Durumu: Medine No : 127 Üyelik T.:
10 Eylül 2007 Arkadaşları:4 Cinsiyet: Memleket:ankara Yaş:32 Mesaj:
1.805 Konular:
527 Beğenildi:30 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | RE: Sevgili Peygamberim( 2.cilt)
Onunla Gelen Bereket
"ÜMMETİM" DEDİ SANA GÜN MUSTAFA
VER SELEVAT SEN DE O'NA BUL SAFA
Dar Mekke sokaklarında iki kişi. Ebu Talib, bir çocuğun elinden tutmuş olarak evnrin yolunda..
Bu çocuk, önce babası, sonra annesi, sonra dedesi ölen; ve şimdi, amcası Ebu Talib'e kalan kainatın varlık sebebi...
Amca, bir fakir adam.
Bütün serveti, üç beş deve olmasına mukabil, kalabalık sayıda çoluk çocuğu var. Dürüst bir insan. Geçim sıkıntısında ama cömert. Cahiliyet zamanın çirkin adeklerine bulaşmamış güzel huylu biri. O da babası gibi ağzına içki koymamış.
Yoksulluğuna rağmen de kavminin reisi Böyle bir şeye o güne kadar tesadüf edilmiş değil. Bir insanın milletinin başına geçebilmesi zengin olma şartına bağlı.
Ebu Talib, babasının vasiyetine tam tabi. Sözünün eri, Yeğenin gözü gibi koruyor. O'nu öz çocuklarından dahi çok seviyor. Öyle bir sevgi ki, gıpta etmemek mümkün değil.
O, elini uzatmadan yemeğe başlamıyor.
O, Gelmeden sofra kurulsa:
-Durun, iyor; oğlum gelsin! Sofraya uzanan eller, geri çekiliyor ve herkese beklemeye başlıyor.
Onu yanına almadan uyumuyor:
Sevgili Peygamberimiz:
-Sen hayırlı ve mübareksin, diyerek iltifat ediyor.
Ne doğru... Hem hayırlı, hem mübarek. Eğer sofraya ilk el uzatan bu mübarek çocuk olmamışsa, yemek kifayet etmiyor ve hane halkı aç kalkıyor. Ama ilk başlayan o ise; yemek artıyor bile. Bir kase sütten mbiraz içse, kase, herkese yetene kadar tükenmiyor.
Efendimiz, her yaşta edeb timsali; sofra kurulduğunda Ebu Talib'in çocukları, hemen yemeğe başladıkları halde; O, vaktini bekleyerek sofra adabına dikket ediyor. Bu sebeple Ebu Talib, yeğenine bazen de ayrı sofra kurduruyor.
İşte bu fakir evde O, sallallahü aleyhi ve sellem, geldikten sonra mala mülke bereket düştü. Her şey artıyor, her şey çoğalıyor.
Ebu Talib'in evinde yokluk, yerini bolluğa terkederken; Mekke başka mbir hali yaşıyor. Kuraklık ve kıtlık, bir salgın hastalık gibi hurmaları solduruyor, derelerin suyunu çekiyor, yeşil tarlaları sarartıyor ve nihayet kilerleri, mutffakları tamtakır ediyor. Dağlar ve ovalar, "su" diye inliyor gibi.
Bu arada her kafadan mbir ses geliyor. Her Mekkeli, aklının erdiği kadar bir şeyler söylüyor:
-Hayır, Lat olur mu? Ancak Uzza, bu kuraklığa çare bulur.
-Hayır hayır! En iyisi Menat'ın önünde diz çökelim.
Konuşmaları dinleyen bir ihtiyar, kalabalığı titreten gür sesle:
-Yazıklar olsun! Aranızda İbrahim Peygamber evladları varken; siz hala nelerden medet umuyorsunuz?
İhtiyarın hakim sesi ahaliyi toparladı.Ne demek istediği belliydi.Doğru Ebu Talib'in kapısına geliyorlar:
-Ey Ebu Talip!Kıtlığı görüyorsun.Çöl bile yağmura hasret...Bir damla su yok.Çocuklarımız ölmeye,hayvanlarımız kırılmaya yüz tuttu.Gel,yağmur duasına gidelim.Neslinin bereketine belki yağmur yağar.,..
Ebu Talip,evden çıkıyor.Yanında güneş yüzlü yeğeni.Önde Ebu Talip ve Sevgili Peygamberimiz,arkada kalabalık,Beytullah yolundalar.Hava müthiş sıcak.Gök cilalanmış gibi dupduru.Bulut namına birşey yok.
Ebu Talib,sırtını Kabe duvarına dayadı.Mübarek çocuk da bir eliyle Kabe'nin örtüsünü tutarken,öbür elinin şahadet parmağını cilalı mavi göğe doğru uzatıyor...Hayret,hayret,hayret.
O süpürülmüş gibi bulutsuz olan göğü,bulutlar,yeme koşan kocaman kuşlar gibi bir anda dolduruyor.Ve şimşekler,yıldırımlar.Peşinden de şakır,şakır,şakır yağan yağmur.Öldüren hasret bitip,dağ-taş suya kavuşuyor.Her taraftan derecikler koşturuyor.
...............
Ebu Talib'in çocukları,sabahları kalktığında,saçları dağınık,gözleri çapaklı olduğu halde,Sevgili
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! |