Alıntı:
Mihrinaz Üyemizden Alıntı
İlginçtir Kuran'da kalp/onların kalpleri çok geçer ama beyin geçmez. Alimler bu konuyu uzun uzun tartismislardır. Kalbin yeri neresidir? Kan pompasımı? Kuran bu denli kalbe yer verdiği yerde İmamı Azam Ebu Hanife kalbin yerini akıl olarak göstermiştir. Kalbin tastiki dediği yer de aklını kalbin süzgecinden geçirmektir.👇 Yitik sevda hocamızdan Kuranda kalp geçen ayetlerle çok değerli bir çalışma. Birde akıl üzerinden inceleyin, Kaybımız olmaz. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Neden akleden kalp? Beyin çağındayız, bilgi amaç ve araç yolundan çıkıp put halini aldı. Yüzyıllar boyunca da bilim ve İslam küs yaşadı. Taklid-rivayet kültürü ile masallara ikna yaşadık. Bedelini tüm İslam coğrafyası ödüyor. Oysaki ilk dönem İslam alimleri bilgi-bilim-fen ile kolkola giriyor, hakikate ulaşma aracı olarak kullanıyorlardı. İslamın muhteşem yüzyılları idi. Ne zaman bilgiyi ve bilimi İslamın ayağına bağ gördük ayetin dediği gibi pislikten kurtulmuyor mahkum İslam dünyası. İslam alimlerinin hakikati sadece duygulara, ilhama hasreden ve sadece kendilerine özgü gören bakış açıları zerre katkı sağlamamışken paramparça bölük pörçük ettiler. Hemde "dinlerinizi parça parça etmeyin" ayetine rağmen...
Allah aklı olan ve akledebilecek yaştaki insanın BAKMASINI , GÖRMESİNİ ve buna göre akletmesini ister. Bu yüzden bazı ayetlerde BAKMIYORLAR mı ? sorusu DÜŞÜNMÜYORLAR mı olarak anlatılır. Çünkü istenen sorgulayarak gözlemleyerek ve aklederek düşünmektir.
İbrahim a.s aklıyla arayıp kalbiyle aklettiren hakikat bilgisine ulaştıran ne idi?
Cahiliye dediğimiz Mekke müşrikleri Kureyş ileri gelenleri çok zeki, akıllı adamlardi. Ebu Süfyan,As b.Vail, Nasr b.Haris, Velid b. Mugire (Kahrolası sürekli ölçtü biçti(Muddesir 20) Onlar kafası çalışmadığından değil kalplerini akletmeye kapadıklari için ilahi mesaja düşman oldular.
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehenneme mahkûm ettik. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.”
(7 Araf Suresi 179. Ayet)
HAC 46: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları oluversin? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir”
Allah Einstein ya da Newton un ÇOK AKILLI olmasıyla ilgilenmez, Allah DELİLERİN AKILSIZLILIĞI gibi bir AKIL İle ilgilenmez.. Çok akıllı bir adammış bunun bir hükmü yoktur Allah katında. SIFIR BİR BİLGİ BU… DEĞERSİZ… Allah AKLETMEKTEN yani aklını kalbinin onay süzgecinden geçirip TAKVA ve VAHY in nın yol göstericiliği ile kullanarak onay vermekten bahseder. AKLETMEK budur.
Bakara 225 de Allah : Allah sizi sadece KALPLERİNİZİN KAZANDIĞINDAN SORUMLU tutacak diyor . Ne kadar akıllı olabildiğiniz değil ne kadar akledebildiğiniz ya da akledemediğiniz sonunuzu belirleyecek. Yani hayatınız boyunca aldığınız KALBİ YOL. |
Linkteki ayetleri okudum, çok güzel bir derleme olmuş, Allah razı olsun yazandan ve aktarandan : )
İmam Ebu Hanife ile ilgili ilk yaptığım alıntıda, kalbin yeri sorulduğunda "kafayı işaret etmesi" üzerine konuya dahil olmuştum, ki bu arada ona ait eserlerde gerçekten bu durum sabit mi bilmiyorum. Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) söylemediği halde ona isnat edilen bir dolu uydurma söz (uydurma hadis) var, hatta bu gözler -az sayıda da olsa- uydurma ayet bile gördü : ) Daha önce meali ile Kur'an okuduğuma bu yüzden çokça şükrediyorum, çünkü günümüzde herhangi şatafatlı bir sözün altına ayet, hadis, filan alimin sözü vb şekilde bir ifade yazıldığında araştırmadan inanabilecek ve hiç de az sayıda olmayan bir kesim var. Rabbim bu tehlikeyi görüp araştıranlardan olmalarını nasip eylesin.
Bu arada araştırmaya yöneltiyorum ama sadece ayet ve hadislerin araştırılması yeterli, çünkü bizlerin itikadına, ameline onlar yön veriyor. Bu konuda olduğu gibi bir alimin sözü olduğunda ise, araştırıp araştırmamak kişinin ilgi ve müsaitlik durumuna göre değişebilir. Nitekim şahsi olarak İmam-ı Azam bu sözü söyledi mi, söylemedi mi hiç merak etmiyorum : ) Söylediyse bile, değer verdiğim alimlerden biri olarak "bu konuda benden farklı düşünüyormuş" der geçerim. Kısaca bu konu hakkında ismi geçenlerin kim olduğu, hatta genel olarak her tür farklı fikirde söyleyenin kim olduğundan ziyade "söylenilenin ne olduğu, delili olup olmadığı, diğer görüşlere kıyasla ne kadar kuvvetli olduğu önemli" diyebilirim.
Bu arada yukarıdaki yazdıklarımda akıl ve zekâ arasındaki farka değinmiştim, ki Einstein gibi bilim adamlarında (eğer iman ehli değilseler) var olan şey: akıl değil zekâdır. Akıl: kalbin saf/tarafsız şekilde karar verebilmesi, yön çizebilmesidir. Zekâ ise, yukarıda dediğim gibi: beynin çalışma performansına işaret. Hafıza, ilgi duyduğu alanlardaki öğrenme hızı, işlem yeteneği vb şeyler zekânın (beynin) işlevi.
Tüm her şeyi toparlayacak olsak, herkesin çok eskiden beri bildiği bir kavram olan "vicdan" kavramını hatırlatabilirim; işte o kalbin görevini temsil eden yegâne kavram. Zulmetmeden önce merhameti ve adaleti hatırlatan; kişinin ateistlik damarı tuttuğunda "kainattaki kusursuzluğa bakmaya" çağıran; falanca filanca bizleri din adına kandırmaya çalışınca "bunlar ayet ve hadislere uygun mu, delili nedir?" diye araştırmaya/sorgulamaya davet eden o iç sesimiz/rehberimiz işte: vicdan ve o vicdanın yeri de kalptir
Rabbim cümleten kalbinin/vicdanının sesini dinleyenlerden/duyanlardan eylesin hepimizi/herkesi
Böylelikle yollarımız hep aydınlık olur Allah'ın izni ile