Yüce Allah (c.c.): ‘Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namazı dosdoğru kılın ve Allah'a ortak koşanlardan olmayın. (O Müşriklerden olmayın ki) Onlar, dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendilerinde olanla böbürlenmektedir.’ (21/31-32) buyurmakta.
Kur'an'ın bu uyarısına rağmen Şii olsun, Sunni olsun ya da ister Mürcie, ister Mütezili olsun kim ne olursa olsun Kur'an'a ve onun sahih yorumu ve pratiği olan sünnete rağmen bir görüş bir tavır benimsiyorsa o kimse ya da kimseler Allah ile aralarına mesafe koymuşlardır.
Belirli yaşa gelmiş ve üstelik belirli birikimi olan, aidiyetinin de İslam olduğunu söyleyen kimseler hangi mezhepten, hangi hizipten olurlarsa olsunlar onların ihtilafı ‘Tevhid’de Vahdet’ yerine "mezhep’te meşreb’te vahdet" ortak paydasında buluşmaları sadece küfrün odaklarına güç vermiyor. Müslümanları da zaafa uğratıyor.
Gençlik gittikçe deizme, orta kuşak ateizme, orta kuşak üstü olanlar da narsizme yöneliyorlar. Bunların tümünün vebali bizlerin omuzlarında.
Rahmet ihtilafta, ötekileştirmede değil, rahmet ‘Tevhidde Vahdet’tedir. Şiiler ve Sünniler hepsinin ortak ismi ‘Müslüman’ öyleyse her iki grupta ve diğerleri de dinin sabitelerine bağlı kalarak değişebilenler, içtihada açık olanlar üzerinde diledikleri gibi farklı görüşler ortaya koyabilirler. Keza bu tür yaklaşımları da bir zenginlik olarak değerlendirmeliyiz.
İmam Ebu Hanife'ye sorarlar: ‘Ey İmam! Bu görüşlerin mutlak doğru mu?’ O da: ‘Belki de mutlak yanlıştır. Zira benim söylediklerim doğrudur, yanlış olabilir. Başkalarının söyledikleri yanlıştır, doğru olabilir.’ der. (M. Ebu Zehra Ebu Hanife)
Alinti
|