Adaletin bir isim ve bir propaganda malzemesi olmaktan öte değer ve anlam ifade etmediği insanlar açısından Ömer Faruk’a karşı birçok şey söylenebilecektir. Birçok kişi ferahlayacak ve belki de bu “at sineği”nden kurtuldukları için hallerine şükredecektir. Oysa onların hiçbirinin adını hatırlamayacaktır tarih. Belki de sadece kötülükleriyle yadedileceklerdir. Ama Ömer Faruk’un ismi daha şimdiden Türkiye adalet tarihine yazılmıştır bile.
Cemil Meriç’in, hepimizin kitaplarını okuyarak düşünsel yolculuğumuzu oluşturduğumuz Ali Şeriati için söylediği sözlerde olduğu gibi, “Buda’nın deyişiyle ‘göller bölgesinde bir ada olmak affedilmez bir günahtır’ diyen genç mücahit, Ayn al Kuzat’ın akıbetinde kendi istikbalini görüyordu: ‘Evet, cehalet çağlarında bir cinayettir şuur, mazlumlar ve zeliller toplumunda ruh ve gönül yüceliği”.
İdamla yargılandığı esnada Sokrates’in söylediği gibi ise, bir at sineğini yok etmek kolaydır. Ama Sokrates’in diliyle “Tanrı size acıyıp benim yerime başka bir at sineği gönderinceye değin, yaşamınızın geri kalanında uykuya dalarsınız yine.” Devletin başına tebelleş olanlar açısından Sokrates gibi at sinekleri, huzur bozucu, rahatsızlık verici tiplerdir.
Ama şayet bir Batı felsefesi var ise bunun dayanağı Sokrates’tir. Sokrates’i şikâyet eden, yargılayan ve hakikati dile getiren sesini susturanların ismini ise kimse hatırlamamakta.
Ümit Aktaş
|