Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Mart 2009, 11:05   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart RE: Nur Suresi İniş(Nüzul) Sebebi Rivayetleri

27. "Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, sesle*nip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz. Eğer düşünürseniz bu sizin için daha iyidir.
28. Eğer evde kimseyi bulamazsanız, yine de size izin verilme*dikçe içeriye girmeyiniz. Size "Dönün" denirse dönün. Bu, sizi daha çok temize çıkarır. Allah yaptıklarınızı bilir.
29. İçinde malınız bulunan boş evlere girmenizde bir sorumluluk yoktur. Allah, açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de bilir."

Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İstîzân âyeti olarak bilinen "Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, sahipleriyle alışkanlık kurup selâm vermeden girmeyin." âyetinin nüzul sebebi olarak Ansar'dan bir kadın gösterilir. Şöyle ki:[52]
Ahmed b. Muhammed b. İbrahim es-Sa'lebî, Hüseyn b. Muhammed b. Abdillah ed-Dineverî'den, o Abdullah b. Yusuf b. Ahmed b. Malik'ten, o Hüseyn b. Sahteveyh'ten, o Ömer b. Sevr ve İbrahim b. Ebî Süfyan'dan, bu ikisi de Muhammed b. Yusuf el-Firyabî'den, o Kays'tan, o Eş'as b. Suvar'dan, o da Adiyy b. Sabit'ten bize şu riva*yette bulundu:
"Ensar'dan bir kadın gelip şöyle demişti:
"Ey Allah'ın Rasulü, ben evimde bazen hiçbir kimsenin beni görmesini istemediğim bir halde bulunurum. Hatta babam ve ço*cuğum dahi olsa bundan hoşlanmam. Halbuki ben bu halde iken bazen babam ve ailemden herhangi bir kimse izin almaksızın yanıma girer ve çıkarlar. Şimdi ben ne ya*payım?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."[53]
2- Bu âyet-i kerimenin inmesi üzerine Hz. Ebu Bekr:
"Ey Allah'ın elçisi, Şam yolunda, içinde sakinleri olmıyan evler ve hanlar var. Onlar hakkında ne buyurursun?" diye sordu da Allah Tealâ:
"İçinde menfaatiniz bulunan ve oturulmıyan boş evlere girmenizde bir vebal yoktur..." âyet-i kerimesini indirdi.[54]
3- İbnu Ebî Hatim Mukâtil İbni Hayyân'dan rivayetle o şöyle dedi:
"İsti’zan âyeti nazil olunca Ebû Bekr es-Sıddık şöyle demişti:
"Ey Allah'ın Rasülü, Mekke, Medine ve Şam arasında dolaşan ticâret erbabı ne yapsın. Onların yol üzerinde bilinen evleri vardır. Onlar nasıl izin alsın ve selâm versinler. Çünkü o evlerde sakin olanlar yoktur." Bunun üzerine Allah Teala şu âyeti indirdi:
"İçinde malınız bulunan boş evlere girmenizde bir sorumluluk yoktur. Allah, açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de bilir." Nur: 24/29"[55]

31. Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görüneni müstesna olmak üzere üstlerini açmasınlar Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar... Gizledikleri zinetlerinin bilinmesi için de ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler! hepiniz Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
l. İbnu Ebî Hatim’den Mukatil ibn Hayyân anlatıyor:
Bize ulaştığına göre -En doğrusunu Allah bilir- Câbir ibn Abdullah şöyle nakletmiş:
Esma bint Mürşide, Harise oğulları içindeki yerinde (bir rivayette hurmalığında) iken kadınlar onun yanına izâr (üst elbise) giymemiş, ayaklarındaki halhaller, göğüsleri ve saç örgüleri görünür halde girmeye başlamışlar. Esma:
"Bu ne kadar çirkin!" demiş ve bu olayın akabinde Allah Tealâ:
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar..." âyet-i kerimesini indirmiş.[56]
Aynı hadise yine Mukatil ibn Hayyân tarafından bu sûrenin 58. âyetinin nüzul sebebi olarak da rivayet edilmektedir ki biraz sonra gelecektir.[57]
2. Mu'temir'in babasından rivayetine göre el-Hadramî şöyle anlatmış:
Bir kadın gümüşten iki halhal edinmiş, altına da bir sıra boncuk takmıştı. Sokakta bir topluluğa rastladı da ayağını yere vurdu ve bileğine taktığı halhal o boncukların üzerine düşerek ses çıkardı. İşte bu hadise üzerine Allah Tealâ bu "Gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar..." âyet-i kerimesini indirdi.[58]
3- Ali (r.a.)'nın şöyle dediği rivayet olunur:
Rasulullah (s.a.v.) za*manında bir adam, Medine yollarından bir yolda yürüdü. Bir kadınla göz gö*ze gelip birbirlerine baktılar. Şeytan onlara, her biri diğerine, onu beğendiği için baktı, şeklinde vesvese verdi. Adam, kadına baka baka bir duvara doğru yürürken aniden duvara çarptı ve burnu yarıldı. Bunun üzerine dedi ki:
"Vallahi, Rasulullah (s.a.v.)'a gidip durumu anlatıncaya kadar bu kanı yıkamayacağım." Rasûlullah'a (s.a.v.) gidip olayı anlattı. Rasulullah (s.a.v.):
"Bu, senin günahının cezasıdır." buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah:
"Mü'minlere söyle, gözlerini kapasınlar" âyetini indirdi.[59]

33. "... Kölelerinizden hür olmak için bedel vermek isteyenlerin, onlarda bir iyilik görürseniz, bedel vermelerini kabul edin. Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyet, ismine Subeyh denilen, Huveyt b. Abdu'l-Uzza'nın bir kölesi hakkında inmiştir. Bu köle mevlasından mükâtebe istedi. Efendisi de kabul etmedi. Bunun üze*rine bu âyet indi. [60] Huveytib onu yüz dinar karşılığı salıvermeyi kabul etti, Huveytib bu pa*ranın yirmi dinarını bağışladı. O da geriye kalanını ödedi. Bu zat, Huneyn Günü'nde öldü*rüldü.[61]
2- İbnu Seken Marifetü’s-Sahabe isimli kitabında Abdullah İbni Sabîh’in babasından rivayetle o şöyle dedi:
“Ben Huvaytıb İbni Abdül Uzza'nın kölesi idim. Ondan kitabet istedim, o kitabetten kaçındı. Allahü Teâlâ, Nur: 24/33 âyetini indirdi.” [62]

33. "... cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilsin ki Allah hiç şüphesiz onu değil zorlanan kadınları bağışlar ve mer*hamet eder."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bize Ahmed b. Hasan el-Kâdî, ona Hacib b. Ahmed et-Tûsî, ona Muhammed b. Hamdan, ona Ebû Muaviye, ona A'meş, ona Ebû Süfyan, ona da Cabir haber vererek şöyle dedi:
"Abdullah İbn Ubeyy kendi cariyesine şöyle dedi:
"Git zina yap benim için para kazan." Bunun üzerine Allah Teala Nur: 24/33 âyetini indirdi."[63]
Bu hadisi Müslim Ebû Küreyb'den, o da Ebû Muaviye'den rivayet etti.[64]
2- Bize Hasan b. Muhammed el-Farisî, ona Muhammed b. Abdillah b. Hamdan, ona Ahmed b. Hasan el-Hafiz, ona Muhammed b. Yahya, ona İsmail b. Ebî Uveys, ona Malik, ona İbn Şihab, ona da Ömer b. Sabit haber vererek şöyle dedi:
"Bu âyet Muâze hakkında indi. Muâze, Abdullah b. Ubeyy b. Selûl'un cariyesi idi."
Şu isnadla da bu haber gelmiştir: Muhammed b. Yahya'dan, o Ayyaş b. el-Velid'den, o Abdu'l-A'la'dan, o Muhammed b. İshak'tan, o Zührî'den, o da Ömer b. Sabit'ten rivayet ederek şöyle dedi:
"Muaze, Abdullah b. Ubeyy b. Selûl'un cariyesi idi. Allah Teala da bu âyeti indirdi.[65]
3- Bize Said b. Muhammed el-Müezzin, ona Ebû Ali el-Fakih, ona Ebu'l-Kasım el-Bağavî, ona Davud b. Amr, ona Mansur b. Ebî’1-Esved, ona A'meş, ona Ebû Nadra, ona da Cabir haber vererek şöyle dedi:
"Abdullah İbn Ubeyy'in, Müseyke isminde bir cari*yesi vardı. O, cariyeyi fuhşa zorluyordu. Bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi.[66]
4- Müfessirler şöyle dediler:
"Bu âyet, Muaze ve Müseyke hakkında indi. Bunların ikisi de Abdullah İbn Ubeyy'in cariyesi idiler. Her ikisini de zinadan ellerine geçecek meblağı onlardan almak için zina yapmaya zorluyordu, Cahiliyye Devri'nde kölelerini üc*retle kiralıyorlardı. İslâm gelince Muaze ve Müseyke dedi ki:
"Bu, içinde bulunduğumuz durum iki yoldan biridir. Eğer bunda bir hayır varsa bu işi çok yaptık. Eğer bir şer varsa onu terkedeceğimiz zaman geldi demektir." İşte Allah Teala bu âyeti bundan dolayı in*dirdi."[67]
5- Mukatil şöyle dedi:
"Bu âyet, Abdullah b. Ubeyy'in altı cariyesi hakkında indi. İbn Ubeyy onları zinaya zorluyor ve ücretlerini almak istiyordu. Onların isimleri şöyleydi: Muaze, Müseyke, Umeyme, Amre, Arva, Kuteyle. Onlardan bir tanesi birgün bir dinar, diğeri ise bir hırka getirdi. Ubeyy onlara dedi ki:
"Dönünüz ve zina yapınız." Bunun üze*rine onlar dediler ki:
"Vallahi zina yapmayız. Şüphesiz Allah bize İslam'ı getirdi. Zinayı ha*ram kıldı." Rasulullah (s.a.v.)'a gittiler ve onu şikâyette bulundular. Allah Teala da bu âyeti indirdi."[68]
6- Bize Hakim Ebû Amr, Muhammed b. Abdu'1-Aziz haber verdi. Onlara Ahmed b. el-Fadl el-Haddadî, ona Muhammed b. Yahya, ona İshak b. İbrahim, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona da Zührî şöyle haber verdi:
"Kureyş'ten bir adam Bedir'de esir düşmüştü. Bu adam Abdullah b. Ubeyy'in esiri idi, Abdullah'ın cariyesi vardı. İsmi de Muaze idi. İbn Ubeyy istiyordu ki Kureyşî olan Muaze ile zina etsin. Muaze de müslüman olduğu için bu işten kaçınıyordu. Abdullah b. Ubeyy, onu bu işe zorluyor ve onun Kureşî olan kişiden hamile kalmasını isteyerek onu dövüyordu. İstiyordu ki Muaze, Kureyşî'den hamile kalsın. Çocuğun fidyesini de Kureyşî'den alsın. Bundan dolayı Allah Teala şöyle buyurdu: "... iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..." Nur: 24/33. Bu âyet "Ğafur’dur, Rahim’dir" kısmına kadar indi. Yani şöyle demek isteniyor: Kendisine zorlandıkları şeyden dolayı Allah onlan mağfiret eder."[69]
7- Cabir’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Abdullah İbni Übey'in, Müseyke ve Ümeyme adında iki cariyesi vardı. Abdullah Îbni Übey, onları zinâ etmeye zorlardı. Cariyeler bu durumu nebî Aleyhisselâm'a şikâyet ettiler. Allahü Teâlâ, Nur: 24/33 âyetini indirdi.[70]
8- Hâkim’in Ebu Zübeyr tarikından Câbir'den (r.a.) rivayet ettiğine göre şöyle demiştir
“Müseyke, Ensardan bâzılarına gelip:
“Benim efendim beni zinaya zorluyor.” dedi. Allahü Teâlâ, Nur: 24/33 âyetini indirdi. [71]
9- Taberânî vs Bezzâr sahih senetle Îbnu Abbas'tan (r.a.) rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:
“Abdullah İbni Übey'in cariyesi vardı. O câriye câhiliyet döneminde zina ederdi. Zina haram kılınınca, câriye:
“Vallahi ben, ebediyen zina etmem.” dedi. Nur: 24/33 âyeti indirildi.[72]
10- Bezzâr, zayıf bir senetle, Enes'ten bunun benzerini anlattı ve cariyeyi Muâze ismi ile isimledi.. [73]
11- Saîd Îbni Mensur, Şaban'dan o, Amr İbni Dinar'dan, o, İkrime'den anlattı. Ikrime dedi ki:
“Abdullah İbni Übey’in Müseyke ve Muâze isiminde iki kardeş cariyesi vardı.. Abdulalh İbni Übey onları zina etmeye zorlardı. Onlardan biri dedi ki:
“Eğer bu iş hayır ise, onu çokça yapacağım, eğer değilse onu bırakmam en uygun olandır.” Allahü Teâlâ, Nur: 24/33 âyetini indirdi.”[74]
12- İkrime'den rivayette o şöyle anlatıyor:
Abdullah ibn Übeyy'in bir cariyesi vardı. Efendisinin emriyle zina edip ücret olarak verilen bir bürdeyi efendisine getirdi. İbn Übeyy ona:
"Git, tekrar zina et." dedi. Cariye:
"Vallahi yapmryacağım; eğer bu bir hayır ise onu çok yaptım, yok eğer kötü ise artık onu bırakmamın zamanı geldi." dedi ve işte onun hakkında bu âyet-i kerime nazil oldu.[75]
13- Mukatil ibn Hayyân der ki:
Bize ulaştığına göre bu âyet-i kerime, sahip oldukları iki cariyeyi fuhşa zorlayan iki kişi hakkında nazil olmuştur. Bunlardan bir ensariye ait olanını adı Müseyke, Abdullah ibn Übeyy'e ait olanının adı da Ümeyme Ümmü Müseyke idi. Yine birer cariye olan Muâze ve Ürvâ da aynı durumda idiler. Bunlardan Müseyke ve Ümmü Müseyke Hz. Peygamber (sa)'e gelerek bu durumu Efendimiz'e anlattılar da bunun üzerine bu hususta Allah Tealâ: "Şayet iffetli olmak isterlerse cariyelerinizi, dünya hayatının geçimliğini kazanacaksınız diye, fuhşa zorlamayın..." âyet-i kerimesini indirdi.[76]
14- Ebu Salih'in İbn Abbâs'tan rivayet ettiği bir haberde ise Hz. Peygamber (sa)'e gelerek kendisine ait olmıyan bir cariyenin zinasına izin isteyenin bizzat Abdullah ibn Übeyy olduğu kaydedilmektedir. Buna göre bir gün Abdullah ibn Übeyy, yanında adı Muâze olan çok güzel bir cariye ile Hz. Peygamber (sa)'in huzuruna gelmiş ve:
"Ey Allah'ın elçisi, şu cariye filân kimsenin yetimlerine ait bir cariyedir. Ona zina etmesini ve böylece o yetimlerin onun ücretinden istifade etmelerini emredelim mi?" diye sormuş. Hz. Peygamber (sa):
"Hayır." buyurmuşlar. Abdullah ibn Übeyy ısrarla tekrar sorunca işte bu âyet-i kerime nazil olmuş.[77]

37. Öyle erler ki ne ticaret, ne ahş-veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz. Onlar, gönüllerin ve gözlerin (korkudan) döneceği bir günden korkarlar

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Abdulah ibn Ömer'den rivayete göre o, bir gün çarşıda iken ezan okunmuş, çarşıdaki dükkân sahipleri hemen dükkânlarını kapatıp Mescid-i nebevîye gitmişler. İbn Ömer der ki: İşte onlar (ezan okunur okunmaz dükkânlarını kapatıp Mescid-i Nebevî'ye giren işyeri sahipleri) hakkında "Öyle erler ki ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz..." âyet-i kerimesi nazil oldu.[78]
2- Hz. Peygamber (sa)'in asr-ı saadetinde iki müslüman varmış. Bunlardan birisi tüccar, diğeri de satmak üzere kılıç yapan kılıç ustası bir demirci imiş. Tüccar olanı ezanı duyduğunda terazi elinde ise hemen atar, yerde ise kaldırmayıp o halde bırakır ve hemen Mescid-i Nebevî'ye gidermiş. Demirci olanı ise çekiç örsün üzerindeyse olduğu gibi bırakır, yok örsün üzerindeki kılıca vurmak üzere kaldırmışsa arkasına atar ve hemen Mescid-i Nebevî'ye gidermiş. İşte bu ikisine ve bunlara benzeyenlere bir övgü olmak üzere Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş[79]
3- Bu âyet-i kerimenin ashab-ı Suffe hakkında nazil olduğu da söylenmiştir.[80]

39. O küfretmiş olan kâfirlere gelince; onların amelleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su sanır. Fakat yanına vardığında hiçbir şey bulamaz da Allah'ı kendi yanında bulur ve O da hesabını tastamam görür. Allah Serîu'l-hisâb'dır.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Bu âyet-i kerimenin, Câhiliye devrinde bir zahid gibi yaşıyan, palas elbiseler giyip hak dini arıyan, Hz. Muhammed peygamber olarak İslâm ile gönderilince kâfir olan Utbe ibn Rabîa ibn Ümeyye hakkında nazil olduğu söylenir.[81]
2- Mukatil rivayetinde bu kişinin adı Şeybe ibn Rabîa ibn Abdi Şems olarak verilmektedir.[82]

47. "Allah 'a ve Rasûlü'ne inandık, itaat ettik." derler, sonra da arkasından bir takımı yüz çevirir. Bunlar mü'minler değillerdir.
48. Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlü'ne çağrıldıkları zaman bir takımı hemen yüz çevirir.
49. Eğer hak, kendilerinden tarafa ise boyunlarını bükerek gelirler.
50. Kalblerinde bir hastalık mı var bunların? Yoksa şüphe mi ettiler? Veya Allah'ın ve Rasûlü'nün kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, onlar zâlimlerin ta kendileridir.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1 Bazı müfessirler olayı biraz daha özelleştirip derler ki bu âyet-i kerime ile bunu takip eden âyet münafık Bişr ile bir yahudi hakkında nazil olmuştur. İkisi arasında bir arazi üzerinde ihtilâf çıkmıştı. Yahudi, Bişr'i, aralarında hüküm vermesi için Rasûlullah (sa)'a çekerken münafık, Yahudiyi Ka'b ibnu'l-Eşref e gitmeleri için çekiyor, bir yandan da:
"Muhammed bize haksızlık eder, zulmeder." diyordu. Sonunda Yahudinin ısrarı ile Hz. Peygamber (sa)'e gelip davalarını anlattılar; Allah'ın Rasûlü (sa) de Yahudi lehine hükmetti. Ancak münafık, Hz. Peygamber (sa)'in hükmüne razı olmayıp:
"Gel bir de Ömer'e davamızı anlatalım, ondan hüküm vermesini isteyelim." dedi. Yahudi buna da razı oldu ve gidip davalarını Hz. Ömer'e anlattılar. Yahudi bu arada Hz. Ömer'e:
"Hz. Peygamber, benim lehime hükmetti de bu adam O'nun hükmüne razı olmadı." dedi. Hz. Ömer, o münafığa:
"Öyle mi oldu?" diye sordu, onun:
"Evet." cevabı üzerine:
"Beni burda biraz bekleyin, hemen geliyorum." deyip evine girdi, kılıcını kuşanmış olarak çıktı ve münafığın oracıkta boynunu vurup öldürdü ve:
"Rasûlullah (sa)'ın hükmüne razı olmayan hakkında benim hükmüm budur." dedi de bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi.
Hz. Ömer'in bu davranışı üzerine Cibril:
"Ömer, Hak ile bâtılın arasını ayırdı." demiş, bunun üzerine Hz. Ömer'e: "el-Fârûk" lâkabı verilmiştir.[83] Ki bu kıssa daha önce (Nisa Sûresinin 60. âyetinin nüzul sebebinde) de geçmişti.[84]
Bu kıssa Nisa: 4/60 âyeti izah edilirken geçmişti. [85]
2- İbn Ebî Hatim'in, el-Hasen'in mürselleri meyanında tahric ettiği bir haberde o şöyle anlatır:
Bir adam, başka bir adamla arasında bir ihtilâf çıkıp da halli için Hz. Peygamber (sa)'e gitmeye çağrıldığında eğer haklı ise ve Hz. Peygamber (sa)'in kendi lehine hükmedeceğini kesin olarak bilirse bunu kabul ederdi, Ama bilirse ki kendisi haksızdır ve karşısındakinin hakkını yemek isterse böyle bir durumda ihtilâfın halli için Hz. Peygamber (sa)'e gitmeye çağrılırsa O'na gitmekten yüz çevirir ve
"Hayır, O'na değil filâna gidelim." derdi. İşte bunun üzerine (veya böyleleri hakkında) Allah Tealâ bu âyet-i kerimeleri indirdi."[86]
3- Dahhâk der ki: Muğîra ibn Vâil hakkında nazil olmuştur. Onunla Hz. Ali ibn Ebî Tâlib'in müşterek bir arazileri vardı. Bu araziyi müşterek halden çıkarmak ve paylaşmak istediler. Yapılan taksimde Hz. Ali'ye, suyun ancak zorlukla ulaştırılabileceği kısmı düştü. Muğîra, Hz. Ali'ye:
"Arazinin sana düşen kısmını bana sat." dedi, Hz. Ali de kabul edip bu arazisini Muğîra'ya sattı ve Hz. Ali parasını, Muğîra da arazisini teslim aldı. Daha sonra Muğîra'ya:
"Çorak, susuz bir yer satın aldın, oraya su çıkmaz." dediler. O da satıştan vazgeçmek üzere Hz. Ali'ye geldi ve:
"Arazini al. Ben onu senden, eğer hoşnut olursam şartıyla almıştım. Şimdi ise gördüm ki su oraya çıkmıyor, onu sevmedim, hoşnut olmadım." dedi. Hz. Ali:
"Hayır öyle değil, satın aldın, razı oldun ve teslim aldın. Durumunu da zaten biliyordun." diyerek satıştan caymayı reddetti ve davayı Hz. Peygamber (sa)'e götürmek istedi. Muğîra ise:
"Muhammed'e gidecek ve onun hükmünü kabul edecek değilim. Çünkü o bana buğzeder ve ben, onun bana haksızlık etmesinden korkarım." dedi ve işte bunun üzerine bu âyet-i kerimeler nazil oldu.[87]

53. Var güçleriyle Allah'a yemin ettiler ki eğer kendilerine emredersen mutlaka (savaşa) çıkacaklardır. De ki: "Yemin etmeyin. Bu, makûl bir itaattir. Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Allah Tealâ münafıkların Hz. Peygamber (sa)'in hükmünden hoşlanmadıklarını beyan buyurunca münafıklar Hz. Peygamber (sa)'e gelip:
"Allah'a yemin olsun ki yurtlarımızdan, kadınlarımızdan ve mallarımızdan çıkmamızı; bunları bırakıp cihada çıkmamızı) emretmiş olsaydın bunları bırakır ve cihada çıkar, cihad ederdik." dediler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[88]

55. "Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan önce*kileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkar eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Rabi' b. Enes, Ebu'l-Aliye'den bu âyet hakkında şu rivayette bulundu:
"Rasulullah (s.a.v.)'a vahiy geldikten sonra on yıl daha Mekke'de durdu, O ve Ashabı korkuyorlardı. Gizli ve aşikâr olarak Allah'a ibadet ediyorlardı. Sonra Medine'ye hicretle emrolundu. Onlar Medine'de de korkuyorlardı. Silahla sabahlıyor, silahla akşamlıyorlardı. Ashabı'ndan bir kişi Rasulullah (s.a.v.)'a dedi ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, kendisinde emni*yette olduğumuz ve silahı bıraktığımız birgün bize hiç gelmeyecek mi?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Sabredin. Sizden bir kimse büyük bir toplulukta bağdaş kurup oturacağı ve kendisine en ufak bir tehdidin bile gelmeyeceği az bir zaman daha bekle*yeceksiniz." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti sonuna kadar indirdi. Ve Allah Nebi'sini Arap Yanmadası'nda muzaffer kıldı. Silahları bıraktılar ve emniyet içinde oldular. Sonra Allah, Nebi'sinin ruhunu aldı ve onlar böylece Ebû Bekr, Ömer ve Osman'ın (r. anhüm) hilafetleri zamanında emniyet içinde oldular. Tâ ki içine düştükleri şey vuku buluncaya kadar. Allah da onlara korkuyu mussalat etti. Onlar kendilerini değiştirdiler, Allah da on*ları değiştirdi.[89]
2- Bize İsmail b. Hasan b. Muhammed b. Hüseyn en-Nakib, ona dedesi, ona Abdullah b. Muhammed b. Hasan en-Nasrabazî, ona Ahmed b. Said ed-Darimi, ona Ali b. Hüseyn b. Vakid, ona babası, ona Rabi' b. Enes, ona Ebu'I-Aliye, ona da Ubeyy b. Ka'b haber vererek şöyle dedi:
"Nebi (s.a.v.) ve Ashabı Medine'ye geldiler. Ensar da onları bağırlarına bastılar. -Halbuki daha önce Arap, onları tek bir yaydan atmış, irtibatlarını kesmişlerdi. Akşam ve sabah silahlı oluyorlardı- Bunun üzerine şöyle dediler;
"Bizim an*cak Allah'tan korktuğumuz emin ve mutmain olarak gecelediğimiz bir hayat görebilceğimizi tahmin edebiliyor muyuz?" Bundan dolayıdır ki Allah Teala bu âyeti indirdi.[90]
Bu hadisi Hakim, Sahihi'nde, Muhammed b. Salih b. Hani'den, o Ebû Said b. Şazan'dan, o da Darimî'den rivayet etmiştir.[91]
3- İbn Ebî Hâtim'den el-Berâ ibn Azib dedi ki:
"Bu âyet-i kerime, bizler şiddetli bir korku içindeyken nazil oldu."[92]
4- Mukatil der ki: Hudeybiye'de Mekke müşrikleri Hz. Peygamber ve ashabını umre yapmaya bırakmayıp Mekke'ye girmelerini engellediklerinde müslümanlar:
"Keşke Allah Tealâ bize Mekke'nin fethini bahşeylese." dediler de bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[93] Ancak İbnu'l-Cevzî bu kavli kuvvetli görmeyerek birincisini tercih ettiğini gösteren bir ibare ile zikretmiştir.[94]

58. "Ey inananlar! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz ergenliğe ermemiş olanlar, sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza girecek*lerinde üç defa izin istesinler. Bunlar, sizin açık bulunabileceğiniz üç va*kittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size âyetlerini böylece açıklar. Allah bilendir, Hakim'dir."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- İbn Abbas şöyle dedi:
"İsmi Müdlec b. Amr olan bir çocuğu, Rasulullah (s.a.v.) Ömer b. Hattab (r.a.)'ı çağırmak için gönderdi. Vakit öğle idi. Çocuk Ömer'in yanına girdi. Ömer, kendisinin görülmesini hoşlanmadığı bir halde idi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi;
"Ey Allah'ın Rasulü, isterdim ki izin isteme hususunda Allah bize emirde ve nehiyde bulunsaydı." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[95]
2- Mukatil ibn Hayyân anlatıyor:
Ensar'dan bir adam, karısı Esma bint Mürşide (veya Esma bint Ebî Mersed) ile birlikte yemek yapmış ve Rasûl-i Ekrem'e getirmişlerdi. (Rasûlullah'a yemek geldiğini duyan) insanlar gelip girmek için izin istemeksizin yanlarına girmeye başlamışlar. Bundan hoşlanmıyan Esma:
"Ey Allah'ın elçisi, bu, (izinsiz olarak girmek) ne kadar çirkin! İkisi (karı-koca) bir elbise içinde ve köleleri izin istemeden (ya da girmelerine izin verilmeden) yanımıza giriyor." dedi de bu konuda (izin istemeden girmeme konusunda) Allah Tealâ:
"Ey iman edenler, ellerinizin altında bulunan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuz zaman ve yatsı namazınzdan sonra yanınıza girecekleri vakit üç defa izin istesinler...." âyet-i kerimesini indirdi.[96]
3- Mukatil şöyle demiştir: Bu âyet Esma bint-i Mersed hakkında inmiştir. Onun büyük bir kölesi vardı. Bir ara Esma'nın hoşlanmadığı bir vakitte yanına girdi. Esma da Rasulullah (s.a.v.)'a geldi ve şöyle dedi:
"Hizmetçilerimiz ve kölelerimiz yanımıza girip çıkıyorlar." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[97]
4- İbni Ebî Hatim, Süddî'den naklediyor:
Rasulullah'ın (s.a.) ashabından bazı kimseler bu saatlerde hanımlarıyla buluşmayı arzuluyor, sonra guslediyor, son*ra da namaza çıkıyorlardı. Bunun üzerine Allah Tealâ köle ve hizmetçilere bu saatlerde izin verilmeden evlere girmemelerini emretti: "Ey iman edenler! Sa*hip olduğunuz köle ve cariyeler... yanınıza girmek için izin istesinler." [98]
5- Nüzul sebebi olarak beyan ettiğimiz az önce geçen Esma'nın kıssası sahih olsaydı "Ey iman edenler" hitabı tağlib yoluyla erkek ve kadınlara hitap olur*du. Zira nüzul sebebinin hükme dahil olması kesindir. Usulde tercih edilen gö*rüş de budur. [99]

59. Çocuklarınız erginlik çağına vardığında kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi onlar da izin istesinler. Allah size âyetlerini böyle açıklar ve Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

İbn Ebî Hatim'in Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den rivayetinde o:
"Kişi, annesinin yanma girmek için izin ister. Zira "Çocuklarınız erginlik çağına vardığında kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi onlar da izin istesinler..." âyet-i kerimesi bunun hakkında nazil oldu." demiştir.[100]

61- "Â'ma ile beraber yemek yiyene günah yoktur..."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- "Ey iman edenler, birbirinizin malını bâtıl yollarla yemeyin. Meğer ki sizden, karşılıklı bir rızadan bir ticaret ola..." (Nisa, 4/29) âyeti nazil olunca insanlar birbirlerinin evinde yemek yemekte zorlanır, sıkılır oldular, bu konuda sıkıntıya düştüler de bu âyet-i kerime nazil oldu.[101]
2- İbn Abbâs'tan gelen bir rivayet konuyu biraz daha açmakta, o şöyle anlatıyor:
"Ey iman edenler, birbirinizin malını bâtıl yollarla yemeyin. Meğer ki sizden, karşılıklı bir rızadan bir ticaret ola..." (Nisa, 4/29) âyeti nazil olunca müslümanlar:
"Allah Tealâ bize, mallarımızı aramızda batıl yollarla yemeyi yasakladı. Yemek, bizim en üstün, en iyi mallarımızdandır. Demek ki bizden birisinin, bir başkasının yanında yemek yemesi helâl değildir." deyip birbirlerinin yanında (evinde) yemek yemekten kendilerini alakoydular, birbirlerinin evinde yemek yemeyi terkettiler de bundan sonra Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[102]
3- İbn Abbas şöyle demiştir:
"Allah Teala “Ey iman edenler mallarınızı aranızda batıl ile yemeyin.” âyetini indirince, yatalakların, kölelerin ve topalla*rın kazançlarından yemek müslümanlara ağır geldi ve dediler ki:
"Yemek malların en efdalıdır. Halbuki Allah Teala bâtıl yere yemek yemekten men etti. Çünkü kör, temiz yiyecek mahallini göremez, topal olan yiyecek hususunda meşakkate tahammül edemez, hasta da yemeği dolusu dolusuna alamaz." Bundan dolayı Allah Teala bu âyeti indirdi.[103]
4- Said b. Cübeyr ve Dahhak şöyle dedi:
"İki topal ve iki â'ma sıhhatli kimselerle yemek yemekten uzak duruyorlardı. Çünkü insanlar onlan temiz görmüyorlar ve onlarla beraber yemeği çirkin görüyorlardı. Medineliler ne â'mayı ne topalı, ne de kotürümü, onları pis gördüklerinden dolayı yemeklerine katmıyorlardı. Allah Teala da bu sebepten dolayı bu âyeti indirdi.[104]
5- Mücâhid'den rivayette o şöyle anlatıyor:
Ashab içinde sakat kimseler vardı. -İbn Amr hadisinde sakat olanlar kör ve topal olanlar; Haris hadisinde ise kör, topal, ihtiyaçlı olanlar şeklinde daha açık ifade edilmiştir.- Ashabdan bazıları bunları yemek için evlerine götürürler. Kendi evlerinde yemek bulunmazsa tutar onları babalarının veya âyette sayılan akrabalarının evlerine götürürlerdi. Yanlarındaki o sakat kimseler ise başkalarının evlerine götürülmekten hoşlanmaz; "Bizi kendi evlerine değil de başkalarının evlerine götürüyorlar." derlerdi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi.[105]
6- Mücahid şöyle dedi:
"Allah Teala'nın bu âyette isimlerini saydığı hastalar ile müzmin hastalara evlerde yemek yemeleri hususunda ruhsat için bu âyet indi. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, kendi evlerinde yiyecek birşey bulamadıklan zaman bu hastaları babalarının veya annelerinin evlerine götürür karınlarını doyururlardı. Hastalar ise, bu yemekten rahatsız oluyorlardı. Çünkü onlar kendilerinin malik olmadığı yemeği onlara yediriyorlardı ve şöyle diyorlardı:
"Bunlar bizi, başkalarının evine götürü*yorlar." Bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi."[106]
7- Ayetin nüzul sebebi ne olursa olsun ayet yemek yeyenin mal sahibinin açık yahut zımnî izni sebebiyle rızası olduğunu bilmesi şartıyla adıgeçen kim*selerin evlerinde yemek yemeyi mubah kılmaktadır. İnsanlar aralarında genel*likle akrabaları, müvekkilleri ve arkadaşlarının evlerinde serbestçe yemek yemeleri sebebiyle bu çeşit evler özellikle zikredilmiştir.[107]
8- Hasan b. Muhammed el-Farisî, Muhammed b. Abdillah b. el-Fadl et-Tacir'den, o Ahmed b. Muhammed b. Hasan el-Hafız'dan, o Muhammed b. Yahya'dan, o İsmail b. Ebî Üveys'ten, o Şihab'dan, o da Said b. el-Müseyyeb'den bize haber vererek şöyle dedi:
"Bu âyet bir grup insan hakkında inmiştir ki, onlar Rasulullah (s.a.v.) ile beraber bir yere gittiklerinde evlerinin anahtarlarını âma, topal kötürümlere ve akrabalara bırakı*yorlardı. Ve onlara evlerinde bulunan şeylerden ihtiyaç duydukları şeyleri yemelerini em*rediyorlardı. Onlar da yemek üzere onların evlerinde kalıyorlardı ve şöyle diyorlardı:
"Korkarız ki onlar içlerinden bunu hoş görmeyecekler." Bunun üzerine Allah Teala bu âyeti indirdi.[108]
9- Bu ayet her ne kadar söz konusu edilen özür sahiplerinin evlerinin anah*tarlarını aldıkları kimselerin evlerinden yemek yemek hususunda sakınmaları hakkında nazil olsa da bütün insanlar için umumî bir hüküm zikretmektedir. Onların evlerinden birşeyler alıp yemenin günah olmamasının manası, onların evlerinden birşeyler yemek ile akrabaları, anahtarları veren müvekkilleri ve arkadaşlarının evlerinden yemenin eşit tutulmasıdır.[109]
10- İbnu Cerîr’in Zührî'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir:
“Nur: 24/61âyetinden soruldu. Topal ve hastanın durumu nedir ki, burada zikredildi?” denildi. Zührî dedi ki:
“Bana Ubeydullah İbni Abdullah haber verdi. O:
“Müslümanlar gazaya gittiklerinde, arkadaşlarını halef eder, onlara kapılarının anahtarlarını verip:
“Evlerimizde olandan yemenizi size halal kıldık.” derlerdi. Arkadaşları, bundan utanır ve:
“Onlar bulunmadığı müddetçe evlerine girmeyiz” derlerdi. Allahü Teâlâ onlara ruhsat olmak üzere bu âyeti indirdi.”[110]
11- Kays ibn Müslim'den, o da Miksem'den rivayet ediliyor ki o şöyle diyor:
Bazı kimseler kör ve sakat olanlarla yemek yemekten sıkılır, onlarla birlikte yemek yemek istemezlerdi. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[111]
12- Zehrâvî, İbn Abbâs'tan bunun aksini rivayetle "Kör, topal ve sakat olanlar, sağlam kişiler kendileriyle yemekten hoşlanmaz, kendilerini pis bulur veya kendi durumlarından rahatsız olur diye sağlam kişilerle birlikte yemek yemek istemezlerdi. İşte bunun üzerine "Kör için bir sorumluluk yoktur. Topal için de bir sorumluluk yoktur. Hastaya da bir sorumluluk yoktur..." âyet-i kerimesi nazil oldu." demiştir.[112]
13- Dahhâk'tan rivayetle tahric olunan bir haber olayı biraz daha detaylandırır. Bu haberde o şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber, peygamber olarak gönderilmezden önce kör, hasta ve topalla birlikte yemek yemezlerdi. Çünkü kör, yemeğin hoş olan taraflarını göremez, hasta olan kişi, sağlam olanlarınki gibi yemeğin hakkını veremez, sakat olan kimse de yanında bulunan sağlam kimseler gibi yemek yiyemezdi. İşte onların (Medine halkı okn ensar'ın) kör, hasta ve sakatlarla birlikte yemek yemelerine bir ruhsat olmak üzere bu âyet-i kerime nazil oldu.[113]
14- İbn Abbâs'tan rivayete göre zengin birisi akraba veya arkadaşlarından bir fakirin evine gidip de bu fakir yakını onu yemeye buyur edince "Zengin olana yoksulun malından yemek yaraşmaz. Zaten yiyeceğiniz az, bir de biz yemeye oturup iyice azaltmıyalım" anlamında olmak üzere: "Yok, ben sizinle yemek yemekte sıkılıyorum. Çünkü ben zenginim, siz ise fakirsiniz." dermiş, âyet-i kerime bunun üzerine nazil olmuş.[114]
15- İbn Abbâs'tan gelen başka bir rivayette konu biraz daha müşahhas hale getiriliyor. O şöyle anlatıyor: Ayet-i kerime Haris ibn Amr hakkında nazil oldu. O, Hz. Peygamber (sa)'le birlikte bir gazveye giderken ailesinin ve evinin işlerini yapmak üzere Mâlik ibn Zeyd'i vekil bırakmıştı. Dönüşünde arkadaşı Mâlik'i çok zayıflamış görüp sebebini sordu. O da: "İznin olmadan evinden yemek bana günah geldi." dedi.[115]
16- Bu mealde el-Bezzâr'ın sahih bir senedle Hz. Aişe'den rivayetle tahric ettiği bir haberde Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Müslümanlar Hz. Peygamber (sa)'le birlikte gazvelere çıkmaya rağbet ederler; sefere çıkarken de sakatlıkları sebebiyle sefere katılamıyanlara evlerinin anahtarlarını verir ve onlara:
"Benim evimden ne istiyorsan yiyebilirsin." diye izin verirlerdi. Medine'de kalan ve kendilerine anahtar verilen o sakat kimseler de:
"Bunlar aslında bize yeme iznini gönül hoşluğu ile vermediler. Binaenaleyh onların evlerinden yememiz bize helâl değil." derlerdi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ onlara bir ruhsat olmak üzere bu âyet-i kerimeyi indirdi.[116]
17- Hasan-ı Basrî diyor ki: Bu ayet Allah'ın kendisinden cihadı kaldırdığı âmâ İbni Ümmi Mektum hakkında nazil olmuştur. [117]
18- Ebu Hayyan da şöyle diyor: Bu ayet âmâ, topal ve hasta kimsenin cihad*dan geri kalması hususundaki mahzuru kaldırmaktadır. Ayrıca muhatapların Allah'ın zikrettiği bu kimselerin evlerinden birşeyler yemeleri hususundaki mahzuru da kaldırmaktadır. Fetva verme ve beyan etme makamında bunların bir arada cem'edilmesi, makbul olup garip karşılanmaz. Bu durumda bu ayetin öncesi ile irtibat yönü şudur: Cenab-ı Hak izin istemenin hükmünü zikrettik*ten sonra özürlülerin cihada katılmamalarının Peygamberimiz'den (s.a.) izin almaya bağlı olmadığını beyan etmiştir. [118]

61. "... Beraber veya ayrı ayrı yemenizde bir günah yoktur..."

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Katade ve Dahhak şöyle dedi:
"Bu âyet kendilerine Benû Leys b. Amr denilen Kinane'den küçük bir kabile hakkında inmiştir. Bunlar, bir kişinin tek başına yemek ye*mesini yasak sayıyorlardı. Bazen sofra dolu olup herşey yerli yerinde olduğu halde bir şahıs sofra önünde sabahtan akşama kadar oturur, tek başına yemeyi haram saydığından dolayı yemez, akşam olunca da kimse yoksa, kimseyi bulamazsa o zaman tek başına yerdi. Bu yüzden Allah Teala bu âyeti indirdi."[119]
2- İkrime dedi ki:
"Bu âyet, Ensar'dan bir topluluk hakkında inmiştir. Onlar, bir misafir kendileriyle bulunmadıkça yemek yemezlerdi. Allah onlara, nasıl isterlerse, ister toplu halde ister halka halinde, isterse ayrı ayrı yesinler diye, onlara ruhsat verdi.[120]
3- Atâ el-Horasânî ve Abdurrahman ibn Zeyd ibn Eslem de Feth Süresindeki "Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur..." (âyet: 17) âyet-i kerimesi gibi bu âyet-i kerimenin Cihâd hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.[121]
4- Taberî, bütün bu rivayetleri sıraladıktan sonra bunlar arasından herhangi birinin tercihine götürecek bir karine veya açıklığa sahip olmadıklarını ve hepsinin de ayrı ayrı bu âyet-i kerimenin nüzulüne sebep olmalarının caiz olduğunu; başka bir bakış açısından âyet-i kerimenin hükmünün bütün bunları içine aldığını ve müslümanların gerek yalnız başlarına, gerekse âyet-i kerimede sayılan yakınların evlerinde topluca yemek yemelerine bu âyet-i kerime ile ruhsat verilmiş olduğunu belirtir[122] ki âyet-i kerime bunlardan hangisi üzerine inmiş olursa olsun sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine engel değildir.[123]
5- Bu ifade öncesiyle irtibat halindedir. Belirtilen kimselerin evinde yemek yemenin mubah olduğu söylendikten sonra yemek yeme şeklinde de bir sakınca bulunmadığı ifade edilmek istenmiştir. O halde bu evlerin sahipleriyle olsun veya olmasın bu evlerde yemek yemede mahzur yoktur. Bir başka görüşe göre: Bu cümle önceki hükme benzer ayrı bir hüküm beyan etmek için müs*takil bir cümledir. Buna göre yalnız başına yemek yemek caiz olduğu gibi misafirle birlikte yemek yemek de emirdir. [124]

62. Mü'minler, ancak Allah'a ve Rasûlü'ne iman edenler ve O'nunla birlikte bir işe karar vermek üzere toplandıklarında O'ndan izin isteyip alıncaya kadar ayrılıp gitmeyenlerdir. Gerçekten senden izin isteyenler; işte onlar Allah'a ve Rasûlü'ne iman edenlerdir. O halde onlar, bazı işleri için senden izin istedikleri zaman sen de onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için Allah'dan mağfiret dile. Hiç şüphesiz Allah Ğafûr'dur, Rahim'dır.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
l. İbn İshak'ın ve Delâil'inde Beyhakî'nin Urve'den, Muhammed ibn Ka'b el-Kurazî'den ve başkalarından rivayetle tahric ettikleri bir haberde onlar şöyle anlatıyor:
Hendek Gazvesi senesi Ebu Süfyân komutasındaki Kureyş'in gelip sel yataklarından Rûme kuyusu başına; Gatafân'ın gelip Uhud'un yanında Na'mâ'ya konduğunda Hz. Peygamber (sa)'e bu haber gelince Medine'nin etrafına hendek kazdırmıştı. Hendek kazma işinde bizzat kendisi çalışırken mü'minler de onunla birlikte çalışmaktaydılar. Bazı münafıklar ise işi ağırdan alıyor; evlerine misafir geldiği bahanesiyle Hz. Peygamber (sa)'den habersiz ve izinsiz olarak gizlice sıvışıyorlardı. Müslümanlardan herhangi birinin başına bir musibet veya hoşlanmadığı bir şey gelirse, gelip Hz. Peygamber (sa)'e söylüyor, O'ndan izin istiyor ve O'nun izin vermesiyle gidiyor; işlerini düzeltip tekrar hendek kazmadaki işinin başına dönüyordu. İşte Hz. Peygamber (sa)'den izin isteyerek işinden geçici olarak ayrılan o mü'minler hakkında Allah Tealâ: "Allah herşeye hakkıyla Alîm'dir."e kadar olmak üzere (yani Sûrenin sonuna kadar) "Mü'minler, ancak Allah'a ve Rasûlü'ne iman edenler ve O'nunla birlikte bir işe karar vermek üzere toplandıklarında O'ndan izin isteyip alıncaya kadar ayrılıp gitmeyenlerdir..." âyet-i kerimelerini indirdi.[125]
Buna göre bu âyet-i kerime, Hendek Gazvesi senesi hendek kazılma sırasında nazil olmuştur.[126]
2. Katâde'den rivayete göre Tebük Gazvesi hakkında nazil olan âyetlerden birisi olan "Allah seni affetsin, hak sana besbelli olup yalancıları bilmeden önce neden onlara izin verdin?" (Tevbe, 9/43) âyet-i kerimesinde, Tebük gazvesine katılmamak için mazeret bildirerek izin isteyenlere izin verdiği için Hz. Peygamber azarlanırken daha sonra bunda kendisine bir ruhsat olmak üzere Allah Tealâ: "O halde bazı işleri için senden izin istedikleri zaman sen de onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için Allah'dan mağfiret dile..." âyet-i kerimesini indirdi.[127]
3- Yine bu Tebük Gazvesi esnasında meydana gelen olaylar cümlesinden olarak Hz. Ömer'in ailesine dönmek için[128] izin istemesi üzerine Hz. Peygamber (sa)'in ona izin verip sonra da münafıklara duyurmak maksadıyla yüksek sesle ona:
"Git, vallahi sen münafık değilsin." demesi; bunu duyan bazı münafıkların da:
"Bu nasıl iş; arkadaşları izin istediğinde onlara izin veriyor, biz izin istediğimizde ise izin vermiyor. Vallahi biz onun adaletli davranmadığını görüyoruz." demeleri üzerine bu âyet-i kerimenin nazil olduğu Dahhâk ve Mukatil'den rivayet edilmiştir.[129]
4- Kelbî diyor ki: Peygamberimiz (s.a.) hutbesinde münafıklara ta'rizde bulunuyor ve onları ayıplıyordu. Münafıklar sağlarına-sollanna bakıyorlar, on*ları hiç kimse görmediği bir zamanda mescidden çıkıyorlar, namaz kılmıyorlar*dı. Eğer biri onları görürse sebat ediyor, korkarak namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine ayet nazil oldu.[130]
5- Bu ayetin inmesinden sonra mümin kimse Rasulullah'tan (s.a.) izin almadıkça ihtiyacı için -mescitten dışarı- çıkmıyordu. Münafıklar ise izinsiz çıkıyorlardı. [131]

63. O Rasûl'ün çağırmasını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi saymayın.Allah, içinizden bir diğerini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak bilir. O 'nun buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ gelmesinden veya elîm bir azâb gelmesinden sakınsınlar.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
l. Ebu Nuaym'ın Delâil'de Dahhâk kanalıyla İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sa)'e hitabederken
"Ey Muhammed, Ey Ebu'l-Kasım!" derlerdi. Bunun üzerine Allah Tealâ:
"O Rasûl'ün çağırmasını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi saymayın..." âyet-i kerimesini indirdi.[132]
2. "Allah, içinizden bir diğerini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak bilir...." âyet-i kerimesinin nüzul sebebinde Kelbî der ki: Allah'ın Rasûlü (sa) hutbesinde münafıklara ta'rîzde bulunur ve onları kınardı. Münafıklar da sağlarına, sollarına bakarlar; kendilerini kimsenin görmediğine kani olurlarsa usulcacık yerlerinden kalkar ve sıvışırlardı. Şayet kendilerini bir gören olduğunu farkederlerse çıkmaktan vazgeçip mecburen istemeye istemeye namaz kılarlardı. İşte bu durum üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[133]
3- Ebu Davud'un mürselleri meyanında Mukatil'den rivayetle tahricinde o şöyle anlatıyor:
Mescid-i Nebevîde Hz. Peygamber hutbe okurken burnu kanayan veya abdesti bozulan bir sahabî çıkmak için Hz. Peygamber (sa)'den izin almadan dışarı çıkmazdı. İşaret parmağıyla Efendimiz'den çıkmak için izin ister ve izin verilirse çıkardı. Hutbe dinlemek veya mescidde oturmak kendisine ağır gelen herhangi bir münafık da böyle mazereti sebebiyle çıkmakta olan bir sahabînin arkasına gizlenerek usulca sıvışırdı. İşte böyle bir hadise üzerine Allah Tealâ "Allah, içinizden bir diğerini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak bilir...." âyet-i kerimesini indirdi.[134]

=====================
[1] Alûsî, age. XVIII,74. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/628.
[2] Suyııti; ed-Dürr: 5/19. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 263.
[3] İbn Ebî Salih rivayetinde ashab-ı suffadan bazıları, bak: Kurtubî, age. XII,113.
[4] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 263. Vahidî, age. s. 221; Râzî, age. XXIII,150. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/629.
[5] Nesai; Tefsir: 379, İbn Cerir: 18/56, Hakim; Müstedrek: 2/193, Ahmed; Müsned: 2/159, 225, Heysemi; Mecmau'z-Zevaid: 7/73, 74, Beyhaki; Sünen-i Kübra: 7/153. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 263. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/462. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 4/208. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/629-630. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/373.
[6] Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/1, hadis no: 3177. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/628-629. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/373.
[7] Ebu Davud, Nikâh, 4, hadis no: 2051; Neseî, Nikâh, 12, hadis no: 3226. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/629
[8] Suyûtî, Lubâbu'n-Nukûl, 11,19-20. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/629; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/462.
[9] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/629
[10] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/462.
[11] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/373.
[12] Alûsî, age. XVIII,88. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/630.
[13] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/630-631.
[14] Karşılıklı olarak karıkocanın lanetleşmesi.
[15] Müslim; el-Liân: 10 (1495), Ebu Davud; Talak: 2253, İbn Mace; Talak: 2068, Ibn Cerır: 18/66 Ahmed; Müsned: 1/421-422, 448. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 264-265. Revâiu'l-beyân, II, 80; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 4/208. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/631..
[16] Buhârî,Tefsîru'l-Kur’ân,24/1. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/631-632. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/466-467. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/400.
[17] Müslim, Liân, 1. Benzer ve muhtasar bir rivayet için ayrıca bak: İbn Mâce, Talâk, 27, hadis no: 2066; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, V,334. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/632.
[18] Râzî, age. XXIII,164. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/632.
[19] Râzî, age. XXIII,165. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/632.
[20] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/632.
[21] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/3; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/3, hadis no: 3179; İbn Mâce, Talâk, 27, hadis no: 2067. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/632-633. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/465-466. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/399.
[22] İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni’l-Azîm, VI,11.
[23] Senedi hasen derecesindedir. Ebu Davud: 2256, Heysemi; Mecmau'z-Zevaid: 7/74, Ahmed Müsned: 1/238, Beyhaki; Sünen: 7/394.
[24] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,238-239. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 264-265. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/633-634. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/399-400.
[25] Ahmed ibn Hanbel, Müsned, 1,238-239; İbn Kesîr, age. VIJ3-14. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/634-635.
[26] Ebu Davud, Talâk, 27 (Liân), hadis no: 2256. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/635.
[27] Kurtubî, age. XII,123. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/635.
[28] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,24. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/635. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/467. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/400.
[29] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/400-401.
[30] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,24. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/635. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/467.
[31] Bak: Kurtubî, age. xıı,i23. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/635.
[32] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut 1391/1971,111,309-316. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/638-642.
[33] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/11.
[34] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/11
[35] Buhârî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/11
[36] Buhârî, Meğâzî, 34; Tefsîru'l-Kur'ân, 24/6, 11.
[37] Meselâ bak: Müslim, Tevbe, 56-58; Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'ân, 24/4. hadis no: 3180; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, VI,59-61, 194-197. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/642-646. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/416-420.
[38] Buhari; eş-Şehadet: 2637, Cihad: 2879, Meğazi: 4025, Tefsir: 4690, Eyman ve'n-Nüzûr: 6662, İ'tisam: 7369, Tevhid: 7545. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 265-269. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/471-474.
[39] Senedi zayıftır. İbn Cerir: 18/77. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 269. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/646.
[40] Hakim; Müstedrek: 4/8-9, İbn Cerir: Tefsir: 5/69, Ahmed; Müsned: 1/220, 637. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 270.
[41] İbn Hişâm, es-Sîretu'n-Nebeviyye, Beyrut 1391/1971, 111,316; Râzî, age. XX1II,186. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/646-647.
[42] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/474-475.
[43] Kurtubî, XII, 207; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 4/221
[44] İbnu'l-Cevzî, age. VI,25. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/647.
[45] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/475-476.
[46] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/476.
[47] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/476.
[48] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/476.
[49] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/477.
[50] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/477.
[51] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/477-478.
[52] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/648.
[53] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 271. İbni Cerir; Firyâbî; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/478-479. Vahidî, age. s. 228-229; Taberî, age. XVIII,87-88. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/648. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/439.
[54] Senedi zayıftır. Suyuti; ed-Dürr: 5/38. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 271. Vahidî, age. s. 229. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/648. Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,34. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/648-649.
[55] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/479. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/439.
[56] İbn Kesîr, age. VI,46; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,34. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/650. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/480. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/449.
[57] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/650.
[58] İbn Cerir et-Taberî, age. XVIII,97. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/650. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/480. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/450.
[59] Suyûtî, ed-Durru'1-mensûr, V, 40; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 4/221-222. İbn Merduyeh, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/449.
[60] İbnul-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III,8. ed-Dürr: 5/45. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 271. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/464.
[61] ed-Dürr: 5/45. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 271. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651.
[62] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/482.
[63] Müslim; K. Tefsir: (26, 27, 29, 30) 2320, İbn Çerin 18/103, Suyuti; ed-Diirr: 5/46.
[64] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 271-272. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/482.
[65] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 272.
[66] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 272. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/464.
[67] ed-Dürr: 5/45. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 272.
[68] Mürsel hadistir. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 272. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/464.
[69] İbn Cerir: 18/103, ed-Dürr: 5/47. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 272-273. Vahidî, age. s. 230; Taberî, age. XVIII, 103. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651-652.
[70] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/482-483.
[71] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/483.
[72] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/483.
[73] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/483.
[74] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/483.
[75] Taberî, age. XVIII, 103. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/651.
[76] İbn Kesîr, age. VI.59. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/652.
[77] Râzî, age. XXIII,220. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/652.
[78] İbn Kesîr, age. VI,74. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/652.
[79] Kurtubî, age. XII,184. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/652.
[80] Alûsî, age. XVIII, 178. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/652-653.
[81] Râzî, age. XXIV,8. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/653. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/486.
[82] Kurtubî, age. XII,186. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/653.
[83] Vahidî, age. s. 231; Alûsî, age. XVIII, 194. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/654.
Bu hüküm hak ve adalettir. Zira münafıklar gerçekte Peygamberimiz'in (s.a.) hükümle*rine karşı çıkmayı mubah sayan, onun hükmüyle alay eden, onun adaleti ve peygamber*liği hususunda anarşi ve kargaşa çıkartan imansız kimselerdir. Bütün bu hususiyetlerde normal kâfirden ayrılırlar. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/499.
[84] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/654.
[85] İsnadı yoktur. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 273.
[86] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,37. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/654. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/484.
[87] Râzî, age. XXIV,20. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/654-655.
[88] Kurtubî, age. XII, 195. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/655.
[89] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 5/55. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 273-274. Vahidî, age. s. 231; Taberî, age. XVIII,122; İbn Kesîr, Tefsîru'1-Kur'âni'l-Azîm, VI.85-86. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/655-656.
[90] Hakim; Müstedrek: 2/401, Heysemi; Mecmau'z-Zevaid: 7/83, Suyuti; ed-Dürr: 5/55. Taberani, Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/510.
[91] İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 274. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/656. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/485. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/656.
[92] İbn Kesîr, age. VI.86; Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,38. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/485. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/656.
[93] İbnu'l-Cevzî, age. VI,58. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/656.
[94] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/656.
[95] Senedi yoktur; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 274; Âlûsî, XVIII, 209; Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:4/248. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/657. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/518
[96] İbn Kesîr, age. VI,90. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/657.
[97] Suyuti; ed-Dürr: 5/55; İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 274. Vahidî, age. s. 232. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/657. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/518.
[98] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/518-519.
[99] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/519.
[100] Alûsî, age. XVIII, 216. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/658.
[101] es-Suyûtî, ed-Durri-Mensûr, 11,494. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659.
[102] Taberî, age. XVIII,128. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[103] İbn Cerir: 18/128, ed-Dürr: 5/58. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 275. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/488.
[104] Mürsel hadistir. İbn Cerir: 18/128. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 275. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/488. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[105] Taberî, age. XVIII, 129. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659.
[106] İbn Cerir: 18/129, Suyuti; ed-Dürr: 5/58. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 275. Abdurrezzak; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/488.
[107] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[108] Mürsel hadistir. ed-Dürr; 5/58. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 275. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/527.
[109] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/527.
[110] İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/489.
[111] Taberî, age. XVIII, 129. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/658.
[112] Alûsî, age. XVIII,217. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/658.
[113] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, 11,39. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659.
[114] Mecma'u't-Tefâsîr, Matbaa-i Amire 1319 neşrinden ofset Çağrı Yayınevi, İstanbul 1404/1984, IV,420. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659.
[115] Mecma'u't-Tefâsîr, IV,419-420; Hasan Basri Çantay, Kur'ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul, 1394/1974,11,641, 64 numaralı di not. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/659. Salebi Tefsir; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/488-489.
[116] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,39-40. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660. İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/489.
[117] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/527.
[118] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/527.
[119] Mürsel hadistir. ed-Dürr; 5/58. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 276. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[120] Mürsel hadistir. ed-Dürr: 5/58. İmam Ebu’l-Hasen Ali bin Ahmed el-Vahidi, Esbâb-ı Nüzul, İhtar Yayıncılık: 276. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[121] İbn Kesîr, age. VI,92. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660.
[122] Taberî, age. XVIII,131. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660.
[123] Alûsî, age. XVIII,221. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/660.
[124] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/528.
[125] Suyûtî, Lübâbu'n-Nukûl, II,41-42. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/661 İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/490-491. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/536.
[126] Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/661
[127] Taberi, age. X,100. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/661
[128] Bir rivayette umre yapmak için, bak: Kurtubî, age. XII,211; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/661
[129] Râzî, age. XXIV,39. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/661-662.
[130] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/536.
[131] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/536.
[132] Suyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, 11,42; Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/663; İmam Celaleddin es-Suyuti, Lubabu’n-Nukul Fi Esbabi’n-Nuzul, Fatih Yayınevi: 1/491-492. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 9/537.
[133] Râzî, age. XXIV,39. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/663.
[134] Alûsî, age. XVII,226. Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 2/663.
Alıntı ile Cevapla