Konu Başlıkları: Bu Mübarek Zat kimdir ??
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Mayıs 2021, 01:52   Mesaj No:5

Mihrinaz

Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:15
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:44
Mesaj: 12.625
Konular: 1332
Beğenildi:12783
Beğendi:9391
Takdirleri:29400
Takdir Et:
Standart

EN İYİ İNSANLAR PEYGAMBERLERDİR

Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v) Allah, yolda nasıl yürüneceğini değil, nasıl insan olunacağını öğretmek için vahiy göndermiştir.

Sakalı ne kadar uzatacağını, suyu kaç yudumda içeceğini, dişlerini hangi bitkinin dallarıyla nasıl temizleyeceğini vahiyden öncede biliyordu. Ebu cehil de dahil tüm müşrikler aynı bitkiyle temizliyordu dişlerini..

Peygamberin her hareketinin, her konuştuğunun "vahiy" olduğunu iddia edenlerin tasavvurunda iradesiz ve "aptal" bir peygamber var!
Yemeğin nasıl yeneceğini, deveye nasıl binileceğini, eşine nasıl muamele edeceğini, çocuklara nasıl davranacağını vs. bilmeyen bir "peygamber!"

Yani Allah'ın, vahiy almasa yeryüzünde barınması mümkün olmayan, hiçbir fikri bulunmayan, çevresinden, koşullardan yalıtılmış, hatta insanlığından âzat olmuş bir insanı elçi seçtiğini zannediyorlar..

Giydiği elbisenin rengini, modelini, vahiy belirledi sanıyorlar! Mekkelilerin daha önce İskoç tarzı etek giydiğini, başlarına Amerikan çobanlarının (kovboyların) şapkasını taktığını zannediyorlar..

Daha önceki peygamberlerin de aynı şekilde birer melek oldukalarını, geldikleri toplumun hepsinin birer ucube, birer canavar olup iyilikten, hayırdan hiçbir şey bilmediklerini, peygamberlik kurumuyla birlikte “insanlaştıklarını” düşünüyorlar! Vicdan denen, ahlak denen/etik denen, kural, adalet denen, fıtrattan kaynaklı hiçbir hayrın insanlarda bulunmadığına inanıyorlar! Oysa bu değerlerden üzerinde taşıyan insanlardı hidayete erenler...

Peygamberlerde bu değerler bulunduğundan sebep seçilmişlerdi. Ve bu değerler umurunda olmayan insanların kendilerine “müslüman” dediklerinde müslüman olamayacaklarını, insan olmadan müslüman olunamayacağını bilmiyorlar.

Bütün peygamberler vahiy almadan önce ahlaki ve insani değerleri, adaleti, merhameti içselleştirmişler ve hayatlarını bu değerler üzerine bina etmişlerdir.

Güneşin hangi taraftan doğduğunu, yağmurun ıslattığını, toprağın yağmursuz kalınca kuruyacağını, yukardan atılanın aşağı düşeceğini, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinin canavarlık olduğunu, insanın çıplak dolaşmasının edepsizlik ve hayvanlık olduğunu, eşyaya kul olmanın insanlığa ihanet olduğunu bilmeyen bir insanı Allah elçi olarak seçmez! Hele insan olmayan bir varlığı insanlara rehber olarak asla atamaz.

Yanılma ihtimali bulunmayan, insanlar gibi yiyip içmeyen, bir yerden bir yere uçarak giden, parmaklarından sular fışkırtan, bütün dertlerin sebebini ve çözümünü gözlerini yumarak tahmin eden bir insanın örnek alınması mümkün değildir çünkü.. Yani peygamberler insandır. Buna iman etmemek peygamberlik kurumunu red ve Allah’a muhalefet etmektir. Bunun, “O da bizim gibi yiyip içiyor.

Bize elçi olarak melek gönderilseydi ya!” diyen müşriklerden hiç ama hiç bir farkı yoktur!

Peygamberin her söylediğini, her yaptığını, her düşüncesini vahiy olarak anlayan zihniyet sahiplerinin asıl yapmak istedikleri peygamberi yüceltmek değil, ona insanüstü bir misyon yükleyip örnekliğini katletmektir.



Allah rasulü bir melek veya (hâşâ) bir robot değildi! İnsan olmanın gereği olan ahlâkı, adalet duygusunu, merhameti üst düzey olarak yaşamına hakim kılmış bir insandı. Elçi olarak seçilmesinin sebebinin bu olduğunu Allah söylüyor.

Bu değerlere uymasının ölçüsü giydiği kıyafet, başına taktığı sarık, sakalının boyu, dişini temizlerken kullandığı ağaç dalı, ya da Arap olması falan değildi; Sadece insan olmasıydı.

İnsan; yani yanılan, kırılan, üzülen, bilmediği için araştıran, ihtiyaç sahibi olduğu için çalışan, kader olduğu için yetimliğe sabreden, bedensel ihtiyacı olduğu için evlenen, sevdiği için hayal kırıklığı yaşayan, kızdığı için uzaklaşan, güldüğü için ağlayan, ağlayabildiği için gülen, yaşayabilmesi için yemek yiyen… yani bildiğin insandı.

Bunların nasıl yapılacağını da Mekkeli ortalama bir insan nasıl biliyorsa, o da aynı şekilde ve aynı yöntemlerle öğrenmişti. Ekstra bir özelliği yoktu! Zaten ekstradan insan olmak için ne zekâya, ne bedensel üstünlüğe, ne çevresel faktörlere, ne soya ne sopa ihtiyaç vardır; Ancak sorumluluk bilincine-takvaya ihtiyaç vardır! Üstün zekâ ile, soy ile, yaradılış özelliklerine göre, çevreyle vs. üstün olunacaksa, Allah adaletsizlik yapıyor demektir! Bu ise Allah’a iftiradır…

Hasılı; Hz. Muhammed peygamber olmadan önce insan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini, yemeğin hangi elle yenileceğini, insanların nelerden incineceğini, hayvanların merhamet ihtiyacını, çocukların nasıl sevindirileceğini, yolda nasıl yürüneceğini, hasta olunduğunda bitkilerden şifa bulunacağını biliyordu.

Çünkü bunu içinde yaşadığı toplum da biliyordu. Onlardan öğrenmişti.

Vahiy almasına gerek yoktu bunlar için... Çünkü o aptal değil, aklını aktif bir şekilde kullanan, ahlaki değerlere en üst düzeyde riayet eden, insanlığın zirvesinde bir ademoğluydu. Seçilmesinin yegane sebebi de buydu.



Peygamber insandı ve hayvanlara nasıl davranılacağını, nasıl yanılgıya düşüleceğini biliyordu. Vahiy ona yemeğin nasıl ve hangi elle yeneceğini değil, nasıl daha iyi bir kul ve insan olunacağını öğretti! Yoksa yemeğin hangi elle nasıl yenileceğini Mekkeli müşrikler, Rumlar, Yahuduler, Hıristiyanlar, Türkler, ateşperestler vs. hepsi biliyordu! Onların bildiğini peygamberin vahiyle öğrendiğini iddia etmek saflık değilse, peygamberi “aptal” yerine koymaktır! Oysa o aklını aktif olarak kullanan zirve bir insandı.

Yiyeceğin nasıl ve neresinden tutulacağını her insan bilirde, insanların kalbinden nasıl tutulup Allah’ın yoluna nasıl çağırılacağını her insan bilmez. İşte bunun için gönderildi Hz. Muhammed. (s.a.v)

Hep beraber bunu öğrenelim. Ahirette misal, “kaşığı hangi elinle ve nasıl tuttun?” diye bir soru yok! Ancak, “Senin gibi bir insanı sana örnek olsun diye elçi gönderdim; neden örnek almadın?” diye bir soru var!.. Ve onun en güzel örnekliği Kur’an’ı hayatına hakim kılmaktır.

Yemek dediğin, fistan dediğin, sarık, sakal, takke dediğin, çörekotu dediğin şeyler yöresel, kavimsel, hatta kişisel, geçici ve tercih meselesidir. Güneşin devinimi, insanların eşyanın değişik kullanış şekillerini keşfetmesi, karın yağışı, soğuk ve sıcak havayla birlikte, doğu-batı, güney-kuzey, Çöl-Kutuplar, Afro-Anglo, kızıl-sarı vs. çeşit havaya dönebilir bütün bunlar...

Ancak güneş nereye ne zaman doğarsa doğsun, hava nasıl olursa olsun, İnsan bu evrenin neresinde olursa olsun, hangi renk deriye sahip olursa olsun, kar veya taş yağsın hiç fark etmez; İnsan olmak farzdır! Hem peygambere hem peygamber olmayanlara!..
Her insan müslüman değildir ama, her müslüman insan olmak zorundadır. "En insan müslümanlar" ise peygamberlerdir. Onları insanlıktan azad etmeye çalışanlar ise insan olamazlar! Vesselam..

Ramazan Yaman
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla