Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Aralık 2008, 00:45   Mesaj No:15

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İbni Teymiyye'den Vehhabi ve Selefileri Rezil eden Nakiller!

34.Hafız zehebi : (ö. 748/1347- 1348) demiş ki :
"Arap dili hakkındaki bilgisi gerçekten çok kuvvetliydi."
35.İbn teymiyye Makdîsî'nin "Umdetu'l-Ahkâm" adlı eserini şerhetmiştir. Mahmud Şukri Alûsî bu eser hakkında demiş ki :
"Bu şerhte hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği güzellikte bilgiler var"
36.Ebu zehra demiş ki :,
(hak bildiğini), büyük kalabalıkların önünde haykırdı. Görüşlerini açıklarken halk ile seçkin zümre arasını ayırmıyordu. Alimlere söylediğini halka da söylüyordu. Çünkü bunun din olduğuna inanıyordu. Emri bi'i-Maruf nehy-i ani'l-Münker (iyiliği tavsiye kötülüklerden sakındırma) görevi ister halk¬tan olsun ister tahsilli kişilerden olsun, itikadında sapıklık bulunan herke¬sin irşad edilmesini gerektiriyordu. Hatta halkın doğru yola ulaştırılması daha gerekli idi. Alim kimseler onların irşadından meşguldü. Alim, irşada ve yolu aydınlatmaya kadir olduğu halde halk yoldan saparsa onların ve¬ballerinden bir kısmı da o alime yüklenirdi. Bu konuda İbn-i Teymiyye Hz. Ali (R.A)'nin «Alimler niçin öğretmediniz diye sorguya çekilmedikçe, ca¬hiller niye öğrenmediniz diye şorgul emrazlar.» sözü gibi düşünüyor ve amel ediyordu.
37.Bir öğrencisi demiş ki :
“İbni Teymiyye, hakkı kimde bulursa bulsun, ona sımsıkı sarılır ve benimserdi. Allah üzerine yemin ederim ki, Allah’ın Resulune, onun sünnetine yapışarak, sarılarak hürmet etme yolunda, ondan daha ileri durumda olan bir insana rastlamadım hayatımda. Herhangi bir mesele hakkında bir hadis söylediğinde, o hadisi neshedecek bir hadis de yoksa ve o da bunu bilirse, hemen o hadise göre amel ederdi. Hüküm ve fetvasını elbette o hadise uygun bir biçimde verirdi.
Allah Resulundan başka kim olursa olsun, o kişi ne kadar büyük tanınırsa tanınsın, onun için sözleri ve fiilleri asla örnek olmazdı. Kabul etmezdi doğrudan doğruya kimsenin sözlerini. Allah Resulunden başka bir beşerin sözlerine, sultan zorlaması ve başka zorlamlar da olsa asla iltifat etmezdi. Sünneti bırakıp da, bir insanın sözlerine sarılmamıştı hayatının hiç bir döneminde
38.Hafız zehebi demiş ki :,
“Onu öyle kötülüklerle başbaşa bırakmışlardır ki ondan başka kimse bu kötülüklerden yakasını sıyıramazdı. Fakat, şanı yüce Allah, onu her seferinde kötü maksatlıların şerrinden korumuş, muhafaza etmiştir. Çünkü, o bütün hayatı boyu Tevhid inancına şerik koşmamış, her tehlikede ve eziyette sadece ve sadece Allah’dan meded ummuş, kurtuluşu O’ndan beklemiştir. O her işinde bütün mevcudiyetiyle Allah’a sığınır, kalbinin var gücüyle sadece Allah’a tevekül ederdi. Onun için de, hiçbir zaman moral kırıklığına uğradığı görülmemişti.
39.İbn teymiyenin ağır eleştirilerine maruz kalan Moğol sultanı gazan demiş ki :
“Ben, bunun gibi cesaretli ve sözleri beni etkileyen birine daha rast gelmedim. Şimdiye kadar, kimseden böyle sözler işitip de, sözleri söyleyeni başını omuzu üzerinde bıraktığım da pek olmamıştır. Hele hiç kimsenin isteğini yerine getirmeyi aklımdan bile geçirmemiştim!”
40.El Vâfi bi'l Vefeyât" da Şeyh Şemseddin demiş ki :
"Bir meseleye delalet eden âyetlerden neler murad olunduğunu ondan hemen çıkarıp O'nun gibi süratle ortaya koyan olmadığı gibi, hadisleri metinleriyle birlikte bilip, sahih, müsned veya sünenlerden birine ait olduğunu da bilen yoktur. Sanki bunlar gözünün önünde duruyormuş veya dilinin bir kenarında bekliyormuş gibi, hemen gayet tatlı ifade ve ibarelerle, ortaya kor, hem de muhaliflerini sustururcasına..."
41.İmam Hafız Ebû Abdullah Zehebi demiş ki :
"Bazı son dönem alimleri, kendisini "Hibru'l Kur'ân" diye lakablandırmıştır. Tefsir hususunda onun durumu meydandadır. Bir soru sorulması halinde hemen delilleri ikame edip Kur'ân'dan ayetlerle cevap verir. Hem de hayret uyandıran bir güçlülükle cevap verir. Tefsir'deki fazla bilgisinden dolayıdır ki, bir çok müfessirlerin hatalarını ve yanılgılarını ortaya koymuştur..."
42.ibn teymiyyeyi hapsettiren türlü ezaları ve hakaretleri ibn teymiyeye reva gören..ve daha sonra işler tersine dönünce idam edilmekle karşı karşıya gelen ama ibn teymiyenin sultana yaptığı rica sonucunda hayatı bağışlanan maliki kadısı ibn mahluf demiş ki :
İbn teymiyye gibisini görmedik,biz onu mahvetmek için elimizden geleni yaptık ama buna güç yetiremedik,o ise bizi mahvetmeye güç yetirdiği halde bizi affetti

43.Hayreddin karaman demiş ki:
Sekizinci karn-ı hicrîde cereyan eden bu İbn Teymiyye bahsi ve cidâlinin muhâcimleri başında, o devrin ricâlinden Hâfız Sübkî (756) ile oğlu Tâcüddin Sübkî (776), İzzüddîn Muhammed İbn Cemâa (766), müfessir Ebu Hayyân (745) görülür. Müdâfiler ise bunlardan mâada ehl-i ilimdir.(ibn teymiyyeyi müdafa edenler itham edenlerden daha alimdir) Bu saffın başında da İbn Kayyim (751), Zehebî (748), İbn Kesîr (774), Muhammed b. Kudâme (774) ile Ahmed b. Kudâme (771), Muhammed b. Müflih (763), gibi Şeyhin güzîde tilmizleri ve o devrin hâfız-ı hadîsleri bulunmaktadır. Bunları da İbn Hacer Askalânî (852), Bedrüddin Aynî (855), Süyûtî (911) gibi huffâz-ı ahâdîs tâkip etmişlerdir. Daha sonra İbrahim Şihâbüddîn Şehrizûrî (1101), Aliyyülkarî (1014), Âlûsî (1170), Şah Veliyyullah Dehlevî (1176), Şevkânî (1250), Sıddîk Hasen Hân (tevellüdü 1148) gibi muhaddisler zinciri takip etmiştir.
44.Muhammed ebu Zehra demiş ki :
Gerçekten büyük bir şahsiyyetti. Çağdaşlarından hiçbirinde toplanmayan vasıflar onda bir araya gelmişti. Zeki ve zarifti. Deha sahibi, güçlü bir müellifdi. O beliğ bir hatipti. Kuv¬vetli bir araştırmacı idî. Eskilerin söylediklerini görmüş, geçmişden haber¬dar bir alimdi. İbn-i Teymiyye'ye kadar eskilerin sözlerini zaman olgun-laştırmiş, tecrübeler tehzib etmiş denemeler onları yarı duru hale getir¬mişti. İbn-i Teymiyyenin basireti, eskilerin sözlerinin özüne nüfuz etmiş, onların derinliklerine dalmış inceliklerini öğrenmişti. Rivayetleri araştır¬mış, farklı görüşleri birbiri ile mukayese etmiş, zamana uygulamıştı. Bü¬tün bunlarla beraber o, küllî kaideleri idrak ile cüzziyyata rapt etmeyi, çeşitli dağınık meseleleri toplayıp onları tek bir asra sığdırmayı da başar¬mıştı.
45. İbn Nasıruddin (v. 842/1438) :
İbn Teymiye'den övgü dolu cümlelerle bahseden 87 âlimin ifadesini nakletmiş, bunlar onun Şeyhu'l-İslâm olduğunu göstermiştir
46. Muhammed Halil Her'as,
Bâisi'n-Nahzeti'l-İslâmiyye İbn Teymiye es-Selefî (Beyrut, 1984) isimli eserinde İbn Teymiye'yi İslâmî uyanış hareketinin öncüsü olarak takdim etmektedir.
47.Sa'd Sâdık Muhammedi Şeyhu'l-İslâm ,İbn Teymiye İmamu's-Seyf ve'l-Kalem (Riyad, 1980)
. Bu eser İbn Teymiye'yi büyük bir kılıç ve kalem kahramanı ve hakikî bir İslâm mücahidi olarak tanıtmakta ve onun çeşitli yönlerini incelemektedir.
48.suleyman Uludağ demiş ki :
İbn Teymiye'nin «Bu İslâmda yoktur», dediği şey gerçekten İslâmda yoktur. Zira o söylediği şeyi bilerek söylemektedir. İslâm öncesi var olan çeşitli dinî ve felsefî akîde ve fikirlerin İslâm içtimaî hayatına nasıl yansıdığını en doğru olarak teşhis eden İbn Teymiye'dir.
49.suleyman Uludağ demiş ki :
İbn Teymiye, onu seven ve takdir eden Zehebî, İbn Hacer Askalânî, Aynî ve İbn Alûsî gibi âlimlerin de ifade ettikleri gibi hatası ve sevabı olan bir müctehiddir. Şüphesiz ki bir insan olarak yanıldığı hususlar vardı ve o hiç bir zaman yanılmaz ve masum değildi. Esasen kendisinin de böyle bir iddiası yoktu. Ama bir müctehid hatâ bile etse sevab kazanır. Yeter'ki içtihada ehil olsun ve iyi niyetle hareket etsin.
50.hayreddin karaman demiş ki :
İbn Teymiyye'nin birbirinden müstesnâ bir güzelliği bulunan bu eserleri içinde en şâheseri Minhâcü's-sünne'sidir. Müşârünileyh bu eserini, Şeyhü'r-revâfız İbn Mutahher'in Minhâcü'l-kerâme'sine karşı yazmıştı. İmameti isbat maksadile yazılan ve Şîa arasında yüsek bir kıymeti hâiz bulunan bu eserde tarîk-i hakdan nasıl udûl edildiğini İbn Teymiyye Minhâcü's-sünne'sinde birer birer göstererek Minhâcü'l-kerâme'nin altını üstüne getirmiş ve Şîa âlemini hayret içinde bırakmıştır. Bu mevzuda bu derece muvaffakıyyetli bir eser, ne ondan evvel yazılmıştır, ne de sonra yazılmak müyesser olmuştur ve yazılamaz da. Bu eseri ile İbn-i Teymiyye, Ehl-i sünnet âleminde Şeyhü'l-islâm unvân-ı fâhirine bihakkin kesbi-istihkak etmiş bulunuyordu..
(Bu nakiller ebu zehranın kitabından,Halil herrasın yazılarından ve m.sait şimşeğin yazdığı kısa biyografiden alınmıştır.)
Alıntı ile Cevapla