Her şeyin tek ve gerçek sahibinin yalnızca Yüce Tanrı'nın olduğunu nasıl unuttunuz? Her şey O'ndan gelip istediği zaman yine O'na dönmeyecek mi? Tıpkı bizlerin de günahlarımız ve sevaplarımızdan başka hiçbir şeyi birlikte götürmeden O'na döneceğimiz gibi?
Ve şunu da bilin ki Tanrı'nın gözleri bir sarayın görkemli kapılarının ardında olanları da görür, bir kulübenin kerpiç duvarları arkasındakileri de...
Hasan El Vezzan, Endülüs de doğmuş bir Müslümandır. Engizisyon saldırıları yüzünden ailesiyle Fas'a göçmek zorunda kalmıştır. Ülkedeki siyasi olaylar yüzünden kendini önce Kahire'de, sonra da Roma'da buluyor.
Babası Muhammed'in Müslümanları Hristiyanların zulmünden kurtarmak için yaptığı göçten ve ailenin hayatının bu göç sonrası nasıl değiştiğinden bahsediliyor. Granada Hristiyanların eline geçince zulüm baş gösteriyor bu zulümden sadece Müslümanlar değil Yahudilerde etkileniyor. Zorla vaftiz edilmeye çalışılıyor ya da vaftiz edilmeyi kabul etmezlerse ölüme mahkum ediliyorlar.
İlk bölümde müslüman kent Granada nın çöküşü anlatılıyor. Hristiyan Engizisyonu tehlikesine ilişkin Yahudi olan Sara'nın müslüman Selma ile arasındaki konuşma.
" Bu kent alındığı zaman sizin altınlarınıza ve evlerinize bizimkilerden daha mı az el konulacağını sanıyorsun? Granada da hepimiz bir gemide gibiyiz, birlikte yüzdük, birlikte batacağız. Yarın göç yolunda hep birlikte...."
Nasri sultan Boabdil şehri Fernandoya teslim edişi ve utancından, pişmanlığından ağlayarak sarayı terkedişi sonrası annesinin sözleri: "Bir erkek gibi savunamadığın ülken için, şimdi bir kadın gibi ağlıyorsun."