Misafire ikrâm edilenden sorgu suâl yoktur!” Biz de bunu diyene şunu düşünmesini tavsiye ediyoruz: “Allah için dön de bir bak, bu sofra ikram sofrası mı, israf sofrası mı? Bu sofra kurulurken, irade neye teslim olmuş? Sünnete mi, şehvete mi?” Üstelik bir de “Kusura bakmayın bir şey yapamadım!” cümlesi var ki bunu kurabildiğimize göre, ya gerçekten onca nimeti adam yerine koymuyoruz ya da Allah’tan da hakkıyla korkmuyoruz.
Ne yazık ki çoğu yerde, ikrâm ettiği zannıyla israf eden, böyle yaparak helâli, farkında bile olmadan harama çeviren bir davranış tarzı benimsenmiş. Gerek günlük sofralarda, gerekse misafir sofralarında bir gösteriş arzusu, bir “Ne derler!” korkusu almış başını gitmiş. “O beş çeşit yapmıştı, ben üç yaparsam olmaz!” diyenler, çeşit sayısını on beşe, yirmiye, otuza çıkarmakta beis görmeyenler, israfta birbiriyle çılgınca bir yarışa girenler, böylece ömrü mutfakta geçip, hayatının en temel meselesi olarak yemek pişirmeyi seçenler çoğalmış. Sünnete uygun ikram etmeye gayret edenler, tembellik ve cimrilikle suçlanmış. “Tek çeşit yemek” kavramı, artık sadece sözlüklerden değil, anlaşılmaktan da çıkmış. Mihenk taşı sünnet olmayınca, değer yargıları değişmiş. Bir hatun, ne kadar çok yer ve yedirirse o kadar mârifetli, ne kadar az yer ve yedirirse o kadar illetli kabul edilmiş. Misafir kabûlleri eziyete ve külfete, misâfir olmak da çileye ve zahmete dönüşmüş.
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |