Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Eylül 2007, 01:57   Mesaj No:31

CaferTayar

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:CaferTayar isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 89
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 555
Konular: 227
Beğenildi:15
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart RE: tasavvuf hakkında bir soru

bide tüm forum sakini doslara bu beyanla bir şiirin iz düşümünde tefekkür eylemelerini ve bu yazılanların hakikatimize neler katabileceğini yüzleşerek hatırlatırım


Yalan olan bu âlemde ne yaptığımızı anlamadan,

Nasıl ve niçinlerin bile cevabını düşünemeden,

Düşler denizinde düşe bata bir yaşamdır, hayatımız.

Hay’dan gelip, Hu’ya gidilen bir seyahattir bu.

Böyle diyenlere gülüpte, abdal denilen âlemdir

Dairenin çemberinde, dolap beygiri gibi dönülen

dönerkende fark edilmeyen yanmalardır tuuli emeller

Ne yanmayı, biliriz bu âlemde ne de sönmeyi.

Ama bir yangın vardır herkesin gönlünde.

Oysa doğmak ve ölmeklik ne demek?

Buna bile vakıf olamadıktan sonra,

Yaşamak neye yarar hedefi olmayan herkes gibi,

herlikte feri sönmüş bir gönülle, erliğe, soyunmak

Adam olmak, erliğe soyunmak mı acep,

Yoksa er kişi niyetine

Kılınırken duyulan o “er” komutunun,

İş işten geçtiğini, ölene değilde henüz

Gözü açık olan dirilere bir mesaj gibi sunuluşumu gerçek?-

Aslında, açık gözle kapalı göz arasındaki nüans farkı,

O farkı fark edememenin sancısıdır gönlümüzdeki, herhal.

Aslında bu sancı gönlümüzü burarken,

Biz hala mali hülya hayalleri kurmakta değilmiyiz?

Şu an bir düşünün nerdesiniz,

Neylesiniz ne yapmaktasınız

Ya ben, Ah nefsim niçin bu kadar asisin,

Asiliğin hükmünü sürdürürken beden sperlerinde,

Sana ram olunan bir ömrün

Heder oluşunu seyretmekten başka ne yapabildim ki?

Özünde ve sözünde dimdik bir irşat edenle

Birlikte olamadın ve bilemedin

levvamenin kirizlerini gönlünde!

Levm, bir isyandı, belki bir baş kaldırmaydı,

Bir itiraftı gerçeğe,

Bir tevbe, bir tezkiye, bir gözyaşıydı zahir.

Ruha pranga vurulmuş esarete müptela

Ve insan bu müptelalığa rağmen zindanda.

Hatta gün ve gecelerini bilmeden yaşayan,

Sonrada bir merhamet elinin sımsıcak güveninde,

Açılan kapılardan gün yüzüne, yani hürlüğe azad edilen.

İşte bu karmakarışık fikirlerin fırtınalarının dinipte,

Asude bir latif denizin durgunluğuna yansıyan güneşle

mülhime sahillerinde rıza merhametinde,

Saf ve duru kumlar üzerinde,

Rahman güneşinin şualarında şifa bulmak

Ne kadarda güzel olurdu.

O ıssız, bakir ve temiz sahillerin gönül korsanları,

Denizlerin amazonları mesabesinde bir su perisi

Veya denizkızı gibi masum ilhamları,

Şehvet kanıyla kara kâbuslara dönüştürürken,

Hürlüğe hasret hayatını Hz. İnsan olarak

Bu sahilin ötesine götürüp, Rahmet padişahına

Emanet sunması gerekirken insanın;

Bilemeden ve bulamadan

İlimden yoksun olarak yakalananlar,

O saf gönlerini ve o saf denizin, o saf kumlarında,

O saf demde mülhimenin hilesinde heder eylerler ki;

O zamanda “ah mürşit, vah mürşit” diye inlerler... İnlerler.

Lakin iş işin içinde hiç olmuştur gayri.

İşi, işin seyrinde ilmedenler,

Sabrın çile tezgâhında tevekkül ipini dokurlarda...

Gönüllerinde “Rabbi zidni ilma” okurlar.

Ve dalarlar hikmet denizinin sularına,

Varırlar sevgilinin diyarına.

Bir rüzgâr eserki, cennet kokularıyla.

Selam sukünetinde sunulur,

Can kâselerle, kâfur şerbetleri.

Göz, görebildiğine mest olur,

Gönül ferahın afi tabında itminana erer.

Bir fitnei ahu gözlerinde ceylan.

Ve o ceylan bakışlarla okunu gönderir ki,

Ne devran kalır, nede seyran.

İtminan, isyan-ı şiddete döner

Emredici nefsin hırsında yücelerin ihtişamından,

Aczi yetin en alt derecelerine, inerek

Bir anda yine bel hum adal olabilir.

İşte o zaman, bütün geçen zaman,

Bütün emanetler, bütün gayretler heba olur.

Ve bir ömrün sağından gelen sadalar sukut eder

Ve başlar şimalin cinnet anarşisinin ceberut cengi.

Ne oldum” demeden, “ne olacam” diyenlerin

Gönül tokluğunu oluşturan tezkiye,

İmdat eylemezse vay ki vay “

Ben neymişim” diyenlere.

Allame ve hazerfen sahibi,

Ve sahib-i zemin, sahib-i zaman

Ve bed-i zamanlıkla ünlenipte,

Hocalıkta koca olamadan,

İlmin hevasından kemal bulamadan,

Rahmet sahilindeki, rıza koyuna

ulaşalabilirmi acep insan?

Bir nida hitabı gelir gönül kavuzlarından

Ve ancak gönül kulaklarından dinleyen algılayabilir.

Nice büyük, büyük âlim, bu haliyle yok oldu.

Onların bu büyüklüğü sorsanıza ne oldu?

Tövbenin tezkiyesi, teslimiyetin tebessümünde

Mecal ver ipte kullara,

Ol raziyenin koynunda

Kucaklarsa kişi, rahmet damlalarını...

O rahmet damlalarının nefs kabuğunda

Ruh istiridyelerinin incilerini

Nasıl büyüttüğünü,

Bir damla rahmetin katresinde

Bir âlem can bulduğunu,

Selamın saf rengini nurun şuasında

Şafak bakireliğinde bilenler,

Şükrün rıza beratında tebrik edilip,

Şefaat-ı Resul adına onanırlar ki,

Artık raziyede rızaya teslim bir bilge olupta,

Muhabbet sarayına

Muhammed’i konuk olarak,

Davete hak kazanır.

Ve böylece, merziye sarayına girmenin bedeli,

Mersiye okumaktır.

Muhabbetin “bela” sırrını aşk ederek,

Muhatabı hazzetmek ve hasretmektir aşka.

Âşık gönlün o tertemiz vadilerinden akan,

Hasret sularının şırıltılarında

Coşkulu bir sayha ile davudi bir ritmin eşliğinde

Okurken mersiyesini, ruh,

Rızkın bin bir lezzetini tatmanın saflığında,

Adeta Rezzak’a şükrünü hammdin binbir ismiyle

İfade ederki, ol dem

Vuslat ve Vedud tecellisi istila eder varlık âlemini.

Kulluk, amel ve beden, aşk, sabır

Ve vuslat birbirine karışıp, mürekkep olurlar.

Ve o mürekkep olur ki, her bir ağza

Bir olur ve dil O’nu söyler,

Kulak O’nu işitir, göz O’nu görür,

Beden O’na gider.

Tasa, tevbenin sabrı ile akrabalığını bilip, utanır söylemekten,

üzüntüsünü, zulmün ramında bilip,tevbeye sarılır ve susar.

Huzur gözlerinde tatlı bir hazla ulu divanın kıyısında rahmetlerini görüp,

razı olarak rıza tespihlerine gark olur.

Ve kul, ezel ve ebedin zahiri ve batınında,

Hayrında O Hu’da oluşuna ayn-el haz ile

ilm-el haz, hakk-al haz nidasıyla

Bir tadil-i hal eylerki,

Artık makam, mevki, merzuklukta

Saf bir gönül suretinin, siretindeki

Vedud-i şualar nur-u muhabbette sinleşerek,

Saf bir gönül, saf bir beden, saf bir kul eyler insanı,

O zamanda ben, sen yoktur, yalnız O vardır.

Yani Huvellahu ehad dır o,

huvellahu la ilahe illallah, huuu

Muhammedun Resulullah.

Ezel zaman anı, anla dem bu an.

Özler Onu özler, sözler Onu söyler,

Gözler Onu gözler, sesler Ona sesler,

Onsuz bu âlem sonsuz, sonsuz sen olmasanda,

Senle bu âlem müzeyyen.

Âlem Allah’ın lutfu kullarına, kullar ihsanı kollar,

Kollar semaya kalkar, diller Ona yakarır,

Sema ile sena sevgiyle selam olup,

Sunarlar kulluk sevdasını sevgiliye.

Sudan sudur eden varlık,

Mürekkebin karmakarışıklığından eğer arıtabilirse kendini,

suskunluğunu sabahında bilir saflığının fendini.

Nazar eyleyen Hak’tır,

Ömür bir ihsandır ki, kul olana bilmemek ahlaklaşmamaktır.

Bilmek istersen eğer, bil, bul bilge birini,

Birliğe ermek başlamaktır.

Besmeleyle başla,

Öğrenenle öğreten övülmeye namzettir.

İlim tahsil eylemeyene hayat, hayırsız zahmettir.

Talip ol, talep et ki, matluba eresin!

Bilmek, cahillik ile irad ederse eğer,

Bu sözü sona erdir, sözlerse talibe değer.

Harf ateşi, cümleyi yakıpta kor eyledi,

Söylemeyi O murad eyleyip, lakin yine dil söyledi.

Her kimki bu sözlere gönülden “beli” derse,

Ezelde hal böyleydi, şimdide kal böyleydi.

Ya Rab! Hamdimizki hamdine tab eyleriz,

Naat-ı şiirler ile yâre selam söyleriz,

Şu yalan dünyamız yazgısı devamına

Dostlara bu geceden bir kez daha

Merhaba deriz ve emaneti peyleriz.

varıdatı sır yani



GÖNÜL DOSTU
Alıntı ile Cevapla