Geçmişle bir isim üzerinden kurduğun bağ aslında ona yüklediğin anlamdan alıyor bütün değerini. Anısı var diyerek biriktirdiğimiz, sakladığımız ne varsa; bazen bilinçli bazen de bizden bağımsız vedalaşmak gerekiyor. İşte o vakit hızlı bir durum değerlendirmesi yapmak ve eşya bile olsa helalleşerek vedalaşmak kalbini dünya üzerindekilere bağlamamayı da öğretiyor bize.
Bende bir örnek vermek isterim. Taşındıktan sonra evdeki bazı küçük eşyaları soruyorlar ben "helalleştik" diyorum.) Bu attım anlamına geliyor.)) Nasıl atarsın, çok hatırası vardı, hiçmi için sizlamadı gibi eleştiriler geliyor hâliyle. Geçenlerde, kendi el boyamam olan, 16 senelik ahşap bir ekmek kutusunu attım (artık ahşabı bozulmuş yani) Onun üzerinden bu şekilde bir konuşma geçti. Çok yer gezdiğimizden midir bilmem çocukluklari, oralardan kalan eşyalarla kurdukları bağ biz bildiğin naftalinli sandık gibiyiz.)) evdekilere geçmişte kalanlarla vedalaşmanın normalligini anlattım. Şöyle ki;
Sevgili ailem evde görmediğiniz şeyleri "nerde" diye sormayın artık. hepsiyle helleştim. Attım diyorum ama geri dönüşüme koydum ve anında ihtiyacı olan biri tarafından alındı. Ben Gazze'yi gördüğümden beri dünü dünde bırakıyorum. Bugün rahatız ve bir savaşa bakar dününüzü aramak. Bakın onlar bugünün mücadelesini veriyor dünü hatırlayıp ye'se düşmüyorlar. Çıkın şu anı, geçmiş, değerli, vazgeçememe sendromundan.
Arabalardaki dikiz aynası arkaya şöyle bir bakıp önüne devam edebilmen için vardır. Sürekli arkaya bakarsan kaza yaparsın. Geçmişe şöyle bir bak sonra sağlıklı yol al. Geçmişte bırakmak zorunda olduğunuz herşeyle "helalleşin" ve arada dikiz aynasina bakar gibi devam edin. Dünyayı sırtına sarmadığını, kalbine bağlamadığını farketmeli. Bu bencillik değil insanî ve güzel birşey