İmam hüseyin sanırım şiisiniz..
ŞIKŞIKIYE HUTBESİNİ paylaşayım Hz.Ali kendinden önceki 3 halifeye bu sözleri söylemiş olabilirmi?Sahihliğini bize açıklayabilirmisniz
-----------
ŞIKŞIKIYYE HUTBESİ
Andolsun Allah'a ki filân, onu bir gömlek gibi
giyindi; oysa daha iyi bilirdi o, ben hilâfete nispetle
değirmen taşının mili gibiydim; hilâfet benim
çevremde dönerdi; sel benden akardı; hiçbir kuş,
uçtuğum yere uçamazdı. Hilâfetle arama bir perde
çektim; onu koltuğumdan silkip attım. Düşündüm;
kesilmiş elimle hamle mi edeyim; yoksa bu
kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Hem de öylesine
bir körlük ki ihtiyarları tamamıyla yıpratır; çocuğu
kocaltır; inanan da Rabbine ulaşıncaya dek bu
zulmette zahmet çeker.111
Gördüm ki sabretmek daha doğru; sabrettim; ettim
ama gözümde diken vardı, boğazımda kemik vardı;
mirâsımın yağmalandığını görüyordum. Birincisi, ona
falâna verip gitti112 (sonra A'şâ'nın şu beytini okudular
Bugün deveye binmişim; yolculuk zahmetine
düşmüşüm;
Câbir'in kardeşi Hayyanla bulunduğum günle bu
günüm kıyaslanır mı hiç?113
Ne de şaşılacak şey ki yaşarken halkın kendisini
bırakmasını teklif ederdi; ölümünden sonra yerine
öbürünün geçmesini sağladı.114 Bu iki kişi hilâfeti,
devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar. O,
hilâfeti, düz ve düzgün olmayan çorak bir yere attı;
sözü sertti, insanı yaralardı; onunla buluşup görüşeniincitirdi. Meselelerde şüphesi çoktu; özür getirmesinin
sayısı yoktu. Onunla konuşan, arkadaşlık eden, serkeş
bir deveye binmişe benzerdi; burnuna geçen yularını
çekse burnu yırtılır, yaralanırdı; bıraksa üstündekini
helâk olma çukuruna götürür, atardı. Allah'ın bekasına
andolsun, halk, onun zamanında ne edeceğini şaşırdı;
yoldan çıktı; renkten renge boyandı; oradan oraya
yeldi-durdu.115 Uzun bir zaman, çetin mihnetleredüştüm; sabrettim; derken o da yoluna düzüldü;
halîfeliği bir topluluğa bıraktı ki ben de bunların biriyim
sanıldı.
Allah'ım, sana sığınırım; ne de danışma
topluluğuydu bu. Onlardan benim hakkımda,
birincisiyle ne vakit bir şüpheye düşen oldu ki bu çeşit
kişilere katıldım ben? Fakat inerlerken onlarla indim;
uçarlarken onlarla uçtum; inişte, yokuşta onlarla
beraber oldum. İçlerinden biri, hasedinden gerçekten
saptı; öbürü, damadı olduğundan ona uydu, benden
yüz çevirdi; öbürleri de öyle işler ettiler ki anmak bile
çirkin.116Derken kavmin üçüncüsü kalktı; hem de bir halde
ki iki yanı da yelle dolmuştu; işi gücü, yediğini
çıkaracak yerle yiyeceği yer arasında gidip gelmekti.
Onunla beraber babasının oğulları da işe giriştiler;
Allah malını ilk baharda devenin otları, çayırı-çimeni
yiyip sömürmesi gibi yediler, sömürdüler. Sonunda
onun da ipi çözüldü; hareketi tezce yaralanıp
öldürülmesine sebep oldu, karnının dolgunluğu onu bu
hale getirdi; işini tamamladı gitti.117Derken, halkın benim etrâfıma, sırtlanın
boynundaki kıllar gibi üşüşmesi kadar beni üzen bir
şey olmadı; her yıldan, birbiri ardınca çevreme
üşüştüler; bir derecede ki kalabalıktan Hasan'la
Hüseyn, ayaklar altında kalacaktı neredeyse.
Koyunların ağıla üşüşmesi gibi çevreme toplandı-lar;
bu hengamede elbisem bile yırtılmıştı.118....
111 - Hutbenin baş tarafında geçen "filân"dan maksat
birinci halife Ebubekir'dir.
112 - Buradaki falan"da ikinci halife Ömer'dir.
113 - A'şâ, Ebu-Basir Meymûn b. Kays'tır. Cahiliyye şâirlerinden
olan, sesi de gayet güzel bulunan bu zat, İmri'ül-Kays
ve Nâbıga gibi ünlü şâirlerden sayılmıştır. Vakt-i Saâdete
erişmiş, Hz. Rasûl-i Ekrem'e (s.a.a) methiyeler yazmış; onları,
huzurunda okumaya giderken Ebu-Süyfan mâni' olmuş,
avdetinde, Menfuha denen yerde deveden düşüp ölmüştür.
Heyyan, boyunun ulusu olan bir zattı; İran şâhıyla dostluğu
vardı, A'şâ ile de dosttu; sohbet arkadaşıydı. Bâzı sebeplerle
ondan uzaklaşmıştı; o münasebetle söylediği kasîdede bu
beyit geçer.
Emir'ül-Mümi'nin (a.s), bu beyti inşad ederek Hazreti Rasûl-i
Ekrem (s.a.a) zamanındaki haliyle ondan sonraki haline işaret
buyurmaktadır.
114 - Ebubekir'in biatten sonra "Bırakın beni, ben sizin en
hayırlınız değilim" dediği rivayet edilmiştir. Bu sözü, "Sizin en
hayırlınız olmadığım halde beni, başınıza getirdiniz; siz beni
veliyy-i emr ettiniz" tarzında söylediği de rivayetler arasında-dır
(Muhammed Abduh Şerhi, s.32, 3. not). Hz. Emir'i, Ebubekir'e
götürdükleri zaman, Ömer, biat etmedikçe senden el çekmeyiz
deyince Ömer'e, "İyi sağ bu sütü, yarısı senin olacak; bugün
onun faydası için düzüp koştuğun bir iş yarın sana dönecek"
dediği rivayet edilmiştir.
115 - Ömer'in, zâtı içtihatlarına işarettir. Meselâ, 9. sûrenin
(Tevbe) 60. âyet-i kerîmesinde zekâtın, yoksullara, hiçbir varlığı
olmayanlara, zekât toplayan memurlara, müellefet'ül-kulûb'a
(gönülleri Müslümanlığa malla, servetle ısındırılmak
istenenlere), kölelere, tutsaklara, borçlulara, yolda kalmışlara,
Allah yolunda savaşanlara verilmesi buyrulmuşken, Ebubekir'in
zamanında Ömer, artık müellefet'ül-kulûba vermeye lüzum
kalmadı demiş, onlara zekât verdirmemişti. 8. sûrenin (Enfâl)
41. âyet-i kerimesinde ganimetin beşte biri Allah yolunda
sarfedilecek, Peygamber'e ve yakınlarına, yetimlerine, hiçbir
şeyi olmayanlarına ve bu yolda savaşanlarına verilecekken bu
payı kaldırmış, Mâlik b. Nüveyre'yi, Müslüman olduğu halde
öldürten ve şer'i süresini beklemeden zevcesini alan Halid b.
Velid'i, evvelce onun şiddetle aleyhinde bulunduğu halde, kendi
zamanında bağışlamış, hac töreninden umreyi, törenden nisâ
tavafını kaldırmış, Müslim'in rivâyetine göre kendi zamanında
bile yapıla gelen muvakkat nikâhı yasak etmişti. Ezandan,
"Hayye alâ hayr'il-amel-haydin en hayırlı işe" sözünü, halk
ibâdete koyulur da savaşı boşlar diye okutmamış, bir kerede
üç talak vermeyi, kadın boşamaktan halkı çekindirmek için
câiz görmüş, sünnet ve nâfile namazlarda cemâat olmadığı
halde terâvih namazını cemaatla kıldırmış, su bulunmadığı
vakit teyemmümle namaz kılınmamasını emretmiş, miras ve
iddet meselelerinde içtihatlarda bulunmuştu. Daha bu çeşit
birçok içtihatları olmuş, sabah ezanına "namaz uykudan
hayırlıdır" sözünü katmıştı (Ali kuşçı'nın "Şerh-u Tecrid"inde,
"imâmet" bahsinîn sonlarında; "En-Nass-u ve'l-İçtihâd"a da
bakınız, 1383-1943, s. 199-220). Mâlik'in "El-Muvatta"ı ve
Zerkaanî'nin Şerhi, cüz' 1, s.25.Abdül-Huseyn Ahmed'il-
Emini'nin "El-Gadir-u fi'l-Kitâbı ve's-Sünneti ve'l-Edeb"inin 7.
cüz'üne de bakınız; 2. basım, Tehran-1372, s.63-64).
116 - Ömer yaralanınca vefat edeceğini anlayıp yanındakilere
Ebu-Ubeyde sağ olsaydı onu halife yapardım; Huzeyfe'nin
kölesi Sâlim sağ olsaydı bu işi ona verirdim demiş, sonra yedi
kişinin adını söylemiş, bunlardan Sâid b. Zeyd'i kendi soyundan
olması dolayısıyla öbürlerine katmamış, Sa'd b. Ebi-Vakkas,
Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Osman ve Ali'den meydana
gelen bir şûrâ kurulma-sını, şûrâya Abdurrahman'ın riyâset
etmesini söylemişti. Ancak bunlardan Sa'd'i serttir,
Abdurrahman b. Avf'ı, bu ümmetin Karûn'udur diye yerdi.
Talha'nın kibirli, Zübeyr'in nekes olduğunu, Osman'ın boyunu
sevdiğini, Ali'nin de halifeliğe haris bulunduğunu söyledi. Sonra
Suheyb'e, üç gün halka namaz kıldırmasını emretti. Ebu-
Talha'yı, elli kişiyle, şûrâ erkânının topladığı evi kuşatmaya
memur edip bunların beşi birleşir, birisi ayrılırsa onun
öldürülmesini, üçü birini üçü de başka birini tutarsa
Abdurrahman'ın bulunduğu tarafın kabûl edilmesini söyledi.
Abdurrahman kendisini ve Sa'd'i bu işten ayırdı. Sa'd ise ona;
Osman sana biat ederse üçüncü biat eden ben olurum; fakat
Osman'ı tayin edersen Ali tarafını tutarım dedi. Nihayet
Abdurrahman, Ali'ye, Ebubekir ve Ömer'in yolunu tutup
tutmayacağını sordu. Ali, ben Allah'ın kitabı, Peygamber'in
sünneti üzere ve kendi içtihadımla hareket ederim cevabını
verdi. Aynı suali üç kere Osman'a sordu; Osman her üçüne de
müspet cevap verince ona biat etti. Bir de şu var:
Şûrâda riyaset eden Abdurrahman'ın zevcesi ana tarafından
Osman'ın kız kardeşiydi. Sa'd b. Ebi-Vakkas, Abdurrahman'ın
amca oğullarındandı, ikisi de Zühre oğulları boyundandı; ayrıca
Hazreti Emir'le de arası açıktı. Sa'd'in anası, Süfyan b. Ümeyye
b. Abdüşşem'in kızıydı; Ali, bu boydan bir çoğunu savaşlarda
öldürmüştü. Talha Teyim boyundandı; bu boyun Hâşim
oğullarıyla arası açıktı. Nitekim sonradan, Osman'ın kanını
almak bahanesiyle isyanı da, gizlediği fikri açığa vurdu. Zübeyr,
Ebubekir'in hilâfetinden beri Ali'ye taraftar görünmekteydi,
fakat halifeliğe özendiği sonraki isyanıyla meydana çıktı.
Şûrâdan sonra Mikdâd b. Esved'in, Abdurrahman'a,
"andolsun Allah'a ki Ali'yi terk ettin ama o, hak üzere hüküm
veren ve gerçek olarak adalete riayet edenlerdendi" demiş,
"Kureyş'e bakıyorum, en doğru söyleyen, en gerçek olarak
hükmeden kişiyi bırakıyor" sözlerini de sözüne eklemişti.
Abdurrahman, korkuyorum fitneye kapılmandan, Allah'tan
çekin sözüyle Mikdâd'a cevap vermişti. Sonra Osman'ın
zamanındaki ayaklanma sırasında Abdurrahman'a, bu,
ellerinle hazırladığın şey demiş, o da, ben böyle sanmıyordum,
fakat Allah'a and olsun, onunla konuşmayacağım artık demiş,
sözünü de tutmuş, ölüm hastalığında kendisini dolaşmaya
gelen Osman'dan yüzünü duvara çevirmiş, ona bir söz bile
söylememişti (Muhammed Abduh Şerhi, s.34-35, 1. not).117 - Osman, Abdüşşems oğlu Ümeyye oğlu Ebi'l-Âs'ın oğlu
Affan'ın oğludur. Yetmiş beş, yetmiş altı, diğer rivayette
seksen, yahut seksen sekiz yıl yaşamış, hicretin yirmi dördüncü
yılında halifelik makamına gelmiş, on iki yıldan on iki, yahut
sekiz gün eksik bir müddet hilafet makamında kalmış, hicretin
otuz beşinci yılı zilhiccesinin on sekizinci günü öldürülmüştü.
Hazreti Rasûl'ün (s.a.a), Rukayye, sonra da Ümmü Külsûm adlı
iki kızını aldığından Zü'n-Nûreyn, yâni iki nur sâhibi diye
anılmıştır. Kavmin üçüncüsünden maksatları Osman'dır.
Osman, ana tarafından kardeşi Velîd b. Ukbe'yi Kûfe'ye
tayin etmiş, beytülmâli, sıla-i rahimde bulunuyorum diye
Ümeyye oğullarına pay etmiş, Hazreti Rasûl'ün (s.a.a)
Medîne'den sürdüğü Hakem'i ve oğlu Mervan'ı Medine'ye
getirtmiş, kızını Mervan'a vermiş beytülmâlden ona yüz bin
dirhem verdiğinden başka Fedek'i de demlik etmiş, Hakem'e
yüz bin, Abdullah b. Hâlid b. Üseyyid'e dört yüz bin dirhem
ihsanda bulunmuş, diğer kızını Hâris b. Hakem'e verip ona da
beytülmâlden yüz bin dirhem bağışlamıştır. Ebu-Süfyân'a iki
yüz bin dirhem vermiş, Medine yaylaklarını Ümeyye oğullarının
hayvanlarına tahsîs edip Trablus'tan Tanca'ya dek bütün Afrika
gelirini Abdullah b. Sa'd b. Ebi-Serh'a bağışla-mıştır. Bütün
bunlar, Velid b. Ukbe'nin, Kûfe'de beytülmâli istediği gibi
harcaması, şarap içtiği sabit olduğu halde kendisine had
vurulmaması, Abdullah b. Mes'ud'un, Ammâr'ın dövülmesi,
bunlarla beraber Ebû-Zer'in ve diğer birçok sahâbinin
sürülmesi, ehliyle buluşana, kendisinden inzâl olmadıkça gusûl
icâb etmediği hakkındaki fetvâsı, 46. sûrenin (Ahkaaf) 15.
âyetinde haml müddetiyle çocuğun sütten kesilmesinin otuz
ay, 2. sûrenin (Bakara) 233. âyetinde süt verme müddetinin
tamamının iki yıl olduğu bildirilmesine göre haml müddetinin
en azının altı ay olduğu anlaşıldığı halde evlendikten altı ay
sonra çocuk doğuran bir kadını recmettirmesi, bayram
namazını dört rek'at kıldırması, seferde namazları
kasretmemesi, umreyi men etmesi, bayram hutbelerinin
namazdan önce okunması gibi şeyler de ashabın, Osman
aleyhine dönmesine sebep oldu. Başta Âişe, Abdurrahman b.
Avf, Talha, Zübeyr olmak üzere bir çok kimseler, şiddetle
aleyhinde bulunmaya başladılar. Sonunda isyan başladı ve
Osman öldürüldü (Osman'ın icrââtı ve içtihatları için Şeyh
Zebihullâh'ı Mahallâti'nin, ana kaynaklara dayanarak meydana
getirdiği "Keşf'ül-bunyân der zindegânî-î Cenâb-ı Osmân b.
Affân" adlı kitabına bakınız, Tehran 1382, 430 sahife).
118 - Osman'ın öldürülmesinden sonra kendilerine biat
etmek hususunda halkın tehaccümünü anlatıyorlar. (9) Biatten
dönenler anlamında "Nâkisin" denmiştir. Bu sözde, 48. sûrenin
(Feth), "Şüphe yok ki seninle biatleşenler, ancak Allah'la
biatleşmişlerdir; Allah'ın (kudret) eli, onların ellerinin
üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim
Allah'la ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir ecir
vardır" meâlindeki 10. âyetine işaret vardır. "Ok yaydan fırlar.....NEHC'ÜL - BELÂGA
Hz. Ali'nin (a.s) hutbeleri, vasiyetleri, emirleri,
mektupları, hikmet ve vecizeleri
(Metnin terceme ve şerhi)
Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı
Hk. 1418 - Mil: 1997