Ek: İtirazlara cevaplar
1. Öncelikle hımârın sadece kadının başörtüsü olduğunu, erkeğin başına örttüğü şey için kullanılmadığını meşhur Arapça sözlüklere dayanarak söylemiştik. Yani bu bizim değil, bu sözlüklerin yazarlarının ifadesiydi. Bu duruma bir hadis rivayeti delil getirilerek itiraz edilmiş. İtiraza konu olan rivayeti aslında yazımıza almış, ancak okuyucuyu detaya boğmamak ve hacmi artırmamak için çıkarmıştık. Bu sebeple bu itirazla gündeme getirilmesi memnuniyet verici olmuştur.
Bahsi geçen rivayet aslında bizim hımâr kelimesinin anlamı ile ilgili kaynak olarak gösterdiğimiz Lisân’ül Arab sözlüğünde yer almaktadır. Ancak arkasından gelen, sözlüğün yazarı İbn Manzûr’un şu açıklaması ile birlikte:
وَفِي حَدِيثِ أُم سَلَمَةَ: أَنه كَانَ يَمْسَحُ عَلَى الخُفِّ والخِمار؛ أَرادت بِالْخِمَارِ الْعِمَامَةَ لأَن الرَّجُلَ يُغَطِّي بِهَا رأْسه كَمَا أَن المرأَة تُغَطِّيهِ بِخِمَارِهَا
“Ümmü Seleme bir hadiste Nebimizin sandaletlerine/ayakkabılarına ve hımârına meshettiğini (rivayet ediyor). Hımâr ile (sadece erkeklerin başına örttüğü) imâmeyi (sarık) kastetmiştir. Çünkü kadının başını hımârla örtmesi gibi erkek de başını imâme ile örter.”[1]
Görüldüğü gibi İbn Manzûr, Ümmü Seleme’nin hımâr kelimesini kadın olduğu için kullandığını, aslında demek istediği şeyin sadece erkeğin başına örttüğü şey olan imâme olduğunu belirtme gereği duymuştur. Bu da Lisan’ul Arab yazarının kelimenin asıl mânâsını vurgulayan önemli bir uyarısıdır. Kaldı ki erkeğin başına örttüğü şeye de hımâr dendiğini düşünsek bile bu, hımârın başörtüsü olduğu gerçeğini çürütecek değil, aksine pekiştirecek bir durum olur.
2. Bir diğer itiraz, “kadının başı örtülü ama göğüs çatalı açık, bu mantıklı mı?” şeklindedir. Ancak ayette göğüs çatalından bahsedilmemektedir. Ayette “ceyb” جيب kelimesinin çoğulu olan “cuyûb” جيوب ifadesi geçmektedir. Ceyb, gömleğin yaka açıklığı anlamına gelir. Ayette söylenen şey sadece başın örtülüp boyun ve yakanın açıkta bırakılmamasıdır. Baş, boyun ve yakanın hepsinin örtülmesi gerekir. Göğüs çatalı ifadesi ayette yoktur.
3. Yine bir başka itiraz da yazımızda bir diğer önemli Kur’an sözlüğü olan Müfredat’tan yaptığımız alıntıda geçen “Arap örfü” ifadesine yapılmıştır. İfade şöyleydi:
أصل الخمر: ستر الشيء، ويقال لما يستر به: خِمَار، لكن الخمار صار في التعارف اسما لما تغطّي به المرأة رأسها
الخَمْر(el-hamr)ın kök anlamı bir şeyi örtmektir. Onu örten şeye de hımâr denmiştir. Ancak hımâr Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur.[2]
Yapılan itiraz ise, “hımâr bir emirse Arap örfü olmaması gerekir” şeklindedir. Aslında ifadeler düşünülerek ve yerli yerince kullanıldığından yazımıza dayanarak böyle bir cümle kurulabilmesi mümkün değildir, ancak yine de açıklayalım. Müfredat adlı sözlükte hımâr kelimesinin anlamı verilmektedir. Arap örfünde bu kelimenin kadının başörtüsü olarak bilindiği ve kullanıldığı notu düşülmüştür. Yani bir Arap hımâr kelimesini duyunca kadının başörtüsünü anlar denilmektedir. Kur’an da Arapça bir kitaptır ve kelimeleri, Arapçaya uygun olarak kullanır. Dolayısıyla Kur’an’ın hımâr dediği şeyden bir Arap herhangi bir örtüyü değil, kadının başörtüsünü anlar. Bundan daha doğal ne olabilir! Sözlükteki bu ifade hımâr kelimesi ile Arapların, kadının başörtüsünden başka bir şey anlamadıklarının en güçlü delilidir. Yapılan itirazdaki “hımâr bir emirse” ifadesinin de bir anlamı yoktur. Hımâr emir değil, kadının başörtüsüdür. Emredilen ise o başörtüsünün yaka açığını da kapatmasıdır.
4. Genel olarak yapılan bir itiraz da ayette başın değil, yakanın örtülmesinin emredildiği yönündedir. Bu itiraz sahiplerinin konuya gerçeği öğrenmek amaçlı değil, ayetten işlerine geleni çıkarmak maksatlı yaklaştıkları çok açıktır. Zira yazımızda bu konu özel olarak açıklanmıştır. Defalarca belirttiğimiz gibi ayette “örtme” fiili bile kullanılmamaktadır. Ayetteki ifade kadınların hımârlarını yakalarına vurmaları gerektiğidir. Arapçada hımâr kelimesiyle kadının başörtüsünden başka bir şey kast edilmediği açık olduğuna göre başın zaten kapalı olması ayetin kesin bir hükmüdür.
Emir sadece yakanın örtülmesi ise bunun hem de “hamara” fiili ile nasıl söylenmesi gerektiğini yazmıştık: وليخمرن جيوبهن“ ve’l yahmirne cüyûbehunne”. Oysa Rabbimiz böyle demiyor. Hatta “örtmek” fiilini bile kullanmıyor. Onun yerine hımârın bir kısmının yakaya vurulması gerektiğini söylüyor. Yani bu itirazı yapan bir kişi, bu ifadenin geçtiği Kitabın bir insan tarafından yazılmadığını düşünüyorsa hımâr kelimesinin neden kullanıldığına dair makul bir gerekçe bulmak zorundadır. Allah’ın kitabında hiçbir kelime boş yere kullanılmaz. “Şapkanın bir kısmını ensene indir” dendiğinde başın örtülü olduğunu ya da şapkanın başta olduğunu söylemeye gerek yoktur. Hatta kimse “kafandaki şapkayı ensene indir” de demez. Böyle denmesi için emredilen kişinin elinde bir şapka daha olması gerekir, ancak o zaman öyle anlaşılabilir. Tıpkı bunun gibi; “başörtünüzle başınızı örtün” emri tüm dillerde saçma olacaktır. Başörtüsü ile başın örtülmesi dışında ilave bir şey yapılması gerekiyorsa, ayrıca belirtilir. Kaldı ki ayeti indiren Allah’tır. Başörtüsünden bahsediyorsa konu kapanmıştır. Hatta ayette “başörtünüzle yakanızı örtün” denseydi o zaman belki çok küçük bir ihtimal olarak başın örtülmesi gerekmez iddiaları değerlendirilebilirdi. Ancak ayet “başörtünüzün bir kısmını da yakanıza vurun” demektedir. Bu ifadeden başın örtülmesinin gerekli olmadığı sonucunu çıkarmak için 3 yaşından gün almamış olmak gerekir!
Bu konudaki itirazların birinde şu ifadelere de yer verilmiştir: “Emir, yaka veya göğüs örtülmesini işaret eder. Kadının saç veya kafası fıtraten de tahrik edici değildir. İslam fıtrat dinidir. Dolayısıyla saçın veya başın örtülmesi gerekmez.”
Elbette İslam fıtrat dinidir. O fıtrat da Allah’ın fıtratıdır. Fıtratı belirleyen O’dur. İlgili ayet şöyledir:
Yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın insanları yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. Doğru din budur, ama çoğu insan bunu bilmez.(Rum 30/30)
Ayette de görüldüğü gibi insanı üzerinde bulunduğu fıtrata göre yaratan Allah’tır. Kitabında da o yarattığı fıtrata uygun dini bildirmiştir. İşte Nur 31. ayete göre kadının başörtüsü de kadının fıtratının yani Allah’ın kadın için belirlediği ölçünün bir parçasıdır ki Allah onu başında hımâr olduğu halde zikretmekte, ayrıca emir verme gereği bile duymamaktadır. Kadın saçının tahrik unsuru oluşturup oluşturmadığı ise bu yazının konusu değildir. Biz Rabbimizin gerçekte ne dediğini öğrenmeye çalışıyoruz. Kaldı ki Rabbimizin bir emir verirken gerekçesini açıklama gibi bir zorunluluğu yoktur. İnsanı yaratan ve fıtratını belirleyen, onun için en uygun olanı en iyi bilendir. Kur’an’ın hiçbir yerinde kadınların örtümesinin gerekçesi “erkekleri tahrik etmemek” olarak belirtilmemiştir.
5. Bir başka itiraz da şöyledir: “Bazı hadis rivayetlerinde o dönemde kadınların başlarının açık olduğu Nur 31. ayet inince başörtüsünün gündeme geldiği anlaşılıyor.” Bu itirazı yapan okuyucumuz kastettiği hadisi de o dönemde kadınların başlarını örtmekten bîhaber olduğuna delil göstermiş. Ayşe validemizden rivayet edilen ilgili hadis şöyledir:
وقالت: لما نزلت سورة النور عمدن إلى حجوز فشققنهن فاتخذنه خمرا
“Nur Suresi inince Ensârın kadınları elbiselerine yöneldiler ve onu iki parçaya ayırıp hımârlar edindiler.”[3]
Her şeyden önce Arap coğrafyasında erkek olsun, kadın olsun bir kişinin başını örtmekten bîhaber olması mümkün değildir. Zira başı kapatmadan dışarıda dolaşmak, çöl sıcaklarının hakim olduğu o bölge için sağlık açısından tehlike oluşturur. Ancak biz yine de bunu bırakıp hadisin metnine bakalım. Nur Suresindeki ayeti duyan kadınlar elbiselerinden hımâr yapıyorlar. Bu hımâr diye bir şeyin bilinmediğini mi gösterir, yoksa ayette geçen hımârı duyar duymaz ne yapmaları gerektiğini anladıklarını mı? Bu hadis hımârın başörtüsü olarak zaten bilindiğinin en güzel delilini oluşturmaktadır. Çünkü tüm kadınlar ayetin inişiyle birlikte ne yapmaları gerektiğini anlamış, derhal kendilerine hımâr yani başörtüsü edinmeye başlamışlardır. Hiçbiri “acaba hımâr da nedir, nereye örtülür” diye sormamışlardır. Hımâr edinmiş olmaları en fazla hımârları olmadığını gösterir, ne olduğunu bilmediklerini değil!
6. Başka bir okurumuz da ayetin mealindeki “bir kısmı” ifadesinin nereden kaynaklandığını sormuş. Ayetin ilgili bölümü şöyledir:
وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَىٰ جُيُوبِهِنَّ
Ayette hımâr kelimesinin çoğulu olan humur ifadesi bâ (ب) harf-i cerri ile “bihumurihinne” şeklinde kullanılmıştır. Bu harf-i cer normal koşullarda “ile” anlamına gelen bir edattır. Ancak Arapçada ve Kur’an’da bazı durumlarda teb’îziyye تبعيضية için kullanılır. Bâziyet olarak da adlandırılan bu durumda harf-i cer, eklendiği kelimenin bir kısmından bahsedildiğini belirtir. Bu harf-i cer kullanılmasaydı yani ifade وليضربن بخمرهن (v’elyadribne bihumurihinne) değil de وليضربن خمرهن (v’elyadribne humurehunne) şeklinde olsaydı, o zaman hımâr denen örtünün tamamının yakaya örtülmesi gerektiği anlamı ortaya çıkardı. Ayrıca “vurma” anlamına gelen “darabe” ضرب fiilinin kullanılması da anlamsız olur, örtme anlamına gelen bir fiil kullanılması gerekirdi. Oysa hımârın başta olması ve onun bir kısmı ile de yakanın örtülmesi kast edildiği için bâ (ب) harf-i cerri kullanılmıştır. Kur’an’da bâ harf-i cerrinin bu kullanımına başka örnekler de göstermek mümkündür. Mesela abdest âyeti olan Mâide 6. ayette başın bir bölümünün meshedilmesini anlatmak için de aynı teknik kullanılmıştır: وامسحوا برءوسكم v’emsehû biruûsikum. Aksi halde وامسحوا رءوسكم v’emsehû ruûsekum denseydi başın tamamının meshedilmesi zorunlu olurdu.
Makalemize gelen ve değerlendirmeye değer olan başlıca itirazlara cevaplarımız bu şekildedir. Allah Kitabını doğru anlama yolunda gayret gösterenleri gerçeklere ulaştırsın.
Erdem Uygan
___________________________________
[1] Lisan’ul Arab خمرmaddesi.
[2]Müfredât خمرmaddesi.
[3]Ebû Davut, Libâs 33
__________________
~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~ |