Durumu: Medine No : 127 Üyelik T.:
10 Eylül 2007 Arkadaşları:4 Cinsiyet: Memleket:ankara Yaş:32 Mesaj:
1.805 Konular:
527 Beğenildi:30 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | RE: Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük Tefsir Tarihi Hakkında Bir Değerlendirme
Fennî Tefsir Hakkındaki Tutumu
Müellifimiz bu hususta açık fikirli olmak birlikte fennî tefsir konusunda aşırı gidenlere karşı tavrını belirtmeyi ihmal etmez. Meselâ şöyle der:
"Şu da bedihîdir ki: Kur'ân-ı Mübin'in gayesi gök cisimlerinin şekillerini, tavırlarını, mikdarlarını, uzaklıklarını tayin etmek, sema tabakalarının şu mahiyette, bu mahiyette bulunduğunu bildirmek değildir. Belki (bilâkis) kısmen müşahede edebildiğimiz ve letafetlerine, nuraniyetlerine meclûb bulunduğumuz gök cisimlerinin birer kudret âyeti, birer azamet nümûnesi, birer ulûhiyyet şahidi olduğunu telkin ile insanları tefekkür ve intibah dairesine celbetmektir." [s.709]
Fakat Küre-i arzın teşekkülü konusunda fenni esas alır: "Kant ve Laplas nazariyesine göre evvelce güneş ile yer ve bütün seyyareler bir kül halinde ve kürevî bir şekilde bulunmakta idi. Fezada dönen bu küreden kopmalarla seyyareler ayrıldı ve fakat güneşin cazibesinden kurtulamadılar." der. [s.74]
Bazı âyetleri (Fussilet, 11; Enbiya, 30) buna delil getirir. Fakat bu konuda örnek olarak şöyle bir tutum belirtir: "Kant ve Laplas, kendi nazariyelerinin bu babdaki beyanat-ı Kur'âniyye'ye yaklaşmasıyla pek ziyade müftehir olabilirler." [s.75] ve diğer misallere dair âyetler zikreder. [s.75-79]
Ö. Nasûhi Bilmen, müfessirlerin adabı bahsini yazarken de:
"Müfessir, tabii ilimlerin sahasına giren konuları ele alırken ihtiyatlı olmalıdır. Birtakım fennî nazariyelere kesin gözüyle bakıp Kur'ân'ın yüksek beyanlarıyla bağdaştırmaya kalkmamalıdır. Zira fennî nazariyeler değişmektedir.
Nitekim bazı âyetleri Batlamyus nazariyesi ile bağdaştıranların gayretleri bugün kıymetini kaybetmiştir. İşin künhünü Allah Teâlâ'nın ilmine havale eylemelidir." [s.151]
Tatlı İkazlar
Yapılması gereken bir iş de, Kur'ân tefsiri aleyhindeki bid'atları bildirmek, tatlı ikazlarda bulunmak suretiyle onlara aldanmayı önlemektir.
Ezcümle, M. Sıddık Hasan Han'ın "Fethu'l-Beyân" tefsiri hakkında: "Şu kadar var ki, müellifi Selefiyye mezhebine hizmet emelinde, iddiasında bulunduğundan bir çok sahifelerinde Eş'ari mezhebine muhalif yazılar yazmış, Ehl-i re'y ve Ehl-i bid'at diye bazı zevata -haksız yere- tarizlerde bulunmuştur. Bunlar bir kusur ise de muhterem müellifin hüsn-i niyetine bağışlanabilir." demiştir. [s.758]
Bu tutum müfessirimizin genel çizgisidir. Yani, tenkide müsait yerleri görür, kabul eder. Fakat kusur buldu diye kusuru büyütmeye, şahsı çürütmeye gitmez, bilâkis özür arar, tevil ederek onun hakkında iyi düşünceler uyandırmaya çalışır. Fakat ikaz vazifesini yapmaktan asla çekinmez.
M. Abduh üzerinde tafsilâtlı olarak durmuş [s.163-170], onun ilmî kudreti yanı sıra Avrupa'nın ve yeni fikirlerin tesirinde kalarak bazan nasları zorladığını, delilsiz te'vil yaptığını, hürmetli bir ifade ile belirtmiştir.
"Şeyh Reşid Rıza merhumun, tefsiri ve sair dinî mevzulara dair bir kısım yazılarında, mu'cizat-ı kevniyyeye kail olmadığını işaret eden bazı tevcihleri vardır ki, bunlar ulemadan bazı zevatın ve bilhassa Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi'nin el-Kavlu'l-Fasl ünvanlı eserinde tenkidlerini celbetmiştir." [s.783]
Ömer Nasûhi Bilmen, Tantâvî Cevherî'ye yöneltilen tenkidi naklettikten sonra: "Hasılı, muharririn asıl gayesi, Allah Teâlâ'nın halk hususundaki acayip sun'unu hatırlatarak müslümanları, siyasetin, kuvvet ve izzetin istinadgâhı olan ilimleri tavsile teşvik etmekten ibarettir." demiştir. [s.784]
Bilmen, yenilik hususundaki anlayışını, Elmalılıya yöneltilen "Eskiye bağlı idi. Bütün İslâm meselelerini asrın idrakine söyletemedi." tenkidini cevaplandırırken ortaya kor: "Ya "İslam meselelerini asrın idrakine söyletemedi." sözünün manası ne olabilir? Asrın kabul edebilmesi için İslâm meselelerine başka bir mahiyet mi vermeli? İslâm namına başka bir hüviyet mi meydana çıkarmalı? Dinî meselelerin sabit olan mahiyetleri, asrın idraki bahanesi ile tağyir edilemez, belki bu meseleler asrın tefhim ve müdafaa usûlleri dairesinde tahrir ve telkin edilir. İşte bu Elmalılı Hamdi Efendi de bu vechi ile hareket etmiştir." [s.791]
Muasır Hadiseler
Ömer Nasûhi Efendi, nadiren de olsa bazı muasır hadiselere temas eder. Erzurumlu Mehmed Hazık Efendi'yi tanıttıktan sonra: "Bir teessüf" diye başlayan paragrafında: Hazık Efendi'nin kabrinin yanında Maksud Efendi (Ö. N. Bilmen'in babasının dayısı), Gıdalızade Şeyh Mehmed Efendi, Solakzade Ahmed Efendi (v.1314). "Bu dört zatın medfun bulunduğu kabristanın kaldırılarak yerleri bînam ve nişan kalmıştır. Malumdur ki bir belde için, belki bir ülke için büyük bir âlimin, yüksek bir edibin kabri, binlerce muhteşem binadan daha ziyade bir zinet teşkil eder.", diye başlayan teessüfünü, Eşref merhumun şu beyti ile bitirir:
Gözlerim ebnâ-yı asrımdan o rütbe yıldı kim, İstemem ben Fatiha, tek kırmasınlar taşımı. [s.726-727]
Mushaflar Tetkik Heyeti ülkemizde bulunup Kur'ân neşrindeki en cüz'î de olsa yazı ve basım yanlışlığının önlenmesi vecibesini ifa etmektedir. Ö. N. Bilmen bunu takdirle anlatır. [s.26]
"Nokta sadr-ı İslâm'da vardı, bilâhare birçok yazışmada kullanılması terk olunmuş, nokta konması muhatabın vukufsuzluğuna bir tariz gibi telakki edilegelmişti. Nitekim bir zamanlar bizde de imzaya nokta konulması doğru görülmezdi." [s.31]
Böylece Ömer Nasûhi Bilmen Hocaefendi, yazıldığı dönemin şartları içinde faydalı bir eser ortaya koymuştur. Allah Teâlâ'dan bu eserini hasenat mizanına koyacağını umuyor ve kendisi için rahmet diliyoruz.
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! |