Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Mart 2009, 14:47   Mesaj No:22

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:32
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Sevgili Peygamberim( 2.cilt)

Bir şiir

Her canlı ölür, her yeni pörsör

Ben ölsem de namım sürekli durur

Bilin ki tertemiz evlad bıraktım.

Eskir yeni olan, ölür yaşan,



Tükenir çok olan, var mı genç kalan?

Tükenir çok olan, var mı genç kalan?

Ben de öleceğim tek farkım şudur

Seni ben doğurdum şerefim budur.

Geride bıraktım hayırlı evlat,

Gözümü kapadım, içim çok rahat.

Benim ismim kalır daim dillerde,

Senin aşkın yaşar mü'min kalblerde.



Şiir bitince nur anne, ruhunu teslim etti.

Yirmi yaşında gencecik Amine'nin de vefatı ile Sevgili Peygemberimiz şimdi de anneden öksüz kalıyordu.

Babadan yetim

Anneden öksüz... anne-baba, insanlık kaderindeki ilahi bir vazife için varolmuş, işleri tamamlanınca erken yaşlarında ebedi aleme göçmüşlerdi. Sevgiliye ana-baba hakkının geçmemesi için bir cilve, bir sır.

peygamberlerin öncüsü, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicretlerinde Ebva'ya gelince taşların kapattığı bir toprak yığının önünde durarak:

-Ne olurdu valideme yapılan muameleyi bilseydim.. diye o anki duygularını dile getirecek vu bu sözleri ile hem kendileri, hem eshabı gözyaşı akıtacaklardır.

Ayrıca efendimiz, Veda Haccı'nda anne ve babalarının mezarlarına gelerek İbrahimi din üzere müslüman olan Hazret-i Amine ve Hazret-i Abdullah'ın Muhammedi imanla naplenmeleri için, Allahü teala'dan dirilmelerine müsade isteyecek; her şeye muktedir olan yüce Allah, sevgilisinin muradını kabul ederek, onlara tekrar can verip Peygamberimize iman etme ve eshab ve ümmet olma büyük nimetine kavuşturacaktır.

Anne, Ebva'nı ılık ve yumuşak toprağına verilerek, cennet bahçeli bir tümseğe daha gönül penceresinden veda ediliyor...

Ümmü Eymen, acılar içindeki yavruyu yanına, sürücüsüz kalan deveyi yedeğine alarak, beş günlük bir yolculuktan sonrra buruk kalblerle Mekke'ye; dedesine geliyorlar. Dede, dadıyı paramparça bir yürekle dinlyor.

Şimdi hem öksüz, hem yetim olan torununa daha da düşkün. O'nu, sallallahü aleyhi ve sellem, öpüp okşuyor. yalnızlığnı hissetttirmemek gayretinde. Sevgili Peygamberimiz olmadan aziz dede, sofraya oturmayarak, O'nu bekliyor. Gelince dizine veya hemen yanına alarak, seçtiği lokmalarla mübarek yetimini besliyor. Abdülmuttalib, torununun sözlerinden ayrı bir lezzet almakta... bu sebeble o konuşunca, kendisini can kulağı ile dinliyor...

Kureyş'in bu büyük liderinin Kabe-i Muazzama'nın dibinde bir makamı var. Gün dönüp deserin gölgeler uzamaya başlayınca Abdülmuttalib, bu bu makamına geçiyor. Yanına çocuklardan sadece gözünün nuru emsalsiz yavru gelebilmekte. Odasında istirahat ettiğinde de oraya teklifsizce giren, dedesi ile uyuyabilen yine cennet kokulu o seçilmiş. Ümmü Eymen annemiz, müstesna çocuk üzerine adeta titriyor. Buna rağmen Abdülmuttalib, O'nun bıkım ve ihtimamı ile yakından alakılı:

-Aman Ümmü Eymen! Oğluma iyi bak kızım. Ehli kitap, O'nun bu ümmetin Peygamberi olacağını haber veriyor.

Ümmü Eymen, ne asil kadın Allahım! Öz anne kadar içli ve yakın. bu yüzdenh ileride iltifatların en makbulüne kavuşacak, fahri kainat O'nu:

-Annemden sonra annem!... diyerek başına Peygamber medhinin güllerinden örülü bir mana tacı oturtacaktır.

Ümmü Eymen anne diyor ki;

-O'nun, açlık ve susuzluktan şikayet ettiğni bir kerecik bile göremedim.

Oralar toprak yine yol yol çatlamış. Suya hasretin böyle dilim dilim ettiği bu topraklara yakında yağmur düşmezse kıtlık ve kuraklık kapıda... Bu tasa giderek büyürken, Safile binti Hişam'ın yol gösteren rüyası bir ümid kapısı aralıyor:

-Ey Kureyş! Son peygamberin zuhur vakti erişti. O resul aranızdan çıkacaktır. Gelmesi yaklaşıyor. Bolluk günleri de ırak değil. İçinizde biri var... heybetli, beyaz ve güzel yüzlü, uzun kirpikli. O ve siz, abdestli! olarak, erkek çocuklarınızla birlikte Kabe'yi yedi defa tavaf edin. Sonra Kubeys dağına gidin. Güzeli yüzlü adam, dua etsin ve yağmur dilesin, siz de amin deyin Allahü teala yağmur yağdıracaktır.

Safiye rüyasına sabahleyin anlattığında, dinleyenlerin gözünde sevinç parıltıları. Söylenen adamın Abdülmuttalib olduğunda herkes birleşiyor. Hep beraber emir'in kapısındalar. Rüya anlatılıyor...

Yıkanıp paklandıktan sonra, her evden bir çocukla Kubeys dağına çıkıyorlar.

Dağlar ve ovalar, bir damla suyu beklemeye durmuş. Abdülmuttalib, kucağında iki cihan güneşi, etrafında halk, yerlerde kurumuş otlar... gök bulutsuz açık mavi.

Abdülmuttalib; dua ettikçe "amin" seseri, arı uğultusu gibi karşı kıyılara çarpıp yankılanarak eriyip kayboluyor.

Duanın üzerinden az bir müddet geçmişti ki, göğün yağmur yüklü kurşuni bulutlarla dolması ile boşanması bir oldu. Şakırtılarla yağan şiddetli yağmur dağı taşı rahmete boğmuştu.

Kureyşliler gayet sevinçli. İleri gelenler şanlı dedeye minnet duygularını arz ediyor ama bu rahmete sebebe dede mi, torun mu?

Beni Müdles kabilesi kıyafet ilminde pek ileri. İnsan uzuvlarını çok iyi tanıyor ve bunun isabetle ruhi tahlillerini yapıyorlar. Sevgili Peygamberimiz, Müdles'ten bazılarının da dikkatini celbediyor. Efendimizin mübarek ayakları özellikle ilgi odakları. Dedesine gelerek kanaatlerini söylüyorlar:

-Torununun ayakları, tıpkı İbrahim aleyhisselamın ayakları gibi. O'ndan sonra ayakları, İbrahim Peygamberin ayaklarına benzeyen biri ilk defa görülüyor.

Abdülmuttalib, bu iyi insanlara teşekkür ederek ağırlayıp memnun ediyor.
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla