Alıntı:
iklimya Üyemizden Alıntı
Değerli Hizmetkar Hocamızın hoşgörüsüne sığınarak, kendi kaleminden dökülen duygularını sizlerle paylaşmak istiyoruz... Hz. Süleyman (a.s.)'ın emrindeki rüzgarla başlıyor yolculuğumuz. Mekke'nin karanlık sokaklarında dolaşıyor ve Nur'un doğduğu evden geçiyoruz. İnsanların zulmünden sıyrılıp tefekkürün kucağı Hira'ya çıkıyor ve Nur dağından Mekke'ye bakıyoruz, dünyayı görüyoruz. Hz. İbrahim'in davetini duyunca dayanamıyor, kendimizi Kâbe'nin avlusunda buluyoruz. Gözümüze takılan telaşlı bir ananın peşine düşüyor, Safa Merve arası gelip gidiyoruz. Susuzluğumuzu dindirmek için Hz. İsmail'e can veren zemzem kuyusuna koşuyoruz. Sonra Medine'nin davetine dayanamıyor kendimizi sabah rüzgarının kollarına bırakıyoruz. Rüzgar bile O (s.a.v.) soluklandı diye Sevr'e uğrarken, mağaradaki yılan deliklerine bakıp göz yaşlarımızla toprağa ' Sıddık' yazıyoruz. Medine'nin girişinde sanki ensar karşılıyor bizi, Taleal Bedru söylüyoruz. Mübarek bir devenin ayak izlerini takip ederek hurma bahçelerinden geçip, Gül kokusunun kaynağına iyice yaklaşıyoruz. Artık O (s.a.v.)'nun olduğu yerde zaman duruyor, mekan bitiyor ve biz Sonsuz Nur'da kayboluyoruz. Gözleri kapalıyken görenlere ne mutlu ancak bizim gibi gelip de göremeyenler Veysel Karani'yi anıyor ve İmam-ı Azam gibi " Yanında olup kıymet bilmemektense, uzağında hasretiyle yanmayı tercih ederiz" diyerek avunuyoruz. HİZMETKAR |
Allah Rasulunun ayak izlerini arayanlarda hayalimizin yolculuğu, bugünün yolculuğuna kafa tutuyor. Rasulden, Onun Mekkesinden, Kabesinden, Hacer annemizin Sefa Mervesinden neredeyse hiçbir iz taşımayan; rezidanslar, kuleler, VIP oteller arasında nokta kadar kalmış, her yeri inşaat olan Kâbe'ye İslam tarihi bilgisine hayal yolculuğu yaptırarak huşu ve şevke varılır. Hayal ve gerçek...
Hasretimizin samimiyetimizin sınandığı Mekke ve Medine...