biçare bekliyorum. Derler ya "beraber güldük". Biz beraber döktük yaşlarımızı omuzlarımıza. Hep kalplerimiz bir oldu, sen güldün dikenin bana batardı. Ateş olsam cürümüm olurdun. Zerre olsan gölgen ben olurdum. En çok "aramızda kalsın arkadaşım" ile başlayan, konuştukça bin derde değişmediğim dermanım olan o sözlerin geliyor aklıma. "Aramızda kalsın!" Aramızda kaldı arkadaşım, her şeyin bende kaldı. Bir gülsen ilaç olurdun ya yarama o gülüşler de aramızda kaldı. O gülüşler düşlerde kaldı. Unutamadım. Kokun kaldı. Kokunu şimdi toprak aldı.
Ağlıyordum bir gün, günlerden salıydı. Her zaman gittiğimiz parkta buluşacaktık, hep konuştuklarımızı ve gülüşlerimizi. Her şey aynı olacaktı. Hatırlıyorum mavi bir gömlek giymiştin. O gözlerine, savrulan kirpiklerine ne de yakışmıştı gömleğin. Bir de beyaz ayakkabıların."Sen aldın arkadaşım yakışmış mı?" diye sordun. Gülümsedin. Derdim vardı ya. Bir an silindi yüreğimden sandım o masmavi gülüşünle. "Yakışmaz mı, sana hüzün bile yakışır yanlız bugün dertliyim" dedim. O mavi gülüşün soldu. Bir anda geceyi giydin üzerine. İklim gibi sevgi kokan bakışların, huzur intişar eden sözcüklerin müphem bir yasa döndü.
Neydi seni solduran? Dertliyim. Bir cümlede kayboldun. Derdim derdin oldu. Anladım. Hıçkırıklarla parçaladın duygularını. Taşmadı yaşların. Belli ki bir karar vermiştin, beni üzmemek pahasına yaşlarını yüreğine akıtıyordun. Öteden biri: "Hadi güzellerim! Durmayın güneşin altında, başınıza geçer maazallah." Necip amcaydı bu. Bende derin dalan gözlerin hızla ona kaydı, hafifçe gülümsedin parkın hemen köşesindeki pastaneciye. "Geliyoruz amcacım." Pastaneye girdik. En gölgeyi seçtik, yine aynı masadaydık. Sormadı Necip amca. Sana içine soslu badem atılmış bir limonata, bana önceden hazırladığı buzlu bir vişne suyu getirdi. "Saydım! Tam on sekiz gün oldu uğramayalı hayırsızlar!" diyerek özlediğimiz gülüşünü sezdirdi. Derken bir müşteri. Müsaade isteyerek uzaklaştı Necip amca. Ve kaldık baş başa. Limonatanı nazlı nazlı yudumluyor, bu sessizliğin benim sözlerimle bozulmasını bekliyordun. Bir süre bu alışık olduğumuz mekanı süzdü gözlerimiz. Yine dayanamadın. Açılmamı bekledin, sen açtın bir konu. Ses tonunu yükseltiyordun, içimdeki yaşların şakırtısı kaybolacak. Beni saran o sözcüklerini nefes aldığım müddetçe unutmayacağım. Cebrail'in sözleriydi sözlerin ruhuma istikamet verirken. Bazen cehennem tutuşurdu, bazen cennet kokardı kelimelerin. Dertler derya olunca, ıstırapta boğulunca yüreğim, çilekeş yetimlere anne olan şefkatle dokunurdu sözlerin. Yine hep gülümseyerek ve sakin nefesinle sıralıyordun cümleleri. Neydi benim anlatacağım derken telefon çaldı. Gül gülşeninde hilal çattı bir an, endişelendin. "Annemi biliyorsun, evhamlı. Evde değilmiş. Ütüyü fişte unutup unutmadığını hatırlamıyormuş, eve gitmemi istiyor acilen." Mahcuptun, daha beni dinleyecektin. Bu şaşkın bakışlarına güldüm, git arkadaşım. Ben seni gördüm, iyiyim, devam ederiz. Vedalaştık. Gittin. Yarım kalmış limonatanda sendeki bu hali anlamaya dalmıştım. Dudağında eşsiz bir tebessüm. Ardından el sallarken akşamın vedası sarıyordu her yeri, sanki güneşi uğurluyordum.
Yine otuz üç gün evvel seninle geçirdiğim o günü bu günlüğün otuz üç gün öncesine yazıyordum. Bir telefon. Arayan annendi. Anlatamıyordu. Hıçkırıkları çığlığa dönüşüyor, birden mağmum bir ağıt oluveriyordu. Sözcükler gelsin istemedim, dökülmesin, duyulmasın, istemedim. Anladım ki aldığım beyaz ayakkabılar seni eve götürememiş.
Ve şimdi otuz üçüncü günüm. İnce bir sızı, özlemin hüznünü yüreğime bırakıp gitmekte, usulca. Bende sen oldun, herkes seni ben bildi. Bir veda ile aktın; unutuş oldun. Yüreğimin volkanı oldun. Her gecemde ok olup saplandın hatıralarıma…Sadece yokluğun var şu günlüğümün buruk, buruşuk sayfalarında. Aramızda kalsın dostum, her şeyini özlüyorum.
Şimdi kaç akşam geçti. Kaç güneş, gündüz hayata erip gece kabristanlığında can verdi. Sensizlik uykusuzluk nöbetlerinde geçirdiğim bu kaçıncı gece. Bir dostluktu ki seninkisi hatıraları muallim şimdi bana. Mekanını biliyorum ey dost! Benim de mekanım cennet olsun, vuslatımız şenlik olsun. Can dostum. Hasılı kardeşim.
alıntı)