CENNET VE CEHENNEM
Bu âlemin mutasarrıfının (idârecisinin) mâdem
nihâyetsiz böyle bir keremi (ikrâm ediciliği),
nihâyetsiz böyle bir rahmeti,
nihâyetsiz öyle bir celâl (nihâyet derecede büyüklüğü) ve izzeti (şânının yüceliği) vardır.
Nihâyetsiz celâl ve izzet, edebsizlerin te’dîbini (edeblendirilmesini) ister.
Nihâyetsiz kerem, nihâyetsiz ikrâm ister.
Nihâyetsiz rahmet, kendine lâyık ihsân ister.
Halbuki bu fânî dünyâda ve kısa ömürde, denizden bir damla gibi, milyonlar cüz’den ancak bir cüz’ü yerleşir ve tecellî eder (görünür).
Demek o kereme lâyık ve o rahmete şâyeste (yaraşır) bir dâr-ı saadet (saadet yeri) olacaktır.
Zülfikār