islâmiyet hiçbir zaman, hiçbir meselede fenne ters düşmemiştir. Bilakis onu teşvik etmiştir. Dini kaynaklar bunun güzel örnekleriyle doludur. Kur’an da, kâinat da Allah`ın kitabıdır: Birincisi kelam sıfatından gelir, diğeri ise kudret sıfatından.
Bilim adamları, dine inansalar da, inanmasalar da kâinat kitabını okumakta ve Yaratanın kudret eserlerini tefsir etmektedirler.
Her fen, kendine has bir dil ile devamlı Allah`ı bildiriyor. Mesela, botanik ilmi, bize bir ağacın özelliklerini anlatır. Ağacın topraktaki gıdaları nasıl aldığını, yapraklara kadar nasıl taşıdığını, meyvelerin nasıl meydana geldiğini, büyümenin ne şekilde olduğunu gösterir. Böylece, karşımıza hücrelerden oluşan, kökü, gövdesi, dalı, yaprağı, çiçeği ve meyvesiyle mükemmel bir makine çıkar.
Üstelik de canlıdır. Şimdi insafla düşünelim: Bu harika makineyi akılsız, şuursuz, ilimden, iradeden ve kudretten mahrum basit bir toprak nasıl yaratır? Bitki alimlerinin dev laboratuarlarda bile bir tek yaprak yapmaya başaramıyorlar.
Yine bunun gibi zooloji ilmi, aklımıza bir hayvanın iç dünyasının kapılarını açtı. Her hayvanın harikulade birer fabrika olduğunu anladık. Arı, bal yapıyor; elsiz bir böcek olan ipek böceği ipek dokuyor; koyun süt üretiyor. Bunların her biri Rabbanî bir fabrikadır. Kendilerine isnat edilen o sanata mucizelerini kendi ilim, irade ve kudretleriyle yapmış değillerdir.
Misalleri çoğaltmak mümkündür.
Allaha, dine, madde ötesine inanmayan veya inancı zayıf olanlar, devamlı bir bekleyiş içinde oluyorlar ve Auguste Comteun yıllar önce ileri sürdüğü kehanetinin; yani dinin yerini bilimin alacağı günün gelmesini bekliyorlar. İlim adamları bir buluş yaptıklarında veya ilim ile teknoloji el ele vererek insanın aya ayak basması gibi bir olayı gerçekleştirdiklerinde, heyecana kapılıyor ve
''Acaba o gün geldi mi, artık dinden kurtulmanın kesin bir kanıtını bulduk mu?” diye sormaya, bazıları da “bulduk, bulduk” diye çığlıklar atmaya başlıyorlar.
Konunun bir başka boyutu da şöyle düşünülmelidir:
Diğer hayvanları belli görevleri yapacak şekilde yaratan, onların beden yapısından ruh dünyalarına kadar her şeylerini buna göre tanzim ve takdir eden Allah, insanoğlunu arza halife yaratmış ve ona cüzi irade vermekle sadece bir sahada değil, dilediği her sahada çalışmaya, yeni şeyler ortaya koymaya onu teşvik etmiştir.
Onun fen sahasındaki her buluşu yahut ilerlemesi bu İlâhî takdire dayanır. Böyle bir insanın kalkıp, ulaştığı bir fenni buluşu öne sürerek dine meydan okuması nankörlüktür ve haddini bilmezliktir.
Saygılar