Kartal yuvasındaki yavrularını korumak isteyerek yavrularını kanatlarının altında toplamak için kafalarını çatlatırcasına gagalıyordu. Âdeta "Anlayın! Uyarıyorum! Girin kanatlarımın altına!" diyordu. Kartalın yüreği yavruları için acı ve heyecanla atıyordu. Nasıl da merhametliydi kalbi, nasıl da sertti gagası!
Bir yandan yavrularını almaya, öldürmeye çalışan düşmanlarıyla mücadele ediyor bir yandan yavrularını kanatları altında toplamaya çalışıyordu. Nasıl da mücadele ediyordu!
Sonra saat geldi. İndirdi kanatlarını yavrularının üzerine. Dışarıda kalanlara sırtını döndü. Uyarmıştı, çağırmıştı kanatlarının altına. Artık çok geçti. Gökten taşlar yağmaya, yer sarsılmaya başladı. Kimse için sığınılacak bir yer yoktu. Dağlar sarsılıyor, yerin üstü altına getiriliyordu. O kanatlar, yumuşacık tüyler nasıl koruyacaktı? Dağlar bile güvenli değilken! Yavrular sığınıp saklandılar. O vakarla gözlerini yavrularına çevirdi. Her şey parça parça edilirken, yeryüzü altına gelirken o yavrularının üzerine kanatlarını indirdi.
Düşman acımasız ve zalimdi sözleri ise sözlerin en tatlısı.
Amerika kavgacı, zalim ve merhametsizdir. Sözleri ise yumuşak "Barış, adalet, insan hakları!"
Allah gafurdur, rahimdir. Azabı ise azapların en elimi.
Melekler korkutucuydu İbrahim'e. Verdikleri müjde müjdelerin en güzelinden biri.
Melekler güzel, sevimliydi Lut kavmine, öyle mi? Yaşattıkları dehşet dehşetlerin en hûşu uyandıran dehşetlerinden biri.
Kör müydü kafirlerin gözleri nasıl görmediler? Sarhoş muydular nasıl tanımadılar? Yoksa ikisi birden miydiler?
"Ömrüne yemin olsun onlar sarhoşlukları içinde kördüler!"
Kördüler peki duyabildiler mi?
Gün doğduğu sırada yakaladı onları sayha/korkunç ses.
Burçlarla süslenmiş gökyüzünden yağdı taşlar. Ne kadar güzel, öyle mi yıldızlar? Gözleri sarhoş eden güzellik! Görmüyor, korkmuyorlar. Hameimmimmesnundan yaratılmış insana o güzel gökten yağdırıldı hicâretemminsiccil. Gökte bir kapı açılsaydı ve yükseltilselerdi de gözlerimiz sarhoş oldu ya da sihre/kandırıkçılığa maruz kaldık diyeceklerdi.
Onlar yeryüzünden göğe çıkarılmadı, âdeta gök indirildi üzerlerine.
Yeryüzünde süslemişti şeytan onlara. Evini süslemişti kıyamazdı evine ev eşyalarına, tarlasını süslemişti kıyamazdı tarlasına, koyunlarını, atlarını, altınlarını, evlatlarını süslemişti; kıyamazdılar onlara. Üstü altına getirildi şehrin. Evler, tarlalar hayvanlar altınlar, kıyılamayan ne varsa kıyıldı. Yeryüzünde süslemişti şeytan. Yer üstü yer altına dönüştürüldü.
O sarhoşlukları içindeki körler helak edilirken biz müminler arkamıza bile bakmadık. Göz ucuyla bile bakmadık. Gök üzeelerine yağdırılıp şehrin üstü altına getirilirken biz emredilen yere gittik.
Eykeliler, ashabı eyke, ashâbı sedir ağacı da zalimlerdendi. İntikam aldık onlardan. Her ikisi de birlikte imâmimmübîn. Hicr/taş halkı da dağlarda âminin evler yaptılar. Emin olduklarını düşündüler. Nasıl görmediler? Onları da sayha yakaladı sabahleyin. Duydular?
Fıtratını değiştirmese insan ne diye göğün fıtratını değiştirsin Allâh? Gök gökte kalmaz mı? Yerin üstü ne diye yerin altına dönüşsün? Fıtratı niye değişsin? Dağlarda güvenle yaşanmaz mı?
Gökten taşlar yağarken, yerin üstü altına getirilirken, dağlar bile korunaklı değilken çığlıklar koparken, herkes kaçışırken nerede güvende olur ki insan? Dünya malı birer birer değil hepsi birden yer altına gömülürken. Yeryüzünde mi süsleyecekti iblis? Yeryüzü yer altına getirilirken?
88- Sakın onlardan birtakım sınıfları faydalandırdığımız şeylere gözlerini dikme! Onlara üzülme ve mü'minlere kanadını indir!
|