Suriyeliler diktatörlerini devirmek için dünyadaki en ağır bedeli ödemiş halk olarak tarihe geçtiler.
Biz saltanatı 1908’de askeri bir darbeyle etkisiz hale getirip, 1923’de yine az maliyetle cumhuriyeti ilan ettik.
Suriyeliler için bu maliyet bir milyon ölü, 15 milyon mülteci, yıkılmış şehirler oldu.
O yüzden haklı olarak dünyanın her yerine dağılmış milyonlarca Suriyeli, 61 yıllık bir diktatörlüğü devirmeyi kutluyor.
Ve Türkie’den birileri bakıp, bu 61 yılın, son 13 yılın nasıl geçirdikleri hakkında hiçbir fikirleri olmayan bir halkın diktatörünü devirmesine, cehaletle ve tuzu kuru bir ideolojik önyargıyla “iyi olmadı” diyor.
Çünkü alternatifi daha kötüymüş!
61 yılın, son 13 yılın ne kadar berbat olduğu malum.
Alternatifin ne olacağı ise belirsiz. Bu bile iyimserlik için yeterli bir neden.
Halklar padişahları ve diktatörlükleri bir alternatif mümkün olabilsin diye yıkarlar. Amaç riskleriyle birlikte alternatif hakkını elde etmektir.
Yani 61 yıllık eli kanlı bir diktatörlükle yönetilen, bir halkı “alternatifi kötü” diye korkutamazsınız.
Üstelik sadece kendi tuzu kuru gündemlerinizi ve dertlerinizi onlara dert diye yansıtarak.
Suriyeliler, Esad’a baktığında, Türkiye’de neye baksa kültür savaşlarını görenlerin gördüğü gibi bir “laik Arap rejimi” görmüyor.
Sednaya Cezaevi’ni görüyor, Hama Katliamı’nı, Guta’da öldürülen çocukları, Halep’in, Hama’nın, Humus’un bombalanmasını, Kunetra’nın açlıkla sınanmasını, şımarık, berbat bir aile saltanatını, herkesi fişleyen Muhaberat’ın korku rejimini, katliam ve işkence hikayelerini, Esad derken bile ses tonunu düşürten endişeyi, Aylan bebeği, bir ambulansta tek başına toz içinde oturan çocukları, yıkıntılar içinde yürüyen Filistinli mültecileri görüyor.
O yüzden bu rejim yıkılırken ne Nusayri, ne Dürzi kimse kılını dahi kıpırdatmadı.
Ama Türkiye’den bakan bazılarının bütün bunlar umurunda değil.
Onlar Esad rejimine bakınca, Esma Esad’ın başının açık olmasından başka bir şey görmüyorlar.
Tıpkı yıllardır Türkiye’ye bakarken görmedikleri gibi…
Bir kısmı mezhebi, bir kısmı ideolojik olan bu önyargılarını da emperyalist masallarla kapatıyorlar.
Halbuki Suriye, 1967’den beri İsrail’den Golan Tepeleri’ni bile alamayan, gücü ancak kendi halkına ve Lübnan’ı karıştırmaya yeten, 19 yıl Öcalan’a ev sahipliği yaparak Türkiye’ye verdiği zarar kadar bile İsrail’e zarar verememiş, son 10 yılda İsrail’in neredeyse her ay gelip başkentini bombalamasına sesini çıkaramamış, bir diktatörün dış destekle koltuğunu korumak için her türlü aşağılanmayı göze aldığı zavallı bir devlet.
Ordusunun ne kadar zavallı hale geldiği son bir haftada görüldü.
Emperyalizm masalları anlatanların Suriye’de ABD’nin açık dostu, müttefiki YPG’ye, Rusya’nın dostu da Esad’a diyecek tek kelimeleri bile yok.
Bu küflü tezler ABD Kobani’yi bombalarken ya da Ruslar Halep’i bombalarken değil de diktatör devrilirken çalışıyor.
Ama kimin ne dediğinin ne önemi var.
Suriyeliler, kaderlerini nihayet ellerine aldı, tarihin önündeki büyük ağırlığı kaldırdı.
Bundan sonra onları riskler, sıkıntılar, sevinçlerle dolu bir sürü alternatif bekliyor.
Zaten devrimi bu riski alma hakkı için yaptılar.
Deneyecekler, olmazsa ellerinde artık büyük bir güç var: 61 yıllık bir diktatörü devirmiş bir halk artık onlar.
Devrimi başlatan sloganda dendiği gibi: Eş-şaab yurid ıskat'en-nizam!
Halk bu rejimin devrilmesini istedi ve onu başardı.
Yıldıray Oğur
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |