Durumu: Medine No : 2229 Üyelik T.:
11Haziran 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
364 Konular:
59 Beğenildi:6 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cvp: Bediüzzaman ve demokrasi İslami Gelenekte Kur'an'ı Anlama Yöntemleri Bediüzzaman'ın özellikle demokrasi konusundaki bakış açışını incelemeye başlamadan önce, onun genel olarak Kur'an'ı yorumlama biçimine kısaca göz atmak faydalı olacaktır. Bilindiği gibi, Kur'an Allah'tan Cebrail vasıtasıyla Hz. Peygambere belli aralıklarla indirilmiş bir vahiy metnidir. İçinde anlamı tevil ve tefsire gerek duyulmayacak kadar apaçık (muhkem) ayetler olduğu gibi, tevil ve yeniden yorumlamaya gerek olan anlamı gizli (müteşabih) ayetler de vardır. Müteşabih ayetlerin nasıl anlaşılması konusunda İslami gelenekte geniş bir zenginlik ve çoğulculuk vardır; farklı eğilimleri bulmak mümkündür. Burada gerçekten metnin zahirinden ziyade derinliklerinde keyfice anlam arayan İsmaili Batıniliğinden, Farabi felsefesine, çeşit çeşit İbn-i Rüşdçülüğe, İbn-i Arabi tasavvufuna kadar adeta sınır tanımayan filozof ve mutasavvıflardan; metnin zahirinden hiçbir şekilde sapmak istemeyen ve herhangi bir tevil ve tefsire başvurmayı dinin tahribi olarak gören aşırı literalist akımlara; bu iki aşırı uç arasında belli akli ilkeler çerçevesinde Kur'anı anlamaya çalışan Maturidi-Eşari ve belli ölçüde Caferi çizgide ılımlı alimlere kadar çok geniş bir yelpaze vardır. Bu yelpaze içinde Bediüzzaman'ın yerini, modern çağın ihtiyaç ve bilgi seviyesini dikkate alan ve bu nedenle hem felasife geleneğinin meşşai ve işraki eğilimlerinden, hem de teorik ve pratik tasavvufun tüm zenginliklerinden ve esnekliklerinden geniş ölçüde yararlanan Maveraünnehr-Osmanlı-Maturidiciliğinin modern yeniden yorumlanması şeklinde düşünmek mümkündür. Bediüzzaman'ın Kur'an'ı Anlama ve Yorumlama Yöntemi Bediüzzaman dinsel ve kültürel çoğulculuğun baskın olduğu bir toplumun üyesiydi. Özellikle onun da bağlı olduğu Maveraunnehr-Osmanlı-Maturidi geleneği dinsel, kültürel ve etnik çoğulculuğun temel yapı olduğu bir gelenekti. Bu geleneğin modern çağa uygun yeniden üretilmesi misyonunu üstlenen Bediüzzaman'ın tüm yaklaşımları ve içtihatları da doğal olarak kültürel ve dinsel çoğulculuk eksenli olacaktı. Bu yönüyle onun tezleri ulusçu bir toplumda gerçekten zor anlaşılır ve kabul edilebilir tezlerdi. Yaşadığı realiteden hareketle Bediüzzaman; Kur'an'ı kültürel, dinsel ve etnik çoğulculuk eksenli okumuş ve yorumlamıştır. Mesela: "Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin" (Maide/51) ayetini tefsir ederken hareket noktaları son derece ilginçtir. Ona göre: 1- Öncelikle, ayetin anlamı apaçık olmalıdır, oysa bu ayet tevil ve yoruma açıktır. 2- İlgili ayet "umumi" değildir, "mutlak"tır; mutlak, sınırlanıp kayıtlanabilir, zaman büyük bir müfessirdir, kaydını ve sınırını ortaya koyduğunda ona kimse itiraz edemez. 3- Buradaki "illet", yani dost olmama nedeni, sadece Yahudilik ve Hıristiyanlık sıfatlarıdır. Yani, kişinin sadece, dostluğunu Yahudi ve Hıristiyan olmasına bina etmektir; oysa insanda başka çok sayıda vasıf vardır, o güzel vasıflarından dolayı dost olmakta bir sakınca yoktur. 4- İslamiyet Müslümanların ehl-i kitapla evlenmesine izin vermiştir, evlilik sevgi üzerine kurulan bir ilişkidir, eşi Hıristiyan veya Yahudi olan bir Müslüman'ın elbette onu sevmesi tabiidir. 5- Her Müslüman'ın tüm sıfatları Müslümanca olmayabileceği gibi, her Müslüman olmayanın tüm sıfatları da kafirce değildir. Müslüman olanların bazı sıfatları kafirce olduğu gibi, Müslüman olmayanların bazı sıfatları da Müslümanca olabilir. Bir Gayr-i muslimin Müslümanca olan bir sıfatını sevmek, taklit etmek, sanatını almak neden caiz olmasın? 6- Her çağın ilişkileri, kavramları çağının ruhundan etkilenir, çağın genel karakterinden anlam kazanır. Hz. Peygamber döneminde büyük bir dini inkılâp gerçekleşti. Tüm zihinler dine kilitlendiğinden sevgiler, düşmanlıklar, dostluklar din eksenli idi. Böyle bir ortamda Müslüman olmayanlara sevgi ve ilgiden, doğal olarak bir nifak kokusu gelirdi. Ancak çağımızda egemen olan ilişkiler din merkezli değil, ekonomik, politik ve bilimsel merkezlidir. Çağımızda tüm zihinler dünyasal gelişmelerle ilgilidir. Zaten Hıristiyan ve Yahudiler de geniş ölçüde dinlerinden uzaklaşmış, daha ziyade ekonomik ve bilimsel gelişmelere öncelik vermektedir. Dolayısıyla, onlarla dost olmak dinsel-merkezli değil, ekonomik, politik ve bilimsel dostluktur. Ekonomi, politika ve bilim alanlarında dostluklar kurmak ise dünyanın imarı ve gelişmesine çalışmak ve küresel sulhu sağlamaktır, bu ise neden yasak olsun? Bediüzzaman'ın ilgili ayeti bu şekilde tefsir etmesi günümüzde farklı din mensupları arasında diyalog faaliyetlerinin dini kaynaklarından biri olmuştur. Bu tefsir sayesinde Müslümanlar Batı'da ciddi açılım imkanları bulmuşlardır. Bu açılım giderek hem yaygınlaşmakta ve hem de derinleşmektedir, belki de bu tefsir tarzı küremizde 'medeniyetler çatışması' değil, 'medeniyetler uzlaşması'nı doğuracaktır. Bediüzzaman teolojik insan hürriyeti yorumunda da yine Maveraunnehr-Osmanlı- Maturidi geleneğine bağlıydı. Cenab-ı Hakk'ın kudret ve iradesine bir sınırlama getirmeden insan hürriyetini teolojik açıdan güvence altına alan Gelenbevi-Muhammed İzmiri-Taftazani-Sadruşşeria çizgisiyle uyum içerisindeydi. Ancak genel eğilimden farklı olarak Bediüzzaman, çağının gelişmelerini de dikkate alarak insan hürriyetini ahlak, politika ve dini, iç tecrübe bağlamında önemli ölçüde derinleştirmiştir. Hatta insanın tüm dini inkişafını sahip bulunduğu hürriyet derecesiyle özdeş sayacak kadar hürriyeti önemsemiştir. Ona göre hürriyet imanın bir hassasıdır, zira, "rabıta-i iman ile sultan-ı kâinata hizmetkâr olan adam başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi, başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi şefkat-i imaniyesi bırakmaz". |