Cvp: Bediüzzaman ve tasavvuf "Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarikattır. Bütün kuvvetiyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahip çıkmaları lazım ve elzemdir. Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp, 'tarikat zamanı değil, bid'alar mani oluyor' dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberi dairesinde, bütün oniki büyük tarikatın hülasası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lazım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarikatın en günahkarı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor, kalbi mağlup olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakiki nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir."
[Risale-i Nur Külliyatı, 2. cilt. Sh, 1830.]
İbn Arabi ve diğer ariflerden söz eden bir başka metinde, Bediüzzaman, muhtemel bir soruyu (Biri çıksa dese, 'koca Avrupa'nın bu kadar hükeması, şu hakikat-i imaniyeyi inkar ediyorlar. Bizim bir iki hocamızın sözü nasıl tercih ediliyor?) şöyle cevaplar: 'Bir iki hoca dediğin, milyarlarca insanın güneşleri olan Şah-ı Geylani, İmam-ı Gazali, Muhyiddin-i Arabi, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani gibi ehl-i ihtisasın icmalarıdır ki, o hakikati görmüşler, gösteriyorlar.' Selefilerin sufizme yönelik ağır eleştiri ve suçlamalarına katılmadığını ve haksız bulduğunu birçok kez ifade eden Bediüzzaman, 'Haremeyn-i Şerifeyne Vehhabilerin tasallutuna dairdir' başlıklı metninde, bunu bir kez daha dile getirir: 'Vehhabilerin azim imamlarından ve acip dehaları taşıyan meşhur İbn Teymiyye ve İbn Kayyım el-Cevziyye gibi zatlar, Muhyiddin-i Arabi (ra) gibi azim evliyaya karşı fazla hücum ettikleri ve güya, mezheb-i Ehl-i Sünnet'i Şiaya karşı Hz. Ebubekir'in (ra) Hz. Ali'den (ra) efdaliyetini müdafaa ediyorum diyerek, Hz. Ali'nin (ra) kıymetini çok düşürüyorlar, harika faziletlerini adileştiriyorlar. Muhyiddin-i Arabi (ra) gibi çok evliyayı inkar ve tekfir ediyorlar.'
Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (R.A.) ve Şah-ı Nakşibend (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünki saadet-i ebediyenin medarı onlardır. |