ÇANAKKALE'Yİ geçilmez kılan neydi?
Çanakkale’yi geçilmez kılan
Milletlerin tarihleri varsa gelecekleri de var demektir. Müslüman Türk milleti olarak bizim şanlı bir geçmişimiz, yüzümüzü güldüren, başımızı dik tutturan şerefli bir ecdadımız var. Geçmişimizden hep sitayişle/övgüyle bahsediyor onlara Allah'tan daima rahmet diliyoruz.
Ecdadımızdan bahsederken duyduğumuz haz önümüzü aydınlatmalı. Yiğitliğin, kahramanlığın, kılı kırk yararcasına hassasiyet gösterilen İslâmî inancın yaşanmasının, helâl-haram hususunda gösterilen dikkatin, dedelerimizi, ninelerimizi kahramanlaştırıp destanlar yazdırmasının önemini hepimize gayemizin ne olması lazım geldiğini idrak ettirmelidir. Aksi hâl mezar taşlarıyla övünmek olur ki, bu da anlamsız, boş bir iddiadan başka bir şey olmaz.
Bizim tarihimiz zaferlerle doldur.
Ecdadımızı kahraman yapan Müslümanlıklarıdır/İslâmi yaşantıdaki hassasiyetleridir.
Bugün, tarihimizdeki zaferlerden biri olan Çanakkale Zaferi üzerinde duracağım:
Çanakkale muharebeleri, tarihin akışı içinde yalnız Türkiye açısından değil, siyasi, ekonomik ve kültürel yönleriyle dünya tarihini etkileyen birçok gelişmelerin ve sonuçların önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Çanakkale Zaferi ile ilgili değerlendirmesinde Sami Paşazâde Sezai der ki:
"Çanakkale müdafaası üç mucizeler muharebesidir. Bu zafer ile Müslüman Türk milleti:
• İçinde yaşadığı konumu (yani hâli) kurtardı.
• Mâziye hamâset/kahramanlık ve azâmetini/büyüklüğünü iade etti.
• Vatanımızı bir vatân-ı ebedi/ebediyyen bize ve nesillerimize vatan yaptı.
Batılıların "Hasta adam" dediği bu millet, Çanakkale zaferiyle Balkan harbinden kalma ezikliği üstünden atmış; kahraman bir millettin varlığını bütün dünyaya isbat etmiştir.
Çanakkale Zaferi, kurtuluş savaşımızın başlangıcı olmuştur. Kazanılan bu zaferle:
• Osmanlı Devleti âni çöküşten kurtarılmıştır.
• Rusya'da rejim değişikliği olmuştur.
• Avrupa süper güçlerinin yenilmezliği efsanesi son bulmuştur.
Bu mücadelelerin temelinde sarsılmaz bir imanın olduğu bize kendini gösteriyor. 270 kiloluk mermiyi "Ya Allah" diyerek kaldıran Seyyid Çavuşlar bize sağlam imanın ne büyük destanlar yazdırdığını en anlamlı şekilde anlatmaya yetiyor.
Birinci Dünya Savaşı içerisinde 3 Kasım 1914-9 Ocak 1916 tarihleri arasında, Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden savaşlara, Çanakkale Muharebeleri adı verilmiştir. Biz bu savaşta 253 bin şehid verdik. Bir yıldan fazla süren bu savaşa 700.000 (yediyüzbin) insanımız katılmıştır.
Çanakkale, bir ölüm-kalım savaşıdır. "Ya ölüm ya kalım" kararının verilişidir. Acımasızlığa, canavarlığa, yalan yanlış ön yargılara karşı, insanlığın, vicdanın ve merhametin adıdır.
Çanakkale Zaferi, insanlığın son insani savaşıdır. Bu savaştan ecdadımız yüzakıyla çıkıp canlarıyla koruduğu bu vatanı bizden sonraki nesillerimize ulaştırılmak üzere bizlere vatan olarak bırakmışlardır.
Onlar vazifelerini yaptılar. Bizler ne yapıyoruz? Meselemiz budur. Bizler imanlı, namuslu ve insanca yaşayalım diye onlar canlarını verdiler. Onların canlarını verdiği hedefte biz imanımızı muhafaza edebiliyor muyuz? Millet olarak namuslu yaşayabiliyor muyuz? İnsani vasıflarımızı koruyabiliyor muyuz?
• İmanlı olmanın ve kalmanın ateşten bir gömlek hâline geldiği;
• Televizyon ekranlarına varıncaya kadar kadınlarının bir kısmının pazarlandığı;
• Sokaklarının şehvet panayırı yapıldığı;
• İnançlı-inançsız insanlarının akıl almaz usullerle fişlenmeye tâbi tutulduğu;
• İnançlı yaşamanın dezavantaj olduğu;
• Vatana hizmeti ibâdet aşkıyla yapanların tepelendiği;
• İşkencelerin dayanılmaz boyutlara ulaştığı;
• İhanet şebekelerinin şer güçlerle işbirliği yaparak zulümlerini sınır tanımaz vahşetlerle icra ettiği bir ülkede bizler/millet olarak Çanakkale ruhunu muhafaza ediyoruz, emanetlere sahip oluyoruz dersek dünyanın en yalancıları ve insan olma özelliğinin de yabancıları konumuna düşeriz.
Ecdada layık olmanın şartı İslâm itikadı üzere olmak ve yaşamaktır. Gerisi palavra olur, ihanet olur, düşmana çanak tutmak olur. Çanak değil Çanakkale ruhuna sahip çıkalım.
Fetih ve Nasr surelerini okumayı da ihmal etmeyelim...